Otobiyografimin bundan sonrasını olayların fazla ayrıntısına girmeden kısa kısa anlatmak istiyorum. Kızım bir yaşına girip, yürümeye başladığında, kaynanamlarla ayrıldık. Öncesinde bir yatak odası ve bir oda bulunan daireme bir salon ve mutfak eklendi. Benim dairem kaynanamların karşısındaydı. Büyük eltim, kaynanamların bir üstündeki daireye çıktı. Benim bulunduğum daire, diğerlerine göre küçük ve güneş görmeyen yerde kalmıştı. Kayınbabam, "senin olduğun dairenin bir üstünü yaptığımızda sen oraya çıkarsın, orası yapılana kadar burada oturursun" demişti.
O kalabalıktan ayrıldığımız için ve kızıma doya doya bakabileceğim için sevinirken, tekrar hamile olduğumu öğrendim. Bu gelişmeyi hiç beklemiyordum. Yine çok ağlamış ve yine sevinememiştim. Her iki bebeğim de benim isteğim dışında olmuştu. Hamile olduğumu öğrendiğimde, kızımı sütten kesmek zorunda kaldım. Çünkü hamilelik döneminde emzirmek, diğer bebeğin gelişimini etkilermiş. Etrafımdakiler, kızımı sütten kesmem gerektiğini söylediler. Bu hem benim için, hem kızım için oldukça zor bir süreçti.
Kızım, bu evrede biberon tutmuyor, sürekli ağlıyordu. Ne yaparsam yapayım biberon tutturamıyordum. Beni gördükçe daha da fazla ağlıyordu. Bana yardımcı olması için, annemi çağırmıştım. Günlerce uğraşmıştık ancak epey yıpranmıştım. Kızım emmek istiyor, bu isteğine ulaşamayınca ağlayıp duruyor, biberonu tutmuyor, huysuzluğundan uyku uyumuyor, çok fazla inatçılık yapıyordu. Kızım ağladıkça, ben de dayanamayıp, onunla ağlıyordum. Bu arada yine mide bulantılarım da başlamıştı. Hem hamilelik psikolojisi, hem kızımın inatçılıkları beni fazlasıyla duygusal yapmış, her şeye ağlar olmuştum. Annem bir hafta kadar yanımda durup gitmişti. Gün içinde kızım, sürekli benimle olduğu için beni, gördükçe feryat figan ediyordu. Unutması için oyunlar, dışarıda gezdirmeler, dikkatini başka yöne çekmeler gibi aktivitelerle sonunda biberona alıştırmıştım. Bu süreç tam olarak 4-5 hafta sürdü.
Hamileliğimin 4. ayında, yine bir düğün telaşı içine girdik. Nedense tüm sevdiklerimin düğününe hamile iken denk geliyordum. Eşimin askerden dönen küçük kardeşi ve benim staj arkadaşım Y.. evlendiler. İkisi bizim kınamızda tanışmışlardı. Eşimle ben, ikisini çok yakıştırmış, birlikte dans etmeleri için epey uğraşmıştık ama hayır demişlerdi. Bir sene sonra öğrendik ki evlenmeye karar vermişler. Böylece staj arkadaşım Y.. ile elti olduk. Artık arkadaşımla hiç ayrılmayacaktık.
Kaynım ve arkadaşım da evlendikten sonra, yengem ve ben gibi, bir sene kaynanamlarla beraber oturdular. Daha sonra benim bulunduğum dairenin üst katı yapıldı. Kayınbabam, orası için bana söz vermişti ancak kendileri oraya geçtiler. Daha önce hep birlikte durduğumuz, benim karşımdaki dairede ise kaynım ve arkadaşım kaldılar.
Herkes evlerine yerleşmişti. Bu arada ultrasonlarda kendini hep saklayan, cinsiyeti belli olmayan bebeğim, kendini bir kez gösterdiğinde doktorlar, erkek olduğunu söylemişlerdi. Evdekiler erkek olacağı için çok seviniyorlardı. Ultrasonlara fazla güvenmemek gerektiğini kardeşimden bildiğim ve hala karnımdaki bebeği benimseyemediğim için benim için hiçbir şeyin önemi yoktu. Hem kız, erkek benim için asla farketmezdi. Erkek olsa ne, kız olsa ne ikisi de evlat işte; benim için önemsiz olan bu konu üstünde onlar, saatlerce konuşuyorlardı. Üzerimde tarifi imkansız bir ruh hali vardı. Herşeye karşı isteksiz ve ilgisizdim.
Bebeğimin doğumuna gitmeden önceki gece, yine fazlasıyla duygusaldım. Kızım, kucağımda oturuyor, beni öpüp sarılıyordu. Benimse kızıma baktıkça, ağlayasım geliyordu. Kızımın minicik ellerini tutmuş, gelecek olan yeni üyemiz yüzünden, yine kızıma gerekli ilgiyi veremeyeceğimi düşünüyordum. Karnımdaki bebeği bir türlü benimseyemiyor, hatta beni yargılayabilirsiniz ama onu hiç istemiyordum. O gece sabaha kadar uyuyamamış, kızıma bakıp bakıp ağlamıştım.
İkinci doğumumda, birincisi gibi sıkıntılar yaşamadım. Sabah hastaneye yatışım yapıldı, ameliyata alındım ve uyandığımda bebeğimi gördüm. Oğlum, sabah saat 10:40'da, 3450 gr ağırlığında ve 49 cm uzunluğunda dünyaya gözlerini açmıştı. Yine annem yanımdaydı. Üzerinden az bir zaman geçtiği ve daha toparlanamadığı için, bu sefer ameliyat yaram ilkine göre daha fazla acıyordu. Annem oğlumu yanıma uzattığında, onun minicik halinden epey korkmuştum. Kızım hiç böyle değildi, elle tutulur, topak gibi bir bebekti ama oğlum, sanki tutunca bir yerine bir şey olacak gibi minnacıktı. Annem bile tutmaya korkuyor, 'Çilem ben bu bebeği tutamıyorum, kırılacak gibi' diyordu. Hamileliğim boyunca kızım, hiç kucağımdan inmemişti, bir de yeni yeni yürümeye başladığı için, kızımın peşinde koşmaktan kendime bakamadım demek ki, oğlum böyle minicik kalmıştı.
Oğlum, minikti ama güçlü bir bebekti, ne sarılık geçirdi ne de zatürre, onu eve alıp getirdiğimizde, kızım pek kıskanmıştı. İkisini sürekli gözlemek zorundaydım. Bir keresinde kızım, çizgi film izliyordu. Elinde kumanda vardı. Oğlum da artık büyümüş 4-5 aylık olmuş, evin içinde yürüteçle geziniyordu. Ben mutfakta yemek yapıyor, ara ara da ikisini gözlüyordum. Mutfak ve salon iç içe olduğu için, hem yemeğe, hem çocuklara bakmam kolay oluyordu. Kızım, kardeşi televizyonun önüne geçiyormuş diye öfkelendi. Bir anda kumandayı kardeşinin kafasına indirdi. Koşup tutamadım da herşey bir anda oluverdi. Oğlum, feryat figan ağlamaya başladı. Kaynanam geldi, 'niye bakmadın da vurdurttun çocuğun kafasına, ah yavrum nasıl da acımıştır' diye söylendi, durdu.
İki çocuğum üst üste oldu, ikiz gibi büyüttüm baktım da gelip, ne yaptın, ne ettin demedi. Kızımı sütten keserken, tuvalete alıştırırken hiç yanımda olmadı. Ben bir yandan oğlumu kucağımda emzirirken, diğer yandan kızımı ayağımda sallayıp, uyuturken ikisine birden tek başıma yetmeye çalışırken, kimseler görmezdi ama azıcık ağlasalar koşup gelirler, ne oldu niye ağlattın diye sayar dökerlerdi. Bir anne çocuklarını niye bile isteye ağlatsın ama ne dersen de anlatamazdın. Kaynanam, evimizde ufak bir ses duysun, hadi diyelim eşimle tartıştık; yukarıdan aşağıya koşar, gelir, herşeye karışırdı.
"Ayrı eve geçtin diye sevinme,
Kapı ardında evini dinleyenler vardır."Sadece evler ayrılmıştı ama sürekli tepemdelerdi. Evde başım açık bile duramazdım, anahtarı içeri alsam niye aldın diye laf edilirdi. Evimin anahtarı, sürekli kapının üstünde durur, isteyen istediği gibi girer, çıkardı. Hele hele hiç işleri bitmezdi, misafir geldi koş, bayram geldi koş, odun, kömür taşınacak koş, inşaatıydı, tuğlasıydı, ustasıydı koş. Koş! Koş! Koş! Bu evde oturmak, dinlenmek, nefes almak yoktu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Não FicçãoKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...