2002 yılının Ramazan ayına girmiştik. Bizim evde oruç tutulmazdı. Ben ve kardeşim tutmak istediğimizde babam kızardı. "Tutupta ne olacak, bedeniniz iyice güçsüz düşecek, hastalanacaksınız" derdi. Çoğu kez sahura kalkmadan, babamdan gizli tutardık. Yakalandığımızda da hakkaniyetli bir azara maruz kalırdık. Artık çalıştığım için, babamdan saklayarak tutmak daha kolay olacaktı. O sene de orucumu tutmaya niyet ettim.
Akşam ezanı iş çıkışımıza denk geliyordu. Belediyenin kurmuş olduğu devasa Ramazan çadırında orucumuzu açar, sonrasında eve dönerdik. Bu vesileyle de her akşam erkek arkadaşımı görebiliyordum. O, Ramazan boyunca çadırda yemek dağıtma görevini almıştı. Biz işten çıkıpta çadıra gidene kadar, bırak sofraya oturabilmeyi, adım atacak yer bile kalmazdı. Erkek arkadaşımsa biz gelmeden ben ve arkadaşlarım için yerimizi ayarlamış olurdu. Beni görünce yerimizi gösterir, yemeklerimizi getirirdi. İnsanı mutlu etmesini, inceliği bilirdi. Yemek dağıtımı bittiğinde gelip karşıma oturur, iftarımızı birlikte açardık. Hem sohbet eder, hem de tatlı tatlı bakışırdık.
Yemek sonrası bir cafede çay içerdik. Sonra o beni otobüse bindirir, vedalaşırdık. Çok iyi anlaşıyor, birbirimizi anlıyorduk. Beni hiç üzmemiş, hiç ağlatmamıştı. Bu kez mutluluğu bulduğumu sanmıştım.
Fakat Ramazan ayının bitmesine yakın erkek arkadaşım benden uzaklaştı. Ne olduğunu sormama bile fırsat vermedi. Gülücüklerimiz bir bahar yeli gibi uçuşup, gitmişti. Benimle konuşmuyor, tesadüfen karşılaşırsak yanımdan koşar adım uzaklaşıyordu. Bir anda herşey bitmişti. Oysa aramızda hiçbir anlaşmazlık, kıskançlık veyahut kavga olmamıştı, ikimizde mutluyduk.
Aradan üç, beş gün geçmişti ki; işten eve gittiğimde, babam beni karşısına oturttu. "Bana söyleyeceğin, anlatmak istediğin bir şey var mı?" diye sordu. Babam, bir şey biliyordu ama ne bildiğini bilmiyordum. "Yok baba" dedim. "Bak tekrar soruyorum var mı bana söyleyeceğin bir şeyler" dedi. Öfkeliydi, korkmuştum. Tekrar "hayır baba yok" dedim. Bunu dedikten hemen sonra, suratıma okkalı bir şamar yedim. O kadar canım yanmıştı ki; şaşkınlık ve korkuyla ellerimi yanağıma tutup babamın gözlerinin içine baktım.
"Bir de utanmadan yalan söylüyorsun. Seni takip ederken, o çocukla gördüm. O gün sen, ondan uzaklaşana kadar yanına gelmedim. Sen gidince o, çocukla konuştum. Niyetini öğrendim o, seninle evlenmek falan istemiyor. Bir güzel payını verdim. Yanına yine geliyor mu? Söyle geliyor mu?"
İşte o zaman erkek arkadaşımın benden neden uzaklaştığını anlamıştım. İkimizde çok gençtik, yeni tanışmıştık ve aramızda evlilik lafı bile olmamıştı. Babamsa onu korkutmuştu, ikimizi bir bez parçası misali ayırmıştı. Daha biz birbirimizi tanımaya çalışırken, daha herşey çok taze ve yeniyken; sadece iki, üç aylık bir ilişkiden babam evlilik beklemişti. "Kızımla evlenmek gibi bir niyetin yoksa, seni bir daha onun yanında görmeyeceğim. Gözüm üzerinde senin ayaklarını kırarım, seni mahvederim." diyerek onun yüreğinden beni söküp almıştı.
Çok utanmıştım. İş yerinde onu gördüğüm zaman, kalbim acıyla çarpıyor, saklanacak yer arıyordum. Tek tesellim ona çok bağlanmamıştım, ne o beni üzmüştü, ne de ben onu üzmüştüm. O hatırımda hep iyi ve güzel kaldı. Beraberliğimiz temiz ve masumane sona ermişti.
Sevgiler vardır. Bu sevgiler yüreklerde hep temiz ve güzel hatırlanır. Bir bebek gibi saf ve masum olan bu sevgileri hiçbir şey kirletemez.
Seni her zaman güzel hatırlayacağım, yüreğini deva bildiğim eski dostum. Umarım sen de beni güzel hatırlıyorsundur. Hoşçakal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...