Şirketteki işlerden azıcık fırsat bulmuş ve annemden arkadaşlarımla buluşma iznini koparmıştım. Üzerime ispanyol paçalı kot pantolon ve beyaz yarım kollu bir tişört giymiştim. Aynada kendime baktığımda, çok basit görünmüştü. Biraz hareket katmak için, tişörtün üstüne de koyu sarı renkli, üzerinde küçük yazıları olan bir askılı giymiştim. Aynaya yeniden baktığımda olduğuna karar kılmıştım, yine basitti ama hoş görünüyordum. Ayaklarıma da babamın aldığı çok sevdiğim ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Aslında ne giydiğimin bir önemi yok, bunları yazmayı da istemezdim ancak bu bölümde yazacaklarımla ilgili olduğu için belirtmek istedim.
Otobüse binip Üsküdar'a gittim. Her zamanki buluşma yerimiz olan, meşhur Ahmet çeşmesi önünde arkadaşlarımı bekledim. Her zaman önce gelen ben, olurdum. Onlar daima biraz geç kalırlardı ama mutlaka gelirlerdi. Neticede geldiler, sarıldık, öpüştük ve kol kola girip sahil boyunca Kız Kulesi'ne doğru yürümeye başladık. Sonra birden fikir değiştirip, vapur turu yapmaya karar verdik.
Denizin kokusunu içimize doldurup, manzarayı seyrediyor; gülüşüp, eğlenerek fotoğraflar çekiliyorduk. İnmemize yakın yine bir çocuk peşime takılıp, benimle tanışmak istediğini söyledi. Ben, tanışmak istemediğimi söyledikçe o, yalvarıyor "lütfen en azından biraz konuşsak" gibi sözler söylüyordu. Arkadaşlarımla ondan uzaklaşmaya çalıştık ama peşimizden gelmeye devam etmişti. Nedense insanlara hiç kıyamamak gibi kötü bir huyum vardır. Onun bu hallerine kıyamamıştım. Arkadaşlarıma 'bize katılsın mı?' diye sorduğumda, onlar da 'iyi katılsın bari yazık' dediler.
Daha sonra hep birlikte yürümeye başladık. Kız Kulesi'nin karşısında, denize karşı oturup konuştuk. Bana şöyle demişti.
- Beni yanlış anlama! Böyle herkesin peşine takılan biri değilim. Fakat senden çok etkilendim. Hem niyetim gönül eğlencesi de değil, ailem sürekli evlenmemi istiyor ama ben daha önce hiç kimseden hoşlanmadım. Bugün burada seni görünce onun sen olduğunu düşündüm. Eğer bana inanırsan seninle niyetim ciddi.
Güldüm, elbette sözlerine inanmadım ancak hoş bir delikanlıydı. Ben de hayatımın artık bir düzene girmesini ve gerçek bir evim olmasını istiyordum. Denemekten zarar gelmezdi. Günün sonunda o, bana ben, ona telefon numaralarımızı verdik. Herkesle vedalaşıp, eve dönmek için otobüse bindim.
Otobüsten inip, şirkete doğru yürürken, karşımda babamı gördüm. Bana doğru gelişi öfkeli görünüyordu. Korktum ama kendimi toparlayıp yanına doğru yürüdüm. Yanına varmamla birlikte, sokak ortasında yüzüme yapışan, okkalı bir tokat beni serseme çevirmişti. Yanan yüzüme, elimi bastırıp, utançla etrafıma bakındım. O sırada aynı mahallede oturduğumuz ve liseden sınıf arkadaşım olan E.. ekmek almış evine doğru gidiyordu. O an yaşadığım utancı sizlere tarif edemem. Arkadaşım, acıyan gözlerle yüzüme bakıyordu. Onun gözlerinden kaçmak için, yüzümü yere eğdim. Babamsa tokatla kalmamış, yüksek sesle bana bağırmaya başlamıştı.
- Nereden geliyorsun? Bu üzerindeki ne söyle bu ne?
Ve tişörtümün üzerindeki askılıyı çekiştirerek, yırttı. Utancım ikiye katlanmıştı. Başım yere eğikti ama sanki tüm mahallenin bizi izlediğini hissediyordum. Arkadaşımı ise hiç bilmiyorum eve gitmiş miydi yada durup bizi mi izliyordu? Bakışlarımı bütün gözlerden sıyırmış ve başımı yerden kaldıramamıştım.
Sonra öfkeyle babamın gözlerinin içine baktım. Dilim konuşamasa da gözlerimi onunla konuşturdum. Bu gözler onu kendine getirmiş olacak ki; "çabuk eve git yıkıl karşımdan" dedi. Koşarak eve gittim.
Babam, o güne dek giyimim konusunda bana hiç karışmamıştı. Neden o gün öyle yapmıştı? Neden bana sokak ortasında o utanç verici tokatı atmıştı? Benim suçum neydi? Ne yapmıştım? Üzerimdeki yırtık kıyafete baktım ve onu çıkarıp paramparça ettim. Bütün suç o lanetli giysideydi. O tokattan sonra sokağa nasıl çıkacaktım? Arkadaşımın yüzüne nasıl bakacaktım?
Hiç vakit kaybetmeden vapurda tanıştığım çocuğu aradım. "Bu hafta içinde gelip, annemden beni iste" dedim.
İnsan çaresiz kaldığı zaman, önüne gelen ilk kaçış şekline sığınmak istiyordu.
Kaçıp, kurtulmam lazımdı. O an aklıma gelen en mantıklı çözüm oydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...