Sanırım anneme bir konuda haksızlık ettim. Bir haftadan fazladır düşünüyorum, hatırlamaya çalışıyorum ancak bugün az da olsa hatırlayabildim. Sizlere otobiyografimin başındaki önsözde, beynimin bazı şeyleri sildiğini söylemiştim. İşte bu konu da onlardan biri olmalı anneme, haksızlık ettiğimi kabul etmeliyim. Şöyle ki; kardeşimin ameliyat olduğu dönemde annem, eve geldiğini söylüyor. Annem, kardeşimi görmeye hastaneye mi yoksa babamın evine mi geldi, bunu hala hatırlamıyorum ama sanıyorum o dönem annem, ortaya çıkmıştı. Evet bunu hatırladım. Çünkü hastanede kaldığım bir ay boyunca, annemin yaşadığı yeni evi, hastaneye yakın olduğu için oraya gidip, geldiğimi hatırlıyorum. Bunun için annemden özür diliyorum.
Hastaneden sonra babamın evine döndüğümüzde, o kadar ağır şeyler yaşamıştık ki beynimize darbe almış bile olabiliriz. Bu nedenle hastane zamanlarında annem var mıydı, yok muydu zihnim bunu tamamen silmiş. Sanki annemi, babamın evinde olduğumuz dönemde hiç olmamış gibi sanıyorum.
Cengiz Aytmatov'un gün olur asra bedel kitabındaki mankurtlaşma olayını, bilir misiniz bilmiyorum. Kendimi babamın evindeyken, zavallı bir mankurt gibi hissederdim. Sürekli kafama indirilen sert yumruklar ve defalarca şuraya, buraya vurulan başım, aldığı darbelerden dolayı aklını yitirmiş olabilir, bazı şeyleri silmiş olabilir. Babasının emirlerini yerine getirmeye çalışan, küçük köle mankurtlaşmıştır. Yalnız bizi delirmemiz için güneşte bırakmadılar. Biz gün ışığına hasret kalmıştık. Delirmek için babamın işkenceleri yeterliydi.
Günbegün delirmiştik, hafızamı günbegün azar azar yitirmiştim. Ben yaşadıklarımdan bu şekilde etkilenirken, kardeşim de başka şekillerde etkilenmişti.Evlendikten sonra eşim, annem, kardeşim, akrabalarım, arkadaşlarım tarafından, geçmişle ilgili bir konu açıldığında, sanki anlatılan olayı hiç yaşamamış gibi, sanki ben orada değilmişim gibi hatırlamadığımı söylüyorum, şaşırıyorlar. "Nasıl hatırlamazsın Çilem" diyorlar ama ne yazık ki durum bundan ibaret HATIRLAYAMIYORUM. Hatta otobiyografimi yazmaya karar verdiğimde, bu konu sebebiyle aşırı tedirgindim. Birçok şeyi yazamayacağımı düşünüyordum. Yani buraya kadar gelebilmem bile bir mucize sayılır.
Evet hastaneden döndükten sonra, kardeşimle birlikte çok ağır şeyler yaşadık. Önceden söylemiştim, meğerse babam, annemle barışacakları için mutluymuş, bu yüzden bize iyi davranıyormuş. Barışma konusu kapandığı için, olsa gerek babam, eski öfkesine kavuşmuştu. Bize eziyet etmeye başladı. Babamın evinde geçirdiğimiz, o tatlı üç ay bitmişti. Doğum günüm yaklaşıyordu. Babam, her gün huzursuzluk çıkarıyor, bizi dövmek için bahaneler yaratıyordu. Doğum günüm geldiğinde, 20 yaşına girmiştim. Babam, bana ne pasta, ne de istediğim peluş sarı civcivi almıştı. Ben ve kardeşim, tekrar babamdan korkmaya başlamış, ağzımızı açıp tek bir kelime edemez olmuştuk. O sarı civciv, asla sahip olamadığım bir şey olarak rüyalarımda kaldı. Köle mankurt ne diyebilirdi ki, babası ne derse o olurdu.
Babam, artık bizimle pazara gitmiyor; hiçbir yere çıkarmıyor, bakkallık bir şey olsa kendisi hallediyor, evin ihtiyaçlarını hep kendisi alıp, geliyordu. Evimizin tam karşısındaki sokakta oturan, halamlara ve evimizin yanında oturan amcama gitmemize bile izin vermiyordu. Artık sigaramı da almıyordu. İşe gittiği zamanlarda ise evin kapısını üzerimize kilitleyip, gidiyordu. Kendimizi dört duvar arasında, sıkışıp kalmış, mahkumlar gibi hissediyorduk. Gardiyan işten geliyor, kilitlediği kapıyı açıyor, bizim üzerimizde sinirini, stresini atıyor, sonra hiçbir şey olmamış gibi yine kapıyı üzerimize kilitliyor ve işe gidiyordu. Önceleri bu kilitleme işini, kardeşimle iyiye yorduk. Kardeşim ve ben birbirimize sıkı sıkıya bağlanmıştık. Babam, kardeşime yürürse ben önüne geçiyor babam, bana yürürse kardeşim önüme geçiyordu. Birbirimizi korumaya çalışsakta, sonunda her ikimiz de dayaktan nasibimizi alıyorduk. Kardeşimle sürekli konuşur, ağlaşırdık. Zaten gözyaşlarımız hiç kurumuyordu ki, her gün ağlardık. İyiye yoruyorduk demiştim, şöyle düşünüyorduk. Babam bizi dövdüğü için, yaptığı eziyetler için suçluluk hissediyor ve evden kaçacağımızı düşünüyor. Bu yüzden de biz kaçmayalım diye kapıyı kilitleyip işe gidiyor. Herhalde yine de bizi seviyor ve kaçacağımızdan korkuyor. Fakat ne kadar iyiye yorarsak yoralım, babam durmuyordu. Bizi ne annem, ne de babam istiyordu. Biz bu dünyada fazlalıktık.
Babam, yaptığı kavgalar sonrası bize sürekli tehditler yağdırıyordu. Evde huzursuzluk çıkaran kendisiydi ama sanki biz suçluymuşuz gibi sizin yüzünüzden iş yerinde bir hata yapıp, işten kovulursam, sizi öldürürüm diyordu.
Babam, çocukluğumuzdan beri eve mutlaka günlük gazeteler alır, bunu hiç ihmal etmezdi. Her sabah önce kendisi okuduktan sonra gazeteleri bize verirdi. Kardeşim ve ben gazetelerin tüm sayfalarını, eklerini yalayıp yutar, okunmadık tek bir yaprak bile bırakmazdık. Bazı zaman babam, bize gazete haberleri ile ilgili sorular sorardı. Bu soruları mutlaka bilmemiz gerekirdi. Hafta sonları gazetelerin bulmaca ekleri olurdu. Kardeşimle boş kalmamak için çok kere bulmaca kavgası yapardık. Çöze çöze bulmacada usta olmuştuk. Evimizde televizyon vardı ama bize izlemek yasaktı. Babam, televizyonu at yarışları, borsa ve günlük dizileri için kullanırdı. Biz ancak babam evde yokken izleyebilirdik. Kardeşimle ortaklaşa pencerede nöbet tutardık. Babamın evin merdivenlerinden indiğini gördüğümüzde, hemen televizyonu kapatır, hazır ol poziyonuna geçer ve onu karşılardık.
Babam, evdeyken boş oturmamıza çok kızardı. Mutlaka bir şeyler yapmalıydık. Kitap ve gazete oku, bulmaca çöz. Kitap oku, bulmaca çöz.. Zaman asla geçmek bilmiyordu. Babamın kütüphanesinde okunacak kitap bile bırakmamış, hepsini okumuştuk. Sıkıntıdan daha sonra evdeki ansiklopedilere dadandık. A'dan Z'ye ne ararsanız vardı, onları dahi bitirmiştik. Ancak bir süre sonra sıkılıp, yoruluyorduk. O zaman da resim çizerek vakit geçirmeye çalışıyorduk. Asla beynimiz boş işlerle uğraşmıyordu. Babam, boş işlere aşırı kızardı. Bazen durup dururken iş çıkarır, şurayı burayı indirir, oyalanmak için temizlik yapardık. Artık babamın bize kızmaması için ne yapacağımızı şaşırmış bir haldeydik.
Bir sabah evin işlerini bitirmiş, gazeteleri okumaya geçmiştik. Gazetenin ekinde, 'arkadaş arıyorum' bölümündeki ilanda babamı gördük. Gazeteye ilan vermişti. Evlenecek bir bayan arıyormuş. Babam yanımızdaydı, ilanı gördüğümüzü babama belli etmedik. Kardeşimle birbirimize bakıp, öylece kalakaldık. Vay be! Demek babam evlenmek istiyordu ve bunu da gazete ilanı ile duyuruyordu.
Hayat çok garip değil mi? Bu gariplikleri susarak karşılamak daha da garipti. Sindirilmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
No FicciónKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...