Mucizeler hiç beklemediğin anlarda gelirmiş ya; o mutlu günüm bir mucize gibiydi.
30 Ekim 2000 yılının Salı günüydü. Okula girdiğimde o, okul kapısının önündeydi. Olacaklardan habersiz kız arkadaşlarımın yanına gittim. Arkadaşlarım onun, benden hoşlandığını ve benimle çıkmak istediğini söylediler. O an kalbim yaşadığım mutluluk ve sevinçle küt küt çarpıyordu. Çünkü beklediğim o adım gelmişti. Sevdiğim kişi benden hoşlanıyordu. Arkadaşlarıma hissettiğim heyecandan dolayı cevap veremedim, zavallı kalbim deli gibi atıyordu.
Sınıfa girdiğimde, o kadar çok utanmıştım ki; onun yüzüne dahi bakamıyordum. Daha sonra o, başka arkadaşlarımıza benden bahsetmiş. Bu kez bu arkadaşlarım gelip benimle konuştu. Sanki mutluluktan bayılacak gibiydim. Yine cevap veremedim. 5/6 dersten sonra aracı arkadaşıma cevabımı söyledim. Teklifini kabul etmiştim ve o, çok mutlu olmuştu.
Bilgisayar dersinin işlendiği odaya beraber gittik. Şaşırdın mı? diye sordu. Evet dedim. Ortak arkadaşlarımızın onu zorlamasıyla ağzından kaçırmış, zaten bir aydır bu teklifi yapmayı düşünüyormuş. Derste hep gözümün içine bakıyordu. Ders bittikten sonra birlikte Akademi'ye kadar yürüyerek konuştuk.
Çıkmaya başladıktan sonra tek yaptığımız, sınıfta, basketbolda eskisi gibi beraber olmak ve okul çıkışlarında onunla okuldan 2 durak ötedeki Akademi'ye yürümekti. Yürürken ellerimi tutardı, sohbet ederdik ve o, beni otobüsüme bindirerek uzaklaşırdı.
Böylece dört ay geçti. Son zamanlarda benden uzaklaşmıştı. Sanki olacakları sezmiştim. Sonra o beklenen gün, yine günlerden Salı'ydı. Birinci ders geçtikten sonra Daktilo dersine girdik. Yine sınıftan bir arkadaşım yanıma geldi ve onun benden ayrılmak istediğini söyledi. Ayrılmak istese de yine arkadaş olarak kalmak istiyormuş. (Ne büyük bağış.) O an kaynar sular başımdan aşağı dökülüyor gibi hissetmiştim. Teklif ettiğinde kalbim çarparken, o gün kalbim yanıyordu. Bitmişti..
Bu yaşananlar sadece dört ay süren bir masaldı. Masaldaki kız artık uyanmak, yaşamak istemiyordu. Olanlara bir anlam verememek, canını çok yakıyordu. Madem onun yaşamak istediği dört aylık bir serüvendi. Neden teklif ederek verdiği mutluluğu, ayrılarak geri alıyordu? Kızın suçu neydi, ne yapmıştı, bilmiyordu.
Okulda öğretmenimiz şöyle söylemişti:
"Eğer birgün sevecek olursanız, sakın ola sınıfınızdan birini sevmeyin."Ben işte bu hatayı yapmıştım. Belki de öğretmenim de bu acıyı yaşamıştı. O sebepten bu öğüdü bizlere vermişti. Şimdi bu öğüdün aynısını bende bu satırları okuyanlara veriyorum.
Gerçekten kendi sınıfından birisini sevmek çok zor, sevdiğin kişi senin tam arkandaki sırada otururken, rahat konuşamamak, rahat hareket edememek, onu hergün görüp de içindekileri paylaşamamak bunlar beni fazlasıyla yıpratmıştı. Onu uzun zaman unutamamıştım.
"Severken ayrılmış, unutmaya çalışırken daha çok sevmiştim."
Bu yazdıklarımı nasıl bu kadar derinden hatırladığımı merak edenler olabilir. Bunların hepsi günlüklerimde yazıyor. Ben lise yıllarımda günlük tutmayı alışkanlık haline getirmiştim. Merak edenler için görsele günlüğümden iki sayfa ekledim.
"Günlük tutmanın en iyi yanı; geri dönüp yazdıklarını okuduğunda, yaşadıklarının hala eskisi gibi taze kalmasıdır."
Bu bölümü bitirmeden genç okuyucularıma günlük tutmayı bir alışkanlık haline getirmelerini öneririm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
No FicciónKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...