Ölüm Arzusu

79 22 51
                                    

'Hepimiz yaşayan ölüleriz bu dünyada
Görenler yaşıyor zannediyor ama
İçimizdeki mezara her gün bir gül bırakıp, devam ediyoruz..
Aslında öldüğümüz hayata...'

Depresyon beni günden güne eritip, bitirmişti. Tam tamına 2 buçuk sene, sanki o iki buçuk senede beş yaş ihtiyarlamıştım. İlaçlar ve sıkıntılarla geçen iki buçuk sene, artık hiç iyileşemeyeceğimi eski halime dönemeyeceğimi düşünüyordum. Yorulmuş, yıpranmıştım. İnanır mısınız çiçeklerin renklerini, kuşların sesini, hayatta güzelliklere dair ne varsa hepsini unutmuştum. Bakıyordum ama görmüyordum. Duyuyordum ama anlamıyordum. Sadece karanlık, koyu, acı bir karanlığın içindeydim. Herşeye karşı körleşip, sağırlaşmıştım. Sigara üstüne sigara, gözyaşı üstüne gözyaşı. Sadece ölümün beni içinde bulunduğum karanlıktan çıkaracağını düşünmeye başlamıştım. Her dakika, her saniye ölümü arzuluyordum. Yaşamaktan nefret ediyordum, yaşamaya mecbur olduğum bu dünyayı, şu zalim ve acımasız insanları unutmak ve çok uzaklara gitmek istiyordum. Yaşamak ve ölmek ikisi de cehennemdi. En iyisi ölümdü. Artık çocuklarım benim bu hallerimi görmeyecekti. Eşim, bu kadından kurtulacaktı. Ailem, ailem var mıydı? Ben kimsenin umurunda değildim. Arkamdan ağlayacak tek bir insan dahi yoktu. O zor günlerimde bana kimse yardım etmedi, sarıp, sarmaladı. Ben neler yaşıyordum, kimsenin haberi bile yoktu.

'İçim çağlayana döndüğünde ve konuşmak için birilerine ihtiyaç duyduğumda yanımda kimsenin olmadığını üzülerek farkettim. Yalnızlığı dibine kadar yaşadım. Kimse bana yalnızlıktan bahsetmesin. Çünkü ben dağ başında yalnız kalmış suskun bir ağacım. Etrafım ölülerle dolu.'

Bu sözler, sözlerimin çığlığıdır. Duyulmayan çığlıklarım. Etrafım ölülerle doluydu. Ruhumu yaşamaktan azad etmeye karar verdim. Bir kuş gibi uçup gidecektim.

Eşimle, yaşadığımız bir kavga sonrasında, ölüm düşüncem arşa çıkmıştı. Kavga sonrası, eşim dışarı çıktı. Çocukken Rabbim'i tanımayarak, iki kez intihara kalkışmıştım. Oysa şimdi biliyordum ama doğruyu yanlışı ayırt edecek durumda değildim. Öylesine kötü bir haldeydim ki, kendimi kaybetmiştim, hiçbir şeyi görmüyor, düşünemiyordum, delirmiş gibiydim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Aklımda tek bir şey yankılanıyordu ÖLÜM! Ellerim titriyordu, nefes alamıyordum, acı çekiyordum. Sanki kilitlenmiştim. Güçlükle ayağa kalktım. Mutfak rafından uyku ilaçlarıma uzandım. Bir kutunun içinde 10'ar 10'ar toplamda 20 ilaç oluyordu. Hay aksi ki 10 taneyi içmişim, bitmiş. Olsun 10 tane de yeter diyerek, sandalyeye oturup, hiç düşünmeden hepsini içtim. İçtikten sonra, yatak odasındaki yatağa uzandım. Bir yandan ağlamaya devam ediyordum ama içim huzurla doluydu. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, zaman kavramını yitirmiştim, beynim uyuşmaya başlamıştı. Sanki rüyada gibiydim, sanırım halüsinasyonlar görüyordum. Ellerimle bir şeyleri tutmaya çalışıyor, dokunmak istiyor, gördüklerime ulaşamıyordum. Sonra dalmışım, ne kadar daldım bilmiyorum. Gözümü güç bela açabildiğimde, kendimi buz gibi beton zeminde buldum. Neredeydim, bana ne oldu anlamaya çalışıyordum ama beynim uyuşmuştu ve anlamlandıramıyordum. Bütün vücudum titriyordu, elllerim, ayaklarım buz kesmişti, gözlerimi açamıyordum. Meğer yataktan düşmüşüm, kalkmaya çalıştım ama bedenim tutmuyordu. Yine halüsinasyonlar görüyordum. Sanki başka bir yerdeydim, yemyeşil bir bahçede, renk renk çiçekler içinde geziyordum. Bir şeylere uzanıp, tutmaya çabalıyordum ama ellerim boşluğa düşüyordu. Sonra tekrar dalmışım.

Tekrar gözümü açtığımda, hayal meyal eşimi gördüm. "Çilem kalk, kalk uyan, ne yaptın sen ne olur uyuma uyan, gidiyoruz seni hastaneye yetiştireceğim" gibi şeyler söylüyordu. Duyduklarım kulaklarımda yankılanıyordu. Beni yerden kaldırdı, baygın değildim ama neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Bedenim tutmuyordu, eşim, beni kendine yasladı, arabaya bindirip, hastaneye getirdi.

Hastanede, bardak bardak aktif kömür içirerek, midemi yıkadılar. İçtikten sonra, defelarca istifra ettim. Hastaneye yatışım yapıldı, bir gece müşahede altında tuttular, ayrıca serum da takılmıştı. Odada tek başımaydım, eşimi yanıma almamışlardı. Hemşire sürekli gelip kontrol ediyor, gülümseyerek burada da denemezsin değil mi? İyisin değil mi? diyordu. O gece deliksik uyumuşum. Sabah uyandığımda çıkabileceğimizi ancak polisin ifade alacağını söylediler. İlk kez polislere ifade veriyor, korkuyordum, ne diyeceğimi bilmiyordum. Onlar sordu, ben cevapladım, imza attırıp gönderdiler.

Eşim, evdekilere bir şey söylemediğini söylüyordu ama ben artık o eve gitmek istemiyordum. "Kesin gördüler, öğrendiler, artık kimsenin yüzüne bakamam, illaki görmüşlerdir. Hem bütün gece yoktuk, anlamışlardır." "Kimse sana bir şey sorup, söylemeyecek rahat ol, hadi gidelim." Mecburen gittim. O gün annemde gelmişti. (eşim haber vermiş) Bana sarılarak, niye böyle yaptığımı, bana bir şey olursa ne yapacağı gibi lafları sıraladı. Ardından beni yanında götüreceğini söyledi. "Bir süre birbirinizden ayrı durun, düşünün, taşının, sen ne dersen öyle olacak kızım" diyordu. Demek ki, birilerinin dikkatini çekmek için ölmek gerekmiş. Öncesinde neredeydiniz? Ben tek başıma çabalayıp, çırpınırken neredeydiniz? Haliyle öfkeliydim, anneme "şimdi mi aklına geldim" diye sordum. "Affet kızım, bilemedim, göremedim" dedi.

Çocuklara annemin hasta olduğunu, beni almaya geldiğini, beraber gideceğimizi, bir süre annemin yanında kalacağımı söyledim. Akşam bavulumu hazırlarken, görümcem geldi, ben o sırada ağlıyordum, kapıyı açtım. Bana şöyle dedi.

- Ağla ağla daha çok ağlarsın.

Görümcelik bu mu? 'Çilem ne derdin var, gel konuşalım, çözelim, niye böyle yaptın? diye sorup, konuşacağı yerde yüzüme vuruyordu. Hepsinden nefret ediyordum, bu evden, bu aileden kurtulmak istiyordum, o an başka hiçbir isteğim yoktu. Bu halde bile beni üzmeye devam ediyorlardı.

Giderken yengem ve Y'den başka kimseyle vedalaşmadım. Görümceme sarılıp, öpmedim, hatta güle güle bile demedim, arkamdan bakakalmıştı. Öyle muameleye, böyle muamele. İyileşeceğim, delirtip, deli diye yargıladığınız bu kadının iyiliğini hepiniz göreceksiniz.

Eşim ve çocuklarımdan ayrılmak çok zordu. Çocukları otogara getirmemiştik. Mersin otobüsüne bindiğimde, eşimde ben de ağlıyorduk. Bir daha döner miyim, dönmez miyim bilmiyordum, kafamı dinleyip, bir karar vermeliydim.

Önümde iki seçenek vardı, ya devam etmek, ya bitirmek. Doğru olan hangisiydi bilmiyordum. Akıl sağlığım yerinde değildi, mantıklı düşünemiyordum, o an karar vermek oldukça zordu. Bakalım neler değişecekti?

ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin