Sensizlik yağmurunda ıslanmayı değil
Sıcacık güneşinde kavrulmayı istiyorumTatilden dönmüştük. Eşim ve çocuklarımla küçük bir aile iken, nasıl da huzurlu ve mutluyduk. Fakat tekrar eve dönmek yine etrafımızdaki insanlara katlanmak, hiç bitmeyen laflarını dinlemek, yüzlerini görmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. Eşim, bunu farkındaydı. Önceden umursamaz, takma der geçerdi. Terapist görüşmelerinden sonra ise, artık beni koruyup, savunan bir adama dönüşmüştü. Ablası ile yaşadığımız son olaydan sonra, onunla konuşmuş, Çilem'e tek laf etmeyeceksin demişti. Ailesini de aynı şekilde uyarmış. 'Çilem'in üstüne gidip, üzmeyin, bir şey mi diyeceksiniz, önce bana söyleyin. Ben ona kibar bir dille söylerim' demişti. Yani artık eşim arkamdaydı ve kimse zırt pırt kapımı çalmıyor, beni üzecek laflar etmiyordu.
Hala ilaçlara devam ediyordum ama artık iyiydim. Eşimin sayesinde, içime yerleşmiş karanlıklardan yavaş yavaş sıyrılıyordum. Bir gün kapı çaldı. Eşim işteydi, kapıyı açtığımda elinde hoş bir gül demeti ile kargocu, Çilem Karatepe siz misiniz diye sordu. Evet benim diyerek, beni epey şaşırtan elindeki demeti aldım. Bana kim böyle hoş bir süpriz yapar ki, nasıl da heyecanlanmıştım. Güllerin etrafına bakındığımda bir not buldum.
O kadar mutlu olmuştum ki ve çokta şaşkındım. Evlendik evleneli eşim, bana ilk kez sürpriz yapmıştı. Ya notta yazanlar, yazıları defalarca okudum, sürekli güllere bakıp tebessüm ediyordum. Eşimi arayıp,- Ş. bey güllerinizi aldım, bunlar senden beklemediğim hareketler, kafana taş falan mı düştü? Hala inanamıyorum. Çok teşekkür ederim.
- Bilmem kafama yokluğun düşmüş olabilir. Bir daha gitmek yok. Gitmek sözünü tedavülden kaldırıyoruz anlaşıldı mı?
- Gitmek yok. Anlaşılmıştır. :))
Gülleri çocuklara gösterdiğimde, onlar bile şaşırmış, bunu babam mı almış diye defalarca sormuşlardı. Kartı gösterdiğimde, inandılar.
Gün geçtikçe iyiye gidiyordum. Hani bir çiçeği sulamayınca, ilgisiz bırakınca solar ya, demek ki benim de ilgiye ve sevgiye ihtiyacım varmış. Bir kişi tarafından sevilip, değer verilmek ne güzel bir duyguymuş. Doktorum artık ilaçları yavaş yavaş bırakalım demişti. Böylece ilaçları azar azar bırakmıştım.
Eşim, artık eve gelip, yemeğini yiyip, gitmiyordu. Birlikte yemek sonrası çay keyfi yapıyor, televizyon izliyor, bazen de birlikte akşam yürüyüşleri yapıyorduk.
Yüzüm gülmeye başlamıştı. İyileşmiştim. O asık suratlı, sevimsiz Çilem gitmişti. Ömrü boyunca yaşamayı ve hayatı sevmeyen kadın, artık yaşamak istiyordu. 35 yaşındaydım, belki hayata çok geç kalmıştım ama artık mutluydum. Ömrümün geri kalanında üzülmek, ağlamak, düşünmek, geçmişle yaşamak yoktu. Sadece anı yaşayıp, önüme bakacaktım. Geçmişle yaşayanın geleceği olmayacağını öğrenmiştim.
Seviliyor ve seviyordum. Beni bırakmayan, bana güç veren, tüm sevdiklerim beni bırakıp gitmişken, benden asla gitmeyen ve gitmemi istemeyen, beni gerçekten seven, koruyan, kollayan muhteşem bir insanın yanındaydım. Eşim bu dünyada bana verilmiş en kıymetli hediyeydi, o benim hayattaki tek şansımdı. Evet zor şeyler yaşadık, kötü günler atlattık ama sonunda birbirimizi ve gerçek sevgiyi bulmuştuk. O bensiz, ben onsuz yapamazdık.
2019'un Aralık ayı evlilik yıl dönümümüzdü. Bu önceki yıllarda, gayet normal bir gün gibi karşıladığımız sıradan bir şeydi, o kadar alışmıştım ki bu duruma, hiçbir beklentim yoktu. Eşim aradı, 'bugün yemek yapma seni dışarı çıkaracağım' dedi. 'Hayırdır canım niye ki?' 'Soru sorup durma canım yapma işte akşam görüşürüz.' İçimden ne oldu ki acaba diyordum.
Akşam oldu hazırlandım, çocukları evdekilere emanet ettik. İkimiz baş başa yemeğe gidiyoruz. Eşime 'ne oldu, niye çocukları bıraktın, onlar da gelseydi ya' diyorum. 'Yok bugün ikimiz gideceğiz' diyor. Neyse girdik bir mekana yemek yedik. Ardından küçük bir pasta geldi. Meğer evlilik yıl dönümümüzmüş, herkes bize bakıyor nasıl utandım. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Mumları üfledik. 'Nasıl sevdin mi?' diyor. 'Bilmem ama çok utandım, herkes bize baktı, bir daha bana böyle pasta falan üfletme' dedim. 'Tamam tamam üfletmem, valla bende utandım, bu işler bize göre değilmiş' dedi. Birlikte gülüştük.
Günler geçiyor, benim hediyelerim ve sürpriz kartlarım giderek çoğalıyordu. Doğum günü, anneler günü, evlilik yıl dönümü eşim artık hiçbir günü kaçırmıyordu. Kartların hepsini saklıyorum.
Yanlış anlaşılmak istemem, ben bunları eşimin değişimini göstermek için paylaşıyorum. Yoksa ne gösteriş ne de hediye manyağıyımdır. Ayrıca eşimin aldığı hediyeler öyle pahalı şeylerde değildi. Kitap, gül, kalpli kurabiye, kupa, çikolata vs. gibi hediyelerdi. Zaten öyle pahalı şeylerde de gözüm yoktur. Küçük şeyler beni mutlu eder. Burada kendimi ne kadar anlatmaya çalışsam yine de anlatamam, beni tanıyanlar nasıl basit biri olduğumu bilirler. Eşim, öyle zengin değildir, bize yetecek kadar kazancı vardır. Şükür aç değil, açıkta değiliz. Varlığı da yokluğu da bilir, yerine göre davranırız. Zaten ne eşim, ne de ben lüks meraklısı değilizdir. Daha öncede bu konudan bahsetmiştim. Zenginlik nedir ki gelir geçer asıl mühim olan gönül zenginliğidir. Benim eşimin güzel yüreğine binlerce şükürler olsun.Eşim olmasaydı, nasıl çıkardım, düştüğüm o derin karanlıklardan, peki ya o beni kurtarmasaydı, hayatın güzelliklerini hiç bilmeden ölüp gidecektim. Evet eğer eşim, vaktinde yetişmeseydi, ben belki yaşamıyordum. Öncesinde yaşayan bir ölüydüm. Eşimse destekleri ile hayatı benim için yeniden anlamlı kıldı. Örneğin artık hiç kavga etmiyoruz ve birbirimizi anlıyoruz. Daha önce sadece ben fedakarlık yapıyordum artık çift taraflı fedakarlıklar yapıyoruz. Konuşabiliyoruz, yeri gelince sakince tartışabiliyoruz, beraber vakit geçirebiliyoruz, gülebiliyoruz. Hiç küs kalmıyoruz, birbirimize darılmıyoruz. Aramızdaki saygı ve sevgiyi yeniden kazandık. Tek bir beden olabilmeyi öğrendik, artık zevklerimiz bile birbiriyle uyumlu, yıllarca aynı evde yaşamış olsakta, biz birbirimizi çok geç bulup, tanıdık. İyiki sensin, iyiki yüreğimdesin canım eşim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...