O dönemin sonunda sınıfımı geçmiştim. 2001 yılında lise ikiye başlamıştım. Evimizde aynı sıkıntılar, aynı korkular devam ederken, okulda ise yaşadığım sahte aşk yüzünden derin bir bunalımdaydım. Onu bir türlü unutamıyor, unuttum sandığım an yine aklıma düşüyor ve günlüklerimde sürekli onu yazıyordum.
1.11.2001 yılında hem ailem, hem de çektiğim aşk acısı beni o kadar bunaltmış ki günlüğüme şu notu düşmüşüm.
"Artık hayattan korkuyorum. Giderek ölüme yaklaştığımı hissediyorum. Allah'ım ne olur bana güç ve sabır ver."
Yine biraz evimizden söz etmek istiyorum. Annem, 1999 yılında geçirmiş olduğu minibüs kazasının da etkisiyle ağır işler yapamıyordu. Çünkü bu kazadan sonra annemin belinde disk kayması ve fıtık oluştu. Bu sorun yürümesini ve hayati akışkanlığını engellediği için iki kere ameliyat geçirdi. Aradan zaman geçmiş olsa da artık annemin beli eskisi gibi değildi. İki ameliyat ve fıtığın etkisiyle ağır işleri hala yapamıyordu.
Babamsa önceden de dediğim gibi, aşırı titiz bir insandı. Su içmek için kullandığınız bir sürahi ve bardağı düşünün. Onlar salonda bir yerde duramazdı. Mutfakta durması gereken gereçlerdi. Eğer bunları yada annemin salonda bıraktığı bir küllüğü görürse evde kıyamet kopardı.
Annem evdeki ağır işleri artık yapamaz olmuştu. Camları sil, mutfak dolapları içi, dışı, kapıları süpür, yıka, evi süpür, dipli köşeli sil, temizle, halıların tozunu silkele yıka, sobayı silkele vs.vs...
Hala işe gidebiliyordu, ama evde bunları yapacak gücü yoktu. Çok kere eve temizliğe gelen bayanları, belirli bir ücret karşılığı haftalık temizliğe çağırırdı. Babam, onların yaptığını da beğenmezdi.
Evimizde yaşanan her kavganın nedeni temizlik yapılmaması, yemek yapılmaması, annemin işten geç gelmesi, babamın kıskançlıkları, yada maddi sıkıntılardı. Annem ben lise ikiye başladığımda, küçük bir Tekstil şirketi açmıştı. Üç, beş makinecisi, iki ortacısı vardı. Dışarıya mal yapıp, satıyordu. Mallar yetişmeyince, tekstil işlerinde mesai çok olurdu. Bu yüzden de annemin eve geç geldiği oluyordu. Bir de buna babamın kıskançlıkları ekleniyordu.
Babam, kardeşim ve ben annemin varlığını evimizde hissedemiyorduk. Annem, maddi sıkıntıların onları yıpratmış olduğundan dem vurarak işe başlamıştı. Mahallemizdeki bakkal veresiye defterine artık bir yumurta, bir ekmeği bile yazıp, vermez olmuştu ama annemin eksikliği hem babamı hem de bizi aşırı derecede yaralıyordu.
Babamın sohbet edecek, içini dökecek tek bir dostu yoktu. Vardıysa da öfkesi ile herkesi yanından uzaklaştırmayı alışkanlık haline getirmişti. Kendi tarafından akrabalarına bile küser, en ufak bir hatayı kabul etmez, herkese öfke kusardı. Biliyordum onun da anneme ihtiyacı vardı, bütün öfkesinin sebebi buydu. Büyük bir yalnızlık içindeydi.
"Kadınların nasıl ilgiye ve şefkate ihtiyacı varsa erkeklerin de bunlara ihtiyacı vardır. Erkekler bir kadında annelerinde gördükleri şefkati ararlar."
Artık annemin bizimle olmadığı akşam yemeklerinde, kardeşim ve benim kurduğumuz sofraları babam deviriyordu. Tabaklar, bardaklar kırılıyor, tencerelerin içindeki yemekler biz yemeden ortalığa dağılıyordu. Babam, kardeşim ve ben sofraya otururduk. Babam, öfkeden çıldırmış bir yüz ifadesi ile yemeğe başlardı. Sonra bize kızacak bir şeyler bulur, bağırıp çağırmaya, tekmeler, tokatlar savurmaya başlar ve daha sonra bir tekme yada bilek gücü ile tüm sofrayı yerle bir ederdi. Kardeşim ve ben ne yapacağımızı şaşırır, içimizi korku kaplardı. Sofra devrilse de aç kalırdık, devrilmese de aç kalırdık. Devrilmediği günler biz babamdan bir suçlu gibi utanır, çekinir, ağzımıza giden her lokmayı güçlükle yutardık.
Daha sonra babam, annemi kurduğu rakı sofralarında bekler. Sayar, söver, bağırır canımıza okurdu. Kadehi tutan elleri, dehşetli bakan gözleri ile bir canavara benzerdi. Ben ve kardeşim, iki yavru kuzu gibi onun karşısında korkuyla bekleşirdik.
Annem gelene kadar, sarhoşluğun etkisiyle babam uykuya dalar ve diğer günün cehennemi hepimizi yakar, kavururdu.
Yaşadığım ev, böyle bir evdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...