İş görüşmesine kardeşimle birlikte gittik. Bu sefer kardeşimde benimle birlikteydi. Anneme geldiğinde, okulu yine bırakmıştı. Birkaç işe girdi, çıktı ama benim kadar hiçbir yerde kalıcı olamadı doğrusu çalışmayı pek sevmiyordu.
Patron güler yüzlü, kilolu, sempatik, tatlı, tombik, orta yaşlı bir adamdı. İsmi İ'di. İlk görüşte kanım ısındı, böyle bir insanla çalışmak keyifli olacaktı. Bizimle birlikte toplam 10-15 kız vardı. İlk bir hafta deneyimli kızlarla beraber gezecektik, sonra ayrılıp, tek başımıza gezecektik. İşimiz parfüm satmaktı. Sattığımız ürünün sayısına göre de ilave ücret alacaktık.
Her gün belirli bir bölgeye dağılacak, o yerde ürünleri tanıtıp, güler yüzlü bir şekilde satış yapmaya çalışacaktık. Dağıldığımız şekil hatırlayabildiğim kadarıyla şöyleydi:
Pazartesi: Başakşehir / Dolapdere /İkitelli
Salı: Sarıyer / Maslak / Kağıthane
Çarşamba: Ümraniye / Dudullu
Perşembe: Bostancı / Kartal
Cuma: Maltepe / Pendik / Tuzla
Cumartesi: İzmit / Körfez / GölcükHer sabah işyerinde kahvaltımızı yapıyor, sonra şoförü patronumuz olan minibüse binip, bölgelere dağılıyorduk. Yalnız bu bölgeler sanayi bölgeleri idi. (Oto sanayi, mobilyacılar çarşısı, oto boyama, yedek parça, makine, kimya vs.)
İlk hafta, yanımdaki deneyimli kız sayesinde yapmam gerekenleri öğrenmiştim. Sırtımızda ürünlerin olduğu ağır bir çanta ile bölgedeki yerleri, dükkan dükkan gezip, "parfüm tanıtımı yapıyorum, bakmak ister misiniz" diye soruyor, isteyenlere ürünleri gösteriyordum. Almak isteyen müşterilere de taksit veya peşin ödeme ile fiş kesiyordum. Taksit yapanların fişleri her hafta bölgeye gidildiğinde, tahsilat yapılacaktı.
Bütün gün dükkan dükkan, çanta sırtımda yürüdüğüm için, eve döndüğümde ayaklarım şişiyor, tabanlarım ağrıyordu. Öğlenleri işte yemeğimi yiyordum. Akşamları da bakkaldan, eve girmeden önce, bir küçük top kek ve üçü bir arada kahve alıp evde bunları yiyip, yorgunluklan uyuya kalıyordum. O kadar yoruluyordum ki sabahları yataktan kalkıp, uyanmak aşırı zorluyordu. Bazı zamanlar uyuyakalıyor, koştura koştura işe gidiyordum. Kardeşim, bu ağır işe dayanamadığı için ilk haftadan sonra işi bırakmıştı.
Dağıldığımız alan sanayi bölgeleri olduğu için, genel olarak müşterilerimiz erkeklerdi. İlk hafta yanımda deneyimli bir arkadaş olduğu için zorlanmamıştım. Fakat ikinci hafta tek gezmem gerekiyordu. Ah nasıl utanıp, çekiniyordum. Kendimi avcıların önüne atılan, yavru bir ceylan gibi hissediyordum. Sanayideki erkekler, bana yiyecek gibi bakıyorlardı. Asılanı, laf atanı, telefon numarası isteyeni, parfüm almayacağı yerde alacak gibi yaparak oyalayanı, sohbet etmek isteyeni her çeşit pişkin insan vardı. İyi, namuslu, temiz insanlar da vardı elbette Allah onlardan razı olsun. Kibarca buyur edip, ürünlere bakarken çay, sigara ikramı yapan, beni kırmayıp, alacağı yoksa bile salt bana yardım etmek için alan, değerli insanlarda vardı ama kötü insanı da çoktu.
Bu iş bir bayan için ne kadar zor olsa da çalışmak zorundaydım. Eğer işi bırakırsam yine parasız kalacak, anneme de destek değil, köstek olacaktım. Bu nedenle devam etmeliydim.Patron paramızı günü gününe veriyor, hiç aksatmıyordu. Patrondan öte bizlere bir abi gibi davranıyor, bizi kırmamaya çalışıyordu. Sinirlense bile yüzünde hep o tatlı gülümsemesiyle bizlere nasihatler veriyordu. "İşte bir sıkıntı ile karşılaşırsanız hemen beni arayın, ben bölgede bekliyorum" diyor arayınca da anında geliyordu. İş yerindeki kızlarla da oldukça iyi anlaşıyorduk. Hepimiz bir aile gibi olmuştuk. Patronumuza hiç patron yada bey demezdik. "Kızlar ben sizin abinizim beyi, patronu bir köşeye atın, beni abiniz olarak görün" derdi. Bizde ona İ.. abi derdik. (Nedense abi gibi sevdiklerimin baş harfleri hep İ.. ile başlıyor. Bunu şu an yazarken farkettim.)
Bir hafta sonu İ.. abi hepimizi evine davet edip, mangal partisi yapmayı teklif etti. Bütün kızlar toplanıp, İ.. abinin evine gittik. Biz gitmeden evvel sofrayı kurup, mangalı yakmıştı. Bizi içeri davet ederken, "kendi eviniz gibi rahat hareket edin, orada müzikler, cd'ler var istediğinizi açıp, keyfinize bakın, hiç çekinmeyin" demişti. İ.. abinin hazırladığı yemekleri güle eğlene yedik. Bu arada İ.. abi yemek yemeyi pek sever. Öylesine iştahlı yemek yer ki onu izlerken, iştahınız yoksa bile yiyesiniz gelir. Çay faslına geçtiğimizde, İ. abi bize hayatını anlatmıştı. Hepimiz üzülmüş, hüzne gömülmüştük.
İ.. abi çok küçük yaşlarındayken çalışmaya başlamış. Her türlü işte çalışıp, her zorluğu çekmiş. Genç bir delikanlı olduğunda, bir kızı sevmiş ama kız İ.. abinin fakir yaşantısına ortak olmak istememiş. Bu durum İ.. abiyi fazlasıyla üzmüş ve olaydan sonra bir iş kurmaya karar vermiş; birçok kere batmış, parasız kalmış, dibe vurmuş ama vazgeçmemiş. Sonunda bizim şu an yaptığımız, pazarlama ve satış işini kurmuş ve başarılı da olmuş. Elbette o kızı da hiç unutamamış, bu sebepten hayatına kimseyi almamış ve hiç evlenmemiş. Ne eşi, ne çocuğu var. Bir başına geçirdiği hayatını sadece işine adamış.
Bu yüzden İ.. abi benim için çok değerli, abi gibi sevip, saygı duyduğum, özel bir insandır. İyi ki onu tanımışım.
Hayat bize çok şey öğretiyor. Ne olursa olsun, devam et, pes etme, asla vazgeçme ve sonuca ulaş. Bu yolda dibe de batabilirsin, en yükseğe de ulaşabilirsin ama dene, denemeden bilemezsin. Başarı denemekten geçer.
İşte İ.. abi bana bunu öğretti. Vazgeçmemeyi, pes etmemeyi, sabretmeyi, dayanmayı hatta gerçek sevginin ne demek olduğunu. O zamanlarda ne zaman işten çıkmayı düşünecek olsam, İ.. abinin hayat hikayesi aklıma gelirdi ve dayanacağım derdim insanlara ve hayata dayanacağım, vazgeçip, pes etmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
No FicciónKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...