Çocuklar büyüdükçe, bende kendime fazlasıyla zaman ayırabiliyordum. Zaten sabahları erkenden kalkar, evin işlerini öğlene kadar bitirirdim. Öyle oturup, akşama kadar kadın programları veya televizyon izlemek gibi bir huyum da yoktur. Kendimi bildim bileli kitap okumayı çok severim. Çocuklar küçükken, fazla fırsat bulamıyordum. Vakit buldukça okuyordum. Fakat 2020-2021-2022 senelerinde okuma hedeflerimi yükselterek, toplamda 227 kitap okumuştum. Ayrıca okuduğum kitapların incelemelerini yapıyor, yazarların hayatları ve yazdıkları kitaplar hakkında araştırmalar yapıyordum. Edebiyat alanına duyduğum ilginin yoğunluğu ve yazarlara olan bağlılığım, içimde o kadar baskındı ki, okuduğum her kitapta bir kez daha edebiyata ve şiire hayran kalıyordum. Lise yıllarımdaki denemelerimi saymazsak, yazmaya kitap incelemelerimle başladım. Her bir kitabı ve yazarı ayrı ayrı değerlendirip, inceliyor, araştırıyordum ve bu incelemelerimi 1000 kitap, 1K profilimden paylaşıyordum. Yazarların hayatlarında ve okuduğum kitaplarda kendime yakın bulduğum birçok benzerlikle karşılaşıyor, onlarla aynı duyguları ve acıları paylaştığımı farkına varıyordum.
Beni etkileyen ilk yazar, Kürk Mantolu Madonna kitabı ile Sabahattin Ali olmuştur. İkincisi ise Hikmet Anıl Öztekin'in Fesleğen kitabıdır.
Bilirsiniz bazı kitaplar bir defa okunulmaz kaldırılmaz. Tekrar tekrar uğranılan bir dost sıcaklığı vardır onlarda, işte bu iki muhteşem kitap, bana okumayı sevdirmiş, benim en yakın dostlarım olmuşlardır. Siz bir kitabı bitirdikten sonra saatlerce gözyaşı döktünüz mü? Ben bu kitaplar bittikten sonra, saatlerce oturup ağladığımı bilirim.
Kendimle benzerlikler bulduğumdan bahsetmiştim. Mesela Fesleğen'in babası kızına şöyle diyordu:
"Her sevginin merkezinde özlemek vardır kızım. Özlemediğini sevmez insan. Biraz özleşiriz, özleşiriz ki sıra kavuşmaya gelsin.Güneş neden batıyor sanıyorsun, özleyelim de tekrar isteyelim diye. Dünyada neden kötülük var sanıyorsun,iyiliği ozleyelim de iyi insanlar da olsun diye. Herşey zıddıyla bilinir canım kızım. Babanı özle ki babanı daha çok sev..."
Bu satırlarda özlem duyduğum babamın döneceğine dair, küçük bir umutla dolmuştum. Babam, beklediğimdi, hasretimdi.
Elbette okuduğum tüm kitapları anlatmaya kalkmayacağım. Sadece beni etkileyen ve kendime yakın bulduğum bazı yazarlardan bahsedeceğim.
İçlerinde benim gibi intihara kalkışmış olanlar var. Psikolojik tedavi görenler var. Baba sevgisini hiç tatmamış olanlar var. Babası varken, yokluğuna sarılmış olanlar var. Ölüm aşkı ile yanıp tutuşanlar var. Var da var. Hepsi benim gibi, hepsi ben, sen, biz, siz, onlar.
Benim ilkem şöyle, önce yazar, sonra kitap. Ben ilk önce yazara değer veririm, kitap ikinci planda kalır. Bir kitap ne kadar kurgu olursa olsun, içinde mutlaka yazarın yaşanmışlıkları, acıları, çaresizlikleri vardır. Kitap, yazarın sesidir, dilidir ve bir kitabı yazarın iç dünyası doğurur. Keşke o muhteşem yazarlarla tanışabilme şansım olsaydı ama hepsi bu dünyadan göçüp gittiler.
Üstat Yaşar Kemal'in dediği gibi;
O güzel insanlar güzel atlarına binip çekip gittiler.
Demirin tuncuna insanın piçine kaldık.Mesela Oğuz Atay'ın tutunamayanlar kitabını okuduktan sonra, benim de tutunamayangillerden olduğumu farkettim. Oğuz Atay'ın tabiri ile kendimi Disconnectus Erectus yani beceriksiz ve korkak bir hayvan gibi hissettim. Özellikle kitabın son sayfalarında Atay'la aynı duyguları paylaştığımız o kadar fazla satır buldum ki, sadece ben değil, aslında hepimiz tutunamayanlardanız, hepimiz yaşamaya mecbur bırakılanlardanız. İnsanların içinde insana hasret, konuşmaya hasret kalanlardanız. Dünyanın yükünü sırtımızda ezile ezile taşıyanlardanız. Hepimiz birbirimize yabancılaşmışız, kimse kimseyi tanımıyor, anlamıyor. Herkes birbiriyle içten içe alay ediyor, küçük düşürüyor ve yargılıyor. Hepimiz yapayalnızız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...