Çocukluğumu ne kadar anlatsam tamamlayamam. Yarım, eksik.. İçimde derin bir yaradır çocukluk.
Annemin sevgisine ve korunmasına muhtaçken, o bütün gün çalışıyordu. Babamın sevgisine ve ilgisine muhtaçken, o çatık kaşları ve sert yumrukları ile her an ensemizdeydi. Her zaman bir tatlı gülücük, bir sıcak sarılış bekledim, durdum ama tam tersi ile karşılık verdiler.
Kıskanç bir insan değilimdir. Söz gelimi arkadaşlarımda olan hiçbir şeyi kıskanmam ama hayatımda kıskandığım tek bir şey vardı. Çocukları ile el ele gezen; onları mutlu etmeye çalışan, değer veren, yanlarında olan ebeveynleri ve onların mutlu, sıcacık yuvalarını hep kıskanmışımdır. Onlara bazen sevgiyle, bazen de gözlerim nemli nemli nefretle bakmışımdır.
Hatırlıyorum da bizim evde, hasta olmak büyük suçtu. Burnumuz akmaya başlasa, üstüne bir de öksürük eklense yandık. Burun akıntısını bir nebze saklayabilirsiniz ama küt küt öksürürken, bunu saklamak olanaksızdır. Dışarıda oyun oynamamız yasaktı; okuldan eve, evden okula bir hayatımız vardı. Babam, biz hasta olunca daha da sinirli olurdu. Öksürdüğümüzü duyunca bize şöyle derdi;
- Milletin çocukları dışarıda, karda yuvarlana yuvarlana oynarken, hasta olmuyor. Siz evin içinde hasta oluyorsunuz. Ne kadar da güçsüzsünüz.
Ardından anneme seslenip;
-Hemen bir ıhlamur kaynat içsinler, bunların kütürtüsünü dinlemek istemiyorum.
Şu yaşıma geldim; yine de ıhlamuru sevmem, hastalıklı çocukluğum aklıma gelir. Buruşa buruşa içtiğim o ıhlamurun kokusunu hala hissederim.
Kardeşim ve ben başımıza gelen her sıkıntıyı, babamdan gizleme mecburiyetinde hissediyorduk. Çünkü böyle yapmazsak; babamdan bir sürü azar, dayak yada hakaret görecektik.
Bir keresinde bulaşıkları yıkarken, o zamanlar bulaşık makinesi yok, elimde yıkıyorum. Köpüklü bulaşık suyunun içinde bardağı süngerlerken, bardak kırıldı ve cam parçaları işaret parmağımı parçaladı. Çocuktum, öyle çok korktum ki; elimi sudan çıkardığımda, gözlerime inanamadım. Parmağımdaki deri sallanıyordu, içinde cam parçaları vardı. Babamdan korkmanın verdiği cesaretle, parçaları çıkarıp, parmağımı bir beze sardım. Öylesine açılmıştı ki, parmağımın içini görebiliyordum. Hani dikiş atsalar atılır derecedeydi. Parmağımı babamdan gizlemek için akla karayı seçmiştim. Açıklık kendi kendine kapandı ama parmağımdaki izi hala durur.
Yine bir gün çay demlerken elimi yaktım. Çayın kaynar suyu elime döküldü; elim ve bileğimin üzeri kızarıp, su topladı. Allah'tan ki mevsim kıştı. Kazağımın kollarını elimin üstüne sızlaya sızlaya öyle bir çekerdim ki; yazık ki korkum, acımdan büyüktü.
Babamın işe gittiği bir gün kardeşimle bahçeye inmiştik. Beyaz ve kırmızı dutlar olgunlaşmış, yenilebilir olmuştu. Ben, koşarak beyaz dut ağacının tepesine çıktım. O sırada kardeşimle kavgaya tutuştuk. "İn ben çıkacağım" dedi; inatlaştım, inmedim. Kardeşim benden güçlü, iriyarıdır ayrıca babam kadar da sinirlidir. Sinirlenince ne yapacağını kestiremezsiniz. Birden ağacı tüm gücüyle sallamaya başladı. Ne kadar tutunmaya çalışsam da; malum sonla ağaçtan düşüp, yuvarlandım. Kendimi toplayıp, ayağa kalktığımda yüzüm paramparça olmuştu. Yüzümün halini görünce, kardeşimle beni bir korku sardı. Yüzüm felaketti, sanki hep o şekilde kalacak, hiç iyileşmeyecek gibiydi. Bu yüzü babamdan saklamak oldukça zor olacaktı. Kardeşim, annemin tuvalet masasından kapatıcı fondöten getirdi. Onunla birlikte yaraların üstünü iyice kapattık. Günlerce o fondötenli suratla gezdim. Yüzümün fondötensiz halini kardeşim, İsabel'e * benzetir, gülüp, alay ederdi. O feci yüzümün, tek bir iz bile kalmadan iyileşmesi, mucize gibiydi.
Bir keresinde okuldan gelmiştim ve çok üşüyordum. Bunu anlatmam gerek çünkü benim sol kaşımda, ufak bir yarık vardır. Herkes bunun nedenini merak eder. Evet üşüyordum ve evin içinde montumu giymiş, kollarımı bağlamış, titreyerek oturuyordum. Annem aslında bana hiç kızmaz ama o gün fazlasıyla kızmıştı.
- Soba yanıyor sen neden evde montla oturuyorsun?
- Üşüyorum anne.
- Çıkar o üstündeki montu ev sıcak.Fakat ben çıkarmadım. Annemin önünde çatal vardı, şu an hatırlamıyorum ama muhtemelen yemek yiyordu. Çok geçmeden çatalı suratıma fırlattı. O vakit kaşımdan aşırı derecede kan akmaya başladı, epeyce yarılmıştı, sildikçe kanıyordu. Annem, hiç istifini bozmadan, yemeğine devam ediyordu. Ben, kanamayı durdurmak için, kaşıma bir bez tutuyordum. Açılan yerde bir daha kaş çıkmadı.
Bu arada kardeşimin başından da bir hayli olay geçti. Komşunun bahçesindeki tavuklara bakmak isterken, üzerine bindiği tabure kırılınca, kolu kırıldı. Alçıyı da babamdan saklayamazdık. Mecbur öğrendi ve demediğini bırakmadı.
Sonra yine aramızdaki bir kavgada onu içeri almadığım için, öfkeyle evin penceresine yumruk attı ve bileği kesildi. Bu sefer hem yeni pencere camı taktırmak, hem de açılan yaraya dikiş attırmak gerekti. Amcamın eşi yengem sağ olsun yardım etti. Hemen annemi aradık o işten gelip, kardeşimi doktora götürdü. Ben ve yengem de camcı bulup, camı değiştirdik. El birliği ile babam, eve gelmeden olayların üzerini örtmeyi başardık velev ki başaramazsak bitmiştik.
Bir gün kar yağmış, bahçemiz bembeyaz olmuştu. Kardeşim ve ben, camdan bakarak; dışarıda oynayan çocukları izliyoruz. Ben karı pek sevmem ama kardeşimin içi gidiyor. "Ah bir çıksam, ben de oynasam, kaysam" diyerek söyleniyor. Akşam yemeği yendikten sonra, kardeşim hemen sofra bezini toplayıp, dışarı çıktı. Sözde sofrayı silkelerken, az da olsa karla eğleşecek. Eve girdiğinde ise rengi benzi atmıştı. Mutfağa çekip, ne olduğunu sordum. Meğerse biraz karla oynamak isterken, ayağı kayıp düşmüş. "Kolum acıyor abla kırıldı galiba" dedi. Annem işteydi, babam duysa kıyamet kopar. Kızcağız o gün, sabaha kadar kırık, şişmiş koluyla acı çeke çeke sabahladı. Sabah olduğunda dayanamadı. Önce anneme, sonra babama anlattık. Dediğim gibi kıyamet koptu.
Bu bölüm fazlasıyla uzun oldu.
Her acı geçer, her yara iyileşir.
Fakat çekilen sıkıntılar mazide geçmeyen yaralardır, her zaman sızlar. Yaşanan her şey içimi sızlatıyor.*İsabel: O yıllarda TV de gösterilen yabancı bir dizinin karakteri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Não FicçãoKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...