O yaz ve ertesi yıl, köye gidişlerimizde eşimle büyük kavgalar ettik. İstanbul'da bir nevi yalnızlıkla başa çıkabiliyorum ama köydeki yalnızlığa tahammül edemiyorum. Öyle bilinen bir yalnızlık değil benimkisi, kalabalıklar içinde gittikçe büyüyen bir yalnızlık. Etrafın insan doludur ancak o insanlar, eşinin yakınlarıdır. Senin yakınların yok ki, hepsi eşinin tanıdığı, eşinin akrabası, eşinin ailesi vs.. Seni gram tanımayan bu insanlar içinde, nefes bile alamazsın, onlar kalabalık yıldızlar gibi büyülürken, sen kendini arada kaybolmuş, minicik bir yıldız gibi hissedersin. Eşimi köye gitmeden her seferinde uyarırım.
- Bak beni köye götürüyorsun ama ne olur yalnız bırakma, yanımda ol. Benim oralarda senden başka yakınım yok. Tek başına köy meydanlarında, sokaklarında, akrabalarında dolaşıp, beni ailenle baş başa bırakma. Amca oğullarında gece yarılarına kadar oturup, beni bırakma.
- Tamam tamam sen köye gel de ben seni bırakmam.
Fakat bu sözler köye gidene kadardır, her seferinde tek kalırım. Eğer köye gittiğimizde, eltim, (arkadaşım) Y'de köyde ise, yine bir nevi çekilebilir ama Y'de yoksa ben unutulmuş bir çiçek gibi solarım. Y'nin arkadaşlığı çok iyidir. Onunla vakit geçirmek güzeldir. Bana karşı da saygılı ve sevencendir. Köyde bitmek bilmez bulaşıkları beraber yıkarız, kalabalık kahvaltı ve yemek sofralarını birlikte hazırlar, kurar, kaldırırız, evi beraber temizleriz, beraber kahve, sigara molaları veririz. Pikniklerde, misafirliklerde hep yan yanayızdır. Y'in de benim gibi köyde tek yakını yoktur, belki bu yüzden birbirimizi anlar ve yalnız bırakmayız. Köye gidişlerimizi birbirimize uydurmak için, elimizden geleni yaparız.
Yengemin ailesi ve akrabaları da hep köydedir. Görümcemin de öyle herkesi tanır. Sadece Y. ve ben tek kalırız. Y.. bensiz gidince, ben Y'siz gidince köy katlanılmaz olur. O iki sene de Y'le gidişlerimiz uyuşmamıştı ve eşimle kavga etmiştik.
Her sene eşimin köyünde köy piknikleri yapılır. O sene de, pikniğin olacağı alana ailece gittik. Yemekler yendi, çaylar içildi. Daha yeni çayımızı kaldırmıştık. Eşim, ben biraz dolanayım dedi. Diğerleri de teker teker dağılıp, dost, akrabalarının yanına gittiler. Piknik hasırının üstünde bir tek ben kaldım. Öylesine sıkılıp, yalnız hissettim ki kendimi, etrafımdaki diğer piknikçiler gülüp, eğleniyordu. 15-20 dk geçti. Eşimi arıyorum ama ulaşamıyorum, köyde telefonlar çekmiyor. Bizimkilerden kimse ortada yok. Bekle bekle; oldu 40 dk ne düşünen var, ne gelen var. En sonunda etrafa bakınıp, eşimi bulmak için kalktım. Piknik alanının ortasına baktım, çocuklar oyun oynuyorlar, görümcem, kaynanam ve yengem ise başka başka yerlerde tanıdıkları ile sohbet halindeler, eşimi ise hala göremiyorum. Ben, tam gidip yine yerime oturacaktım ki, eşimin o şen kahkalarından birini duydum.
Yan tarafımda büyük ve kalın gövdeli iki ağaç vardı. Ağaçların diğer tarafını göremiyordum. Ağaçların etrafını şöyle bir dolandım ki, Ş. bey yaslanmış ağaca, elinde çay bardağı, karşısındaki kadına bakarak gülüşüp, sohbet ediyor. Kadın, beni görünce, birden kalktı, toparlanıp, uzaklaştı. Eşimde ayağa kalkıp, yanıma geldi.
- Ne bu haller, ben seni orada tek başıma 40 dakikadır bekliyorum. Bir dolanıp geleceğini söyledin, sınıf arkadaşınla ( vaktinde köy okulunda beraber okumuşlar) muhabbettesin. Ben kimim ki senin için, madem öyle beni niye köye getiriyorsun? Bunları görmem için mi? O kadın, beni görünce niye hemen kalktı, ne konuşuyordunuz?
- Hiç havadan sudan.
- İyi çağır da havadan sudan konuşmaya devam edin. Ben eve gideceğim. Beni eve bırak, sonra dönüp, kaldığınız yerden devam edersiniz.
- Gidemezsin, bırakmıyorum. Beni delirtme, sandığın gibi bir şey yok. Bak herkes bize bakıyor.
- Delirirsen delir! Ayrıca kimse umurumda değil, bırakıyor musun? Bırakmıyor musun?
- Bırakmıyorum, ne halin varsa gör.
- Öyle mi?
- Öyle.
Kaynanamdan evin anahtarını alıp, eve yarım saat kadar olan, o ıssız köy yollarında tek başıma eve gitmeye koyuldum. Eşim peşimden gelir, beni bırakmaz, ne kadar korktuğumu bilir, tek başıma gitmeme izin vermez diyerek dönüp dönüp arkama bakıyordum, ama yoktu. Öyle çok korkmuştum ki, zaten köylerden kendimi bildim bileli korkarım. (Çocukluğumdan beri, köylerin ıssızlığından ötürü, birinin beni alıp, ormanlıklara götürüp, kötü bir şey yapacağını düşünürüm.) Bu korkudan başka bir de köpek, kurt, yılan gibi hayvanlar karşıma çıkar diye de tedirgin olurum. İlk kez köy yollarında tek başıma eve gitmeye çalışıyordum. Öyle çok öfkeliydim ki, öfkemi kontrol edemiyor, içimde kendimle kavga ediyordum. Karşıma korktuğum şeyler çıkmadan, bir an önce eve gidebilmek için acele ediyordum. Hızlı hızlı yüremekten, köyün toprak yollarında arada ayaklarım kayıyordu. Sanırım bir kere de düştüm.
Eve vardığımda nefes nefeseydim. Kendi kendime söylenip duruyor, bu iş bitti diyordum. Bavulumu toplamaya başladım. Onlar eve gelmeden gitmeyi düşünüyordum. Evet ne olursa olsun artık gidecektim, o kadar öfkeliydim ki, artık çocuklarımı bile düşünemiyordum. Daha bavula birkaç kıyafet koymuştum ki, araba sesi duydum, baktığımda eşim gelmişti, yalnızdı. Benim korka korka yürüdüğüm yolu, o araba ile gelmişti. Madem peşimden gelecekti, beni niye yürüttü, diye düşünüyordum.
Öfkeyle eve girdi, bavulu gördü. Sen ne yapıyorsun, bu bavul ne diyerek beni dövmeye başladı. Vuruyor, vuruyor acımadan vuruyordu. Eşim, bana ne zaman şiddet uygulamışsa, onun üstüne üstüne giderim. Yine üstüne giderek,
- Vur, vur, öldür senden mi korkacağım? Ben senin vurduğun bu dayakların kat be kat fazlasını yemişim babamdan, dayakla beni yanında tutacağını mı sanıyorsun? Gideceğim, beni durduramazsın. Bitti bu iş.
- Gidemezsin, bırakmam.
- Nasıl inatçı olduğumu bilirsin, gideceğim git ne halin varsa gör, kadınlarla laubali laubali sohbetlerine devam et. Ben artık yokum.
Tekrar yumruklarına devam etmeye başlamıştı ki, o sırada yengemin küçük kızı F. geldi. Sanırım o zaman 15-16 yaşlarındaydı. Amcasını durdurmaya çalışıyor, amca yapma diyordu. Sonrasında ise ben fenalaşıp, ağlama nöbetine kapıldım. Eşim F'yı görünce ve ağlamam tutunca uzaklaştı. F'ya, "yengene bak, diğerleri gelene kadar toparlansın, başında dur, bu gördüklerini de kimseye söyleme" dedi. Canım F'm o kadar üzüldü ki kızcağız, 'yenge iyi misin, bir şey istiyor musun' diye sorup duruyordu. Evdekiler gelmeden toparlanmam için elinden geleni yaptı. Neyse ki onlar da geç gelmişti. F.. amcasının dediğini yapmış, gerçekten de bu olayı kimseye anlatmamıştı.
Gitmeyi, şimdilik ertelemiştim. Şu köyden kurtulup, İstanbul'a gidince gidecektim. Şimdi zamanı değildi.
Ama şu yaşıma kadar öğrendiğim bir şey var ki; o da suçlu insan, suçunu bastırmak için küfre ve şiddete başvurur. Çünkü suçludur. Suçsuzsa sessiz ve sakindir, suçluysa öfkelidir ve suçlu insanın öfkesi çok zalimcedir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...