Ş'la tanışalı bir buçuk sene olmuştu. Daha öncesinde onunla pek görüşememiştik. Çalışırken işyerine gidişlerimde, hafta sonları bir kere, babamda olduğum altı aylık süreçte ise kısa telefon konuşmaları ile geçen, araya ayrılıp barışmalarımızın da girdiği, bir ilişkimiz vardı. Nişanlandıktan sonra ise Ş.., hergün aramızdaki bir saatlik yolu beni görmek için geliyor; eve döndüğünde gece yarılarına, bazen de sabahlara kadar benimle telefonda konuşuyor; beni hiç yalnız bırakmıyordu. Ş.. benim kontörümü alırdı ama kendisine kontör yetiştiremezdi. Yetişmediği zamanlarda ise mahallesindeki telefon kulubelerinden beni arardı. Mahallesindekiler ona kulubedeki aşık diye isim takmışlar, "Ş.. senin evini kulubeye taşıyalım" diyerek gülüşürlermiş. Ş.. benim aksime neşeli ve konuşkandı ayrıca benimle konuşacak sözü hiç tükenmezdi. Ben, çoğu zaman sıkılıp "yeter telefonu kapatıyorum" derdim. Kapatmama izin vermez darılırdı. "İşim var" diyerek kapatırdım. Aradan yarım saat geçince tekrar arardı.
Hiç unutmam bir pazar günü buluşacaktık. Cumartesi günü sabaha kadar konuştuk, telefonu hiç kapatmadık. Ertesi sabah, Ş.. otobüse binmiş, benim bulunduğum yere gelirken, ben de evden çıkmış buluşacağımız parka doğru yürürken, artık telefonlar kulağımıza yapışmış durumdaydı. Ne zaman ki buluşacağımız yere geldik, birbirimizi gördük, telefonu öyle kapattık. Ş.. o gün uyumama bile izin vermemiş, sabah gözlerimiz uykusuzluktan şişmiş şekilde buluşmuştuk.
Ş.. bana daha önce bana hiç hediye almamıştı o gün, elinde kocaman bir kutuyla gelmişti. Bana aldığını söyledi. Kutuyu açtığımda, içinden uzun boylu bir porselen bebek çıkmıştı. Hani elinden kayıp, düşse kırılacak cinsten, büyükçe bir bebekti.
- Ş.. niye böyle bir bebek aldın ki, buna sarılıp yatılmaz bile yanlışlıkla düşürsem kırılır. Kaç para verdin bu bebeğe, bir sürü paradır bu bebek parana yazık değil mi?
Ben de şöyle bir şey vardır. Eğer bir şey alıyorsam, yada alınıyorsa, gerçekten ona itiyacın varsa alınmalıdır. İhtiyacım olmayan, çöpe gidecek bir eşyaya para harcamak beni oldukça üzer. Bu hediye bile olsa, kullanılacak bir şey olmalı, örneğin süs eşyaları ne işe yarıyor ki, kalabalıktan başka.
Önce söylemek istemedi ama ben çok ısrarcıyımdır. Israrlarıma dayanamayıp, ücretini söylediğinde ise epey üzülmüştüm.
Hediyeyi alıp eve gittiğimde annemle, kardeşim gülüştüler, "hiç hediye zevki yokmuş bu adamın, bu ne böyle" dediler. Kırılmaması için, evin bir köşesine yere koymuştum ama bir gün birimiz çarptık ve kafası paramparça oldu. Ee olacağı da buydu ne kadar koruyabilirdim ki, illaki kırılacaktı.
Bir gün kardeşimle halamlara gitmiştik. Büyük halamın iki büyük kızı var. Biz onlara da hala deriz. Onlara evleneceğimden bahsettim. Ş'ı anlattım, bir sene kadar ailesiyle yaşayacağımı söyledim, Ş'ın fotoğrafını gösterdim. Halamlar;
- Kızım sen de akıl yok mu? Bu adamda ne buldun da evlenmeye kalkıyorsun, tip desen yok, para desen yok, ev desen on kişiyle birlikte yaşayacaksın. Olmaz bu adam aklını başına al. Şimdi cahilsin anlamıyorsun, ilerde iş işten geçince yapacak bir şey kalmaz.
- Hala ben onunla evleneceğim. Biz kararımızı verdik. Başka çarem mi vardı. Sadece o bana sahip çıktı.
Halamlar benim iyiliğimi istiyorlardı. Haklı tarafları da vardı ama kim ne derse desin benim dilim bağlanmıştı. Aradan üç beş gün geçti. Halamlar beni çağırdı.
- Çilem madem evlenip, kurtulmak istiyorsun. Bunu o adamla yapmak zorunda değilsin. Araştırdık, bakındık sana birini bulduk. Bak bu adam okumuş, zengin, Ümraniye'de mobilya mağazaları, iki, üç tane de evi var. Ailesiyle de yaşamayacaksın. Fotoğrafını gösterdik, seni çok beğendi. Akşam gelecekler, ne olur Çilem hatırımız için bir gör, yakma kendini.
- Hala siz ne yaptınız? Ben Ş'a ne diyeceğim, niye böyle yaptınız? Zenginse zengin ben, görmek istemiyorum. Söyleyin gelmesin.
- Çilem ne olur iyi düşün, hatırımız için bir kez gör.
Aradan biraz zaman geçince, telefonum çaldı. Ş.. arıyordu. Halamlardan müsaade isteyip, telefonu açtım.
- Ş.. ben ne yapacağımı bilmiyorum. Halamlar seni bana yakıştıramadıkları için benim için birini bulmuşlar. Üstelik akşam geleceklermiş. İstemiyorum diyorum ama anlamıyorlar, ısrar ediyorlar.
- Tamam kabul et, gelsinler, bir bakar, beğenmedim dersin. Ben akşam oraya geliyorum, kapıda bekleyeceğim. Onlar gittikten sonra buluşuruz.
Akşam olduğunda adam, ailesi ile birlikte çiçeğini, çikolatasını alıp gelmişti. Kahvelerini verip, çekildim. Halam mutfağa geldi, "bak adam seni çok beğenmiş, sen ne diyorsun?" "Hala gör dediniz, gördüm, ben beğenmedim istemiyorum, üzgünüm" dedim.
Aslında adama doğru düzgün bakmamıştım bile, nasıl bir görüntüsü olduğunu şu an dahi hatırlamıyorum. Benim için hiçbir zaman mal, mülk, zenginlik önemli olmadı ben, bana sahip çıkacak birini istiyordum. Ş'na karşı kendimi borçlu hissediyordum. O, zor zamanlarımda hep yanımda oldu. Hayatıma giren diğer erkekler gibi yarı yolda bırakmadı, her daim bana sahip çıktı. Bu nedenle Ş'na saygı duyuyor, değer veriyor ve onu üzmek istemiyordum.Bu arada Ş.. kapının önünde öfkeyle dönüp duruyordu. Pencereden onu görüyordum. Perdeyi açıp, sakinleşmesi için gülümsedim. Çok sürmeden gelenlerde kalktılar. Halamlar, "ah be kızım şu güzelim çocuğu istemedin, yaktın kendini, hadi git Ş'ına kapıda dönüp duruyor, biz üstümüze düşeni yaptık, bundan sonra tercih senindir."
Çoğu insan zenginliğe bakar, benimse hayatta hiçbir zaman zenginlik umurumda olmadı. Yokluğun en alasını gördüm. Aç kaldım, kuru yerlerde yattım, en zor işlerde çalıştım yine de Allah'tan hiçbir zaman fazlasını istemedim. "Allah'ım, beni geçindirecek, bana yetecek kadar param olsun, fazlasını istemem" dedim. Marka takıntım olmadı, yeni moda kıyafetmiş, makyajmış, pahalı parfümler, çantalarmış bunların hiçbirine sempatim olmadı. Basit, doğal, sade, gösterişsiz bir hayat istedim. Hani şair diyor ya; "basit yaşayacaksın basit" ben, hayatımı daima basit yaşadım.
Çok sevdiğim bir dua vardır:
"Allah'ım az verip, aratma, çok verip azdırma."Zenginlik gelir geçer ama gönül zenginliği asla geçmez. Kalıcı olan gönül zenginliğidir ve asıl güzellik budur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
NonfiksiKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...