Camide 5 ayda Kuran'ı Kerim'i öğrenmiştim. Bundan sonra mahallemizdeki 10-20 kişilik guruplara katılarak, dini sohbetlere gittim. Her Cuma günü sırayla guruplardaki arkadaşların evlerine gidiyor, sıra bana gelince de benim evimde toplanıyorduk. Önce Kuran'ı Kerim'den Yasin, Tebarekke, Fetih, Amme, Vakıa vs. gibi sureleri okuyor, sonra hocamız dini sohbet veriyor, son olarak duamızı yapıp, çay ve ikramlıkları yiyerek sohbet ediyorduk. Hocamız yanında dini kitaplar getirir, guruptakilere dağıtır, her Cuma biten kitap verilir, yeni kitap alınırdı. Bu sayede birçok dini kitap okuma şansım olmuştu. Ayrıca bayanların içinde en çok okuyan da bendim. Boş zamanlarımda bol bol okuyordum. Bir sene kadar, sohbetlere devam ettim. Daha sonra guruplarımız dağıldı ve ayrıldık.
Yaz tatilinde bir haftalığına eşim ve çocuklarımla Mersin'e annemin yanına gitmiştik. Ben Mersin'e çok kere gittiğim için, havasına alışkındım ama eşimin ilk gelişi olduğu için sıcaktan öyle bunaldı ki, o bir haftayı bana zehir etmişti. 'Gidelim, gidelim burası çok sıcak duramıyorum.' Zaten ilk iki gün annemin evini temizlemiştim. Doğru dürüst gezemedim bile, eşime kalsa ikinci gün gitmeye kalkmıştı. Sonunda annem, Kızkulesi'nden bir otel ayarladı da beyefendi tatil ayağına kaldı. Aslında eşimle, evlendik evleneli ilk kez tatil yapıyorduk. Eşimin nasıl odun olduğundan ilerde bahsedeceğim. Şimdilik tatilimizden devam edelim. Annem sayesinde, çocuklarda ben de epey eğlenmiştik. Evden ve evdeki kalabalıktan uzaklaşmak oldukça iyi gelmişti. Yıllar önce 16'lı yaşlarımda yine Kızkulesi'nde tatil yapmıştık. Aradan yıllar geçmişti ve zaman, beni o çocuksu hallerimden uzaklaştırmış, değiştirmişti. Evlenmiş, eşim ve çocuklarımla aynı yere dönmüştüm ama Kızkulesi, yine ilk günkü gibi hiç değişmeden sapasağlam ayakta duruyordu.
Üç gün otelde kaldıktan sonra, eşime Mersin'i gezdirdim. Mersin, muhteşem bir liman şehridir. Sahil kenarında yürüyüş yapmak, yine sahil kenarında bekleyen gemilerde balık ekmek yemek yada arap müzikleri eşliğinde tura çıkmak, sonra biraz ilerdeki lunaparkta bağıra bağıra oyuncaklara binmek, benim için Mersin, İstanbul'dan sonra en güzel şehirlerden biridir. Hele tantunisi hiçbir yerde, böyle bir lezzet bulamazsınız. Tantuni yalnız Mersin'de yenir. Kerebiç tatlısı da mükemmeldir. Eğer Mersin'e yolunuz düşerse, bu lezzetleri tatmadan dönmeyin.
Bir hafta Mersin'de kaldıktan sonra, kürkçü dükkanına dönmüştük. Eşim, her yaz beni kendi köyüne götürür. Mutlaka her yaz gideriz. Ben de eşimin köyünü sevmem. Ben doğma büyüme şehirde yaşamışım, köyde içim daralıyor, ağaçlık, ormanlık, tepeler, taşlar, toprak yollar, suyu kesilen evler, akşamları saat 9-10'da köyün karanlığa gömülüp, ses seda çıkmaması sonra bakkalın, marketin olmaması, üç odalı bir eve 17-18 kişinin doluşması; her yaz bunları yaşamak, köyde bir hafta kalmak, bana oldukça güç geliyor ve ne zaman köye gitsek, mutlaka eşimle birbirimize girer, kavga ederiz. Hiç bilmiyorum ki bir kere de kavga etmeden dönmüş olalım.
Eşimle, aramızda o kadar çok farklılık var ki, asla birbirimizle uyuşmayız. Zevklerimiz, karakterlerimiz, davranışlarımızda hep bir zıtlık vardır. Mesela eşim; dağ, tepe, köy, çadır severken, ben doğada korkarım ve çadırda kalamam. Ben, kalabalık şehirleri severim, illaki etrafımda insan olacak, bomboş yerleri sevmiyorum ve denize aşığım, denizin olmadığı yerde yaşayamam. Haftada bir, iki kere denizi görmek isterim. Eşimse sakin yerleri sever.
Eşim; şen şakrak, şakacı, evde durmayan sürekli misafirliğe, gezmeye vs. gitmek isteyen biriyken, ben, ev kedisi misali evden çıkmayı sevmeyen, ciddi, yerinde gülen, yerinde davranan biriyimdir. Ben yalnızlığı severim, eşim kalabalığı sever. Ben okumayı severim, o televizyon izlemeyi sever. Beraber televizyon izlesek, ben romantik, dramatik filmleri severim, eşim komedi ve macera sever. Ben yıllarca babam gibi giyimine, bakımına dikkat eden, okumayı seven bir erkek hayali kurarken, eşim bakımsız, benim uyarılarımla kendine bakan, okumayı sevmeyen öylesine yaşayan biridir. Oysa ben, hiç boş oturmayan, kendime sürekli bir uğraş bulan, bir şeyler öğrenmeyi, araştırmayı seven biriyimdir. Müzik zevklerimiz bile uyuşmaz. Ben arabeks, slow severim, eşim Ankara, oyun havaları sever. Böyle uzun hava gibi Ankara türküleri vardır, bilhassa onları açtı mı deli olurum. Eşim bütün gün videolar izlemeye bayılır, kulaklığını takar, elinde kumanda yada telefon işi gücü video izlemektir. Bense komedi videoları izlemekten nefret ederim. Daha saymakla bitmeyecek kadar uyumsuz yönlerimiz vardır ama derler ki, bunlar ilişkide dengeyi oturtan şeylermiş. Zıt kutuplar birbirini çekermiş. Bir gülene, bir ağlayan, bir ağlayana bir gülen gerekmiş. İşte böyle eşim, benim gülen yanımdır. Hiç büyümeyen bir çocuk gibidir.
Biz evliliğimizi, dış etkenler yüzünden sağlam temeller üzerine kuramadık belki, ilk zamanlarımız hep kavga ile geçti. Eşimle evlenmeden öncesinde, bir buçuk senelik bir tanışıklığımız vardı ama insan, insanı aynı eve girip, birlikte yaşamadan tanıyamıyormuş. Örneğin o zamanlar benim kıskançlıklarım çok fazlaydı. Mahallede, eşimin köylülerinin çevresinde, eşimin benden önce tanıdığı, bildiği insanlara karşı fazlasıyla kıskançlık yapardım. Eşimin laubali, cıvık hareketleri vardır. Birini gördüğü zaman, laubali laubali konuşur, kalbinde kötülük yoktur ama dışarıdakiler yanlış algılar. Çoğu zamanda ben onun kolunda yürürken, gözleri etrafı seyre dalar. Madem şuna, buna bakıyorsun, bari ben yanında ve senin kolunda yürürken yapma da gururum ezilmesin değil mi? Ne desem anlamaz, kadınlara bakmak için, kafası 360 derece döner, ben de öfkeyle kolundan çıkıp, eve dönmeye kalkarım, bu sefer beni tutar ve özürleri havada uçuşur.
Eşimde sevdiğim bir huy vardır ki, ne yaparsa yapsın gönül almayı bilir. Küskünlüğümü, dargınlığımı tatlı sözleri ile hemen yok eder. Ben onunla barışana kadar, yanımdan ayrılmaz, yalvarır, yakarır, elinden ne gelirse yapar. Aman banane ne yaparsan yap, küsersen küs diyerek, arkasını dönmez, yarım saat bile küs kalmamıza izin vermez.
Yani diyeceğim şu ki; gönül almasını bilen adamlara denk gelin, onlar sizi gerçekten seven adamlardır. Bir adam sizi kırıp, sırtını dönüp gidiyorsa ondan hiçbir hayır beklemeyin. Sevecekseniz bir adamın, size kıyamayan yüreğini sevin.
Ben o zamanlarda eşimi sevmeye başlamıştım. Hatta belki kıskançlıklarım sevgimden kaynaklanıyordu. Fakat eşim, o ufacık sevgiyi de yok etmeyi başaracaktı. Mersin'e anneme gittiğimizde, eşim anneme benden habersiz şöyle demişti.
"Bu kızının kıskançlıklarından bıktım, sana da söyleyeyim kızını daha fazla çekemeyeceğim, şu çocuklar büyüsün kızını evine yollarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...