Paramparça

119 25 37
                                    

Annem evimizden, babamdan ve bizden hissedilir bir derecede uzaklaşmıştı. Eve geç saatlerde geliyor, bize yemek yiyip yemediğimizi soruyor, sonra da ayaklarını uzatıp, bana bir kahve yapın diyordu. Kahvesini içince de hemen uyuyordu.

Annem, böyleyken kardeşim ve ben hem okuyor, (ben ayrıca çalışıyordum) hem de babamın kavga etmesini önlemek için, evde elimizden gelen her işi yapmaya çalışıyorduk. Kardeşimle iş bölümü yapmıştık. Ben evin temizliğini yapıyordum, kardeşim de yemekleri yapıyordu. Fakat ne kadar çabalarsak çabalayalım, babamın öfkesi asla susmuyordu.

2002 yılının bir akşam vaktiydi. Annem yine yoktu ve babam, o gün her zamankinden daha sinirli ve aksiydi. Belki de artık sabrının son demlerindeydi. Anneme öfkeyle telefon etti "Saatin kaç olduğunu farkında mısın, hala orada ne yapıyorsun, ne zaman eve geleceksin?" gibi serzenişlerde bulundu. Annem işinin bitmediğini, geleceğini söylemişti.

Babam, telefonu kapattıktan hemen sonra, evdeki eşyaları kırmaya başladı. Eline geçen herşeyi kırıp döküyordu. Bunu ilk defa yapmıyordu, daha önceki kavgalarda da bir şeyleri kırardı ama bu sefer televizyona kadar kırmıştı. Etrafa kırılan eşyaların parçaları dağılmış, evimiz tam bir harabeye dönmüştü. Kardeşim ve ben çok korkmuştuk, onu durdurmaya çalışıyorduk ama her hamlemizde kendimizi, babamın tekme ve tokatları ile yerde buluyorduk. Babam, deliye dönmüştü ne yapacağımızı bilmiyorduk.

Kardeşim ve benim elimizden ağlamaktan ve babamın o yıkılmış halini izlemekten başka bir şey gelmiyordu. İçimden bu akşamın herşeyin sonu olduğunu düşünüyordum. Annem eve geldiğinde, babamın annemi öldüreceğinden korkuyordum. Bu akşamın bize korkunç şeyler yaşatacağını hissediyordum.

Yarım saat yada bir saat kadar sonra (tam hatırlayamıyorum) annem geldi. Babam, anneme kapıyı açtı ve bağırarak dövmeye başladı. Bir yandan şiddetle vuruyor, diğer yandan annemin onu bu hale getirdiğini dile getiriyordu. Biz annemin önüne atılıyor, babamı durdurmaya çalışıyorduk ancak babama gücümüz yetmiyordu. Bir, iki yumruk ve tekmeyle kısa bir an içinde kendimizi yerde buluyorduk. Kırılmış eşyalar vücudumuza batıyordu. Bizi savurup, tekrar anneme vurmaya devam ediyordu.

Annem daha fazla dayanamadı ve bayıldı. Mahallemizdeki komşular seslere gelmiş, polisi ve ambulansı aramışlardı. Kısa bir süre sonra polis ve ambulans arabasının siren sesleri duyuldu. O sesler bana ölümün sesi gibi gelmişti. Annemi sedyeye bindirip ambulansa, babamı da karakola aldılar. Bizi annemin yanına almadılar, halamlar, yengem ve komşular hepsi gelmişti. Evde kalmamız gerektiğini söylediler.

Kardeşim ve ben hıçkıra hıçkıra ağlayarak, paramparça olan ortalığı toparlamaya çalışıyorduk. Etrafımızdakiler bize acıyan gözlerle bakıyor ve durmamızı, bir yerlerimizi kesebileceğimizi söylüyorlardı. Bizse "babam eve gelince ortalığı böyle dağınık görüp kızmasın" diyor ve kırılan eşyaların ellerimizi kesmesini umarsamadan, evimizi bu yıkıntılardan kurtarmaya çalışıyorduk.

Acaba mutlu bir ailede yaşamak nasıl bir duyguydu?
Aile ne demekti?
Anne ne demekti?
Baba ne demekti?

Çocuklar neden berbat bir dünyaya uyanmak zorundaydı?

O gece bedenimdeki acıları, gözümdeki yaşları, aklımdaki düşünceleri durdurmak, bilincimi kaybetmek ve ölmek istiyordum.

Zayıf bedenimde hüküm sürecek hayat bu muydu?

ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin