Yaşananlar beni fazlasıyla yormuştu. Hayattan tüm umudumu kesmiş, akışına göre yaşıyordum. Aslında yaşamaktan bile ürküyordum. Olayların haftasında, okulda sorumluluk sınavı yapılmıştı. Bu yapılacak son sınavdı, geçemeyen tasdikname alacaktı. Sınava çalışmak için, kendimi epey zorladım ama aklıma hiçbir şey girmemişti. Yapamayacaktım, kendime inancımı, en çokta hayata olan inancımı kaybetmiştim. Sınav günü geldiğinde, okula dahi girmedim. Benimle birlikte birkaç arkadaşım da girmemişti. Uzaklaşmış ve kaçmıştık. Okuldan, sınavdan, hayattan, kendimizden, sorumluluklarımızdan kaçmıştık. Bu hayatın sorumlulukları sadece bize mi aitti? Ya bizi bu hallere getiren ebeveynlerimiz, onların sorumluluğu yok muydu? Kaçma eylemimiz, kendimizce bir isyandı. Herşeyden, herkesten kaçıp kurtulmak istiyordum.
Üç sene okuduğum, hatta ilk sene kalarak, toplamda dört senemi verdiğim meslek eğitimim, tasdikname alarak sonlanmıştı. Artık hiçbir şey umrumda değildi.
Zaten liseden sonra okumak, üniversite eğitimi almak gibi bir isteğim de yoktu. Her zaman liseyi bitireyim yeter, üniversiteye gitmem demişimdir. Çünkü kendimce haklı sebeplerim vardı.Benim hayallerim başkaydı. Ben, annem gibi olmayacaktım. Onun gibi onlarca üniversiteyi kazanıp, kariyer sahibi olmayacaktım. Ben, bir kızdım, nasılsa vakti geldiğinde evlenecektim. Evlendiğimde, asla çalışmayacaktım. Asla ve asla eşimi, evimi, çocuklarımı ihmal etmeyecektim. Akşam eşim eve geldiğinde, evimizi pırıl pırıl görecekti. Yemek o gelmeden hazır olacak, sofraya birlikte oturacaktık. Çocuklarımı yalnız bırakmayacak, onların başında duracak, eşime değer verecektim. Çocuklarıma benim yaşadıklarımı yaşatmayacaktım. Onlar, benim gibi çocuk yaşlarında evin sorumluluklarını üstlenmeyecek, onlar sadece çocukluğunu yaşayacaktı. Gelecekteki eşimden tek isteğim, beni çalıştırmaması olacaktı. O beni anlayacaktı ben, evimin, ailemin, eşimin kadını olacaktım. Hem bir erkeğin görevi eşine bakmak değil miydi? Bunları o kadar çok düşünmüştüm ki, asla annem gibi olmayacaktım.
Bir gün hayalllerimdeki yuvanın, mavi boyalı kapısı olacaktım. Ailem kapıdan içeri girdiğinde, onları gökyüzü gibi kucaklayacak, deniz gibi sarmalayacaktım. Ben eşimin, çocuklarımın, etrafındakilere gururla gösterdiği bir kadın, anne olacaktım.
Rabbim'den istediğim tek duam buydu. Başka hiçbir isteğim yoktu.
William Shakespeare'in dediği gibi;
"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!"Biri olmak istedi, biri olmamayı seçti. Ben annem gibi olmayacaktım kesinlikle olmayacaktım..
Bu bölümün son satırlarına, benden umudumu alan tanıdığım tüm acımasız insanlar için yazdığım bir şiirimi bırakmak istiyorum.
ACIMASIZ BESİLİ VÜCUTLAR
Sevgisiz ve acımasız büyütülmüş çocukluğum
Tükenmiş, umutsuz yarınlar kaldı elimde
Umut kırıntıları topluyorum bulutlardan
Ne kadar toplasam da nafileÇok uzakta değil düşmanlar kendi öz yakınlarım
Hepsinin parmak izi kalmış üzerimde
Korkunç bir yabancılık okunuyor gözlerinden
Uzakta aramıyorum hepsi en yakınımCam kırıklıkları ile dolu bilincim
Parçacıklar batıyor düşündükçe
Beslenmişler, yemişler, içmişler
Sırf beni ot gibi ezmek için
Güçlenmişler
Acımasız besili vücutlarÇilem Öztürk Karatepe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
No FicciónKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...