İkinci Bahar

86 19 132
                                    

Hiç tanımamışım daha önce,
Sana vardığımda, ateş böcekleri parıldadı içimde...

İki gün sonra eşimle ikinci terapist randevumuza gittik. Terapist yine güleryüzü ve tatlı sözleri ile bizi karşıladı. Bu sefer önce eşimle konuştu, daha sonra odaya beni aldı. Yine konuşmalar, ağlaşmalar, peçete üstüne peçeteler.. Hatta terapistin bile gözleri doluyor, damlalar gözlerinden usul usul düşüyordu. Hayatta beni kimse anlamamış, dinlememişti ama bu kadın beni dinliyor, anlıyor ve derdimle dertleniyordu. Ben o zamanlar ciddi kararsızlıklar içindeydim. Karar verebilme yetimi kaybetmiştim. Terapistim sayesinde bazı şeyleri anlayıp, kavramaya başlamıştım. Eşimle barışırsam yada ayrılırsam, neler olacağını, nelerin değişeceğini soru, cevap şeklinde idrak etmemi sağlamıştı. Son olarak, eşimle konuştuğunu, artık onun takıntılı halinden kurtulduğunu ve ayrılma kararımı anlayışla karşılayacağını söyledi. Sonra yine içeri eşimi aldı. Ayrılma aşamasında çocuklara nasıl davranıp, anlatacağımız konusunda bize yardımcı olacağını, neler yapmamız gerektiğini anlattı. Ayrıca o dönem okullarla birlikte adliyelerde tatile girmişti. Terapist, tatil bitene kadar beklememiz gerektiğini söylemişti.

Seans bittikten sonra eşimle dışarı çıktık. Bu ikinci seans, bana ve eşime hiç iyi gelmemişti. Çıktıktan sonra elim ayağım boşaldı. Arabamız sitenin dışındaydı. Ayaklarımda arabaya kadar yürüyecek derman yoktu. Yine gözyaşlarım beni ele geçirmişti. Kendimi yolun kenarındaki kaldırımlara bıraktım. Kaldırıma oturup, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Eşimde benden 15 adım ilerdeki kaldırıma oturmuştu. Her zaman yanıma gelip, beni sakinleşmek için elinden geleni yapan adam, bu kez yanıma gelmiyordu. Beni kendi halime bırakmıştı. Eşim bunu asla yapmazdı, gerçekten beni gözden çıkarmış bir haldeydi. Eşimin bu uzaklığına dayanamıyordum. Oysa benim ondan başka kimsem yoktu. Eşimde hiç iyi değildi, birkaç sigara içti. Aramızdaki mesafe yüzünden tam olarak ne yapıyor göremiyordum ama eliyle gözlerini ovuşturduğunu farketmiştim. Biraz sakinleştikten sonra, bir sigara içip, arabaya yürüdüm. Eşimde peşimden geldi. Arabaya binip, çalıştırdı. İkimizde tek kelime etmiyorduk. Sanki iki yabancı gibiydik.

Eşimin bu uzaklığına dayanamıyordum. Bir şeyler yapmalıydım. En azından benimle konuşmasını sağlamalıydım. İkimizde günlerdir doğru düzgün bir şey yememiştik. Ben acıktım dedim. "Birlikte bir şeyler yiyelim mi? Hem biraz konuşuruz." Eşim, tepkisizdi, cevap vermedi ama sonra bir pastanenin önünde durdu. İçeri girdik, ikişer poğaça ve çay söyledi. Siparişler gelince, eşim güç bela bir iki ısırık alıp, bıraktı. 'O tabak bitecek' dedim. 'Yutamıyorum Çilem' dedi. 'O zaman ben yediririm, eski günlerdeki gibi, ya sen yersin yada burada ben sana yediririm.' Tebessüm etmişti. Ufakta olsa bu tebessümü görmek benim için büyük mutluluktu. 'Hadi bakalım yiyor musun, yemiyor musun?' 'Tamam tamam yiyeceğim ama sen de ye.' 'Sen tabağını bitir, ben de yiyeceğim.' Böylece ikimizde tabaklarımızı bitirmiştik. İki çay daha söyledik, iki de sigara yaktık.

- Ne olacak şimdi' dedim.

- Sen ne istiyorsan öyle olacak. Ayrılma kararına da razıyım. Hayat senin hayatın ama ne olursa olsun ben hep arkandayım.

- Barışırsak ne olacak?

- Çilem ben o evden ayrılamam, anama babama ben gidiyorum diyemem, onların ahını alınca mutlu mu olacağız? Hem kiralar ateş pahası, hazır evi bırakıp, kiraya mı gidelim, maaşım belli nasıl geçineceğiz?

- Evi kiraya verirsin.

- Babam buna razı olmaz, evden çıkarsak, evde gider.

- Tamam peki kabul. Ya beni bırakıp bırakıp ailene koşmaların, ya bana olan ilgisizliğin. Nispet yapar gibi bana sürekli kimsesizliğimi hatırlatıyorsun. Beni kıskanmıyorsun, sevmiyorsun, ilgilenmiyorsun, varsa yoksa kalabalıkların.

- Çilem ben bu terapistle konuştuktan sonra, her şeyi farkına vardım. Senin bu hale gelmende benimde hatalarım var, haklısın ama bundan sonra herşey değişecek, bambaşka bir Ş'la tanışacaksın. Artık sana elimi bile kaldırmayacağım, şimdi burada söz veriyorum. Ne olursa olsun, şiddet yok. Ben senin benden hiç gitmeyeceğini, vazgeçmeyeceğini sanıyordum ama şu son olanlar önce ölmek istedin. Ya ölseydin ben ne yapardım? Sonra annen aldı seni götürdü, hiç gelmeyeceksin sandım. Seni kaybetmekten çok korktum. Öncesinde böyle bir korkum yoktu ama sen gidince kafama dank etti. Ben seni benim sanıyordum, gidemezsin sanıyordum. Sen gidince de çıldırdım, sana tehditler savurdum. Tüm olanları unut, eğer kararın ayrılmaksa anlaşmalı bir şekilde boşanırız. Hiçbir zorluk çıkarmam, her zamanda arkanda olurum. Bak eğer ayrılmazsak, sana bir sürprizim var ve bundan sonra herşey çok güzel olacak Çilem sana söz veriyorum. Sürprizin ne olduğunu sakın sorma, kararını verdiğin zaman göreceksin.

Bunları konuştuktan sonra, kalktık eve gittik. Çocuklarla ilgilendik. Şöyle uzak bir gözle eşimi, çocuklarımı izledim. Sonra beraber gülüştük, oynadık, eğlendik. Sanki bütün kötü günler ardımızda kalmış gibiydi. Akşam eşimle ayrı yatmadık, gidip yatağımıza yattım.

Sabah olduğunda eşim, hazırlanın, gidiyoruz dedi.

- Kahvaltıyı da dışarıda yaparız, çabuk hazırlanın öğlene otelde olmalıyız. Yer ayırttım.

- Ne diyorsun Ş. ne oteli nereye gidiyoruz?

- Süprizim buydu, tatile gidiyoruz.

Duyduklarıma inanamıyordum. Eşim ilk kez bizi tatile götürüyordu. Çocuklar sorular sorup duruyordu. Öyle sevindiler ki, oğlum, 'baba biz bir kere annemle Ayvalık'a gitmiştik ama sen yoktun. Şimdi seninle yüzeriz, bak ben nasıl yüzüyorum görürsün.'

- Görürüm oğlum görürüm, hadi çabuk olun.

Apar topar hazırlanıp, yola çıktık. Kahvaltıyı da arabada yapmış, atıştırmıştık. İki, iki buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Şile, Ağva'daydık. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Küçük, şirin bir tatil yöresiydi. Eşim, otelin yanında durdu. Odamızı gösterdiler, bavulları indirip, yerleştik. Otelin bahçesine indik, Öyle tatlı ve şirin bir bahçeydi ki salıncaklar, hamaklar, puf puf oturaklar, yemyeşil bir alan, kuş sesleri, çiçekler. (Daha önce bu sesleri duymuyor, bu renkleri görmüyordum. Artık herşeye hakimdim.) Ben bahçede çocuklarla eğlenirken, eşim iki kahve almış getirmiş, "buyur karıcığım bir de sigara yak, keyfine bak" "Vay vay neler görüyorum, teşekkür ederim." "Daha bu bir şey mi? Çok şey göreceksin." Sanki bir rüyada gibiydim.

Sabahları kahvaltıdan sonra, denize gidiyor, öğlen yada ikindide geliyor, (çocuklar hiç sudan çıkmak istemiyordu güç bela dönüp) duş alıp, yemek yiyor, Ağva'yı geziyorduk. Akşamları sahilde çıplak ayak yürümenin keyfi hiçbir şeyde yoktur. Bu hissi çok severim. Deniz kenarında canlı müziğin olduğu bir mekan vardı. Orada canlı müzik dinlemek ise ayrı güzeldi. Bir yandan dalgaların sesi, bir yandan gitarın sesi ve şarkılar bambaşka bir dünyadaymışsınız gibi hissettirir. (Bizden bir sene sonra o mekan yandı, çok üzülmüştük) Anısı olan mekanların yok olması fazlasıyla üzücü.

Benim bir huyum vardır, sabahları kahvaltı yapmadan önce aç karnına türk kahvesi içerim. Kahvaltı yapmasam da olur ama o kahveyi içmezsem kendime gelemem. Eşim, tatil boyunca her sabah, ben uyanmadan kahvemi alıyor, hadi bak kahven geldi diyerek, beni uyandırıyordu. Küçücük şeyler nasıl da mutlu ediyor insanı, sanki eşimle, 'ikinci bahar yaşıyor ömrüm' şarkısının içinde dolaşıyor gibiydik. El ele geziyor, eğleniyor, gülüyorduk. Eşim bana, "sen hep böyle gül, bundan sonra her sene tatile gideceğiz. Bu tatil hepimize çok iyi geldi. Demek insanların tatile de ihtiyacı varmış" diyordu.

Meğer mutluluk yanıbaşımızdaymış ama biz onu kullanmayı bilmiyormuşuz. Terapistimizin ufak bir dokunuşu ile mutluluk nasıl kullanılır öğrenmiştik. Bundan sonra eşim, mükemmel bir insana dönüştü. Terapistimizi arayıp, "biz herşeyi yoluna koyduk, şu an tatildeyiz, teşekkür ederiz" dediğimizde, o da epey mutlu olmuştu.


ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin