İkinci çocuğum olduktan sonra babam ve yeni eşi ilk kez evime geldiler. Önceden arayıp geleceklerini haber verdiklerinde, öyle çok sevinmiştim ki yerimde duramıyordum. Babamı iyi ağırlamak istiyordum. Öğrendiğim bütün yemekleri gözden geçiriyor, babama ne yapsam diye düşünüyordum. Babam, kızıyla gurur duysun istiyordum. Mantı açmaya karar verdim. Evet mantı yapacaktım babam, mantıyı çok severdi. Mantının yanına neler hazırladım şu an hatırlamıyorum ama tatlısına kadar herşeyi ellerimle hazırlamıştım. Babam, evime ilk kez geleceği için, aşırı heyecanlıydım ve mutluluktan havalarda uçuyordum.
Evdekiler de babamı ilk kez göreceklerdi. Bu sebepten de mutluydum, eşimin ailesi benim bir babam olduğunu göreceklerdi. Benim gözümde mükemmel olan babamı herkesler görecekti. Sahipsiz olmadığımı göreceklerdi.
Babam, o cadı suratlı eşiyle geldi. Kadının yüzü yine boya kutusundan çıkmış gibi renklenmişti. Bu kadın ya doğal güzelliğin ne olduğunu bilmiyordu yada boyasız yüzüne güvenmiyordu. Bu kadar boyanmanın ne gereği vardı anlamış değilim. Babam gelirken, beni düşünmüş ve en sevdiğim tatlıyı alıp gelmişti. 'Sen bu tatlıyı çok seversin' diyerek, elime tutuşdurdu. Unutmamıştı. Sarıldık, öpüştük ve içeri buyur ettim.
Babamı önce eşimin ailesi ile tanıştırdım. Hepsi babamın boyuna posuna, yakışıklılığına, oturuşuna, kalkışına, konuşmasına hayran kaldılar. Bilhassa kaynanam, hiç susmadı, babamla bol bol muhabbet ettiler.
Onlar sohbet ederken, bende sofrayı hazırladım. Sofraya oturduğumuzda, babam yemekleri oldukça beğendi. 'Bunu sen mi yaptın? Şu çok güzel olmuş. Ellerine sağlık. Maşallah herşeyi öğrenmişsin' gibi övgüler yağdırdı. Yemekten sonra babamla fotoğraflar çektik. Babamla doğru düzgün fotoğrafımız yoktur. O gün babam, ben ve çocuklarla birkaç fotoğrafımız oldu. Babam sürekli tebessüm ediyordu, yüzünden keyifli, pozitif bir görüntü yayılıyordu. Şeker gibi adamdı aslında ama önceden de dediğim gibi doğru insanlara denk gelmedi.
Torunları da dedeleri ile güzel vakit geçirdiler. Babam onlara sarılıp, öpüyor, konuşmaya çalışıyordu. Oğlum daha çok küçüktü ama kızım pıtır pıtır etrafında dolanıyor, ona bir şeyler söylemeye çalışıyor, dedesinin kucağından inmiyordu. Bu anları görmek ve yaşamak benim için o kadar değerli ve anlamlıydı ki, sizlere o gün yaşadığım mutluluğu tarif edebilmem mümkün değil, ne yazsam eksik kalır gibi hissediyorum.
Bu arada babamın eşi hamileydi. Bir bebek bekliyorlardı. Aylar sonra bebekleri olduğunda, biz de onları ziyaret etmiştik. Babamın bir oğlu olmuştu, adını babam vermişti. İki ismi vardı. Birinci ismi M.. ikinci ismi ise babamın kendi ismi olan Ş.. Yani M. Ş. Öztürk. Hatırlarsınız ki babam, hep oğlu olmasını istemişti. Sonunda bu hayali gerçekleşmişti. O gün, o çocuğu günahsız bir bebek olmasına rağmen, fazlasıyla kıskanmıştım. Artık babamı tamamen kaybettiğimi düşünüyordum. Çocuk biraz daha büyüyüp, 5 yaşlarına geldiğinde, bir kez daha babamın evine gittik.
Çocukluğumun geçtiği evimin merdivenlerinden inerken, kapıda bir bisiklet gördüm. Ben, bisiklet sürmeyi dahi bilmem, hiç bisikletim olmadı, hem biliyorsunuz ki bize dışarıda oynamak bile yasaktı. Fakat bu beş yaşındaki çocuğun şimdiden bisikleti vardı. O bisikleti kapıda gördüğüm zaman, fazlasıyla kötü hissetmiştim ama gördüklerim bu kadarla da kalmadı. Evin içine girdiğimde, gördüğüm şey karşısında küçük bir şok geçirdim. Ellerimin, bedenimin titremesine engel olamadım. Gözlerim dolu dolu olmuştu, ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum. Bu gördüğüm, benim aylarca babamdan istediğim ama babamın bana almadığı sarı civcivdi. Sarı civciv oturduğum koltuğun tam karşısında duruyor, sanki bana bakıyor ve benimle konuşuyordu.
- Hey naber! Ben babanın sana almadığı civcivin ta kendisiyim. Tıpatıp aynısıyım. Hatırlıyor musun benim için nasıl da ağlamıştın, aylarca vitrinden beni gözlemiştin. Doğum gününün gelmesini iple çekmiştin. İşte o benim. Sen sevilmeyen, değer verilmeyen çocuksun ama babanın oğlu sevilen, değerli bir çocuk. Hem o kadar kıymetli ki senin istediğin oyuncak sana değil, ona alınmış.
İşte o an, o çocuktan nefret ettim. O, benim hiçbir şeyim değildi. Eşim, beni kızdırmakta ustadır. Beni 'o senin üveyde olsa kardeşin' diyerek deli ediyor. Hayır o, benim hiçbir şeyim değil kabul etmiyorum. Bunu hiçbir şekilde kabullenemem. O gün, evimde daha fazla duramadım. İşlerimiz var diyerek ayrıldım. Babamın oğluna gösterdiği sevgi gösterilerine katlanacak gücüm yoktu. Sürekli onu seviyor, öpüyor bize göstermediği sevgiyi ona sunuyordu. İçim öfke ve nefret doluydu.
Bu olaydan sonra, babamı aylarca görmedim. Zaten cadı kadın, oğlu olduktan sonra bizi babamdan iyiden iyiye uzaklaştırmıştı. 'Kızlarını görmeyeceksin' diyerek, babamı baskılıyordu. Babam da bizi ne arıyor, ne soruyor, ne de ziyaret ediyordu. O çocuk ve annesi babamı bizden koparmıştı. Ayrıca cadı kadın evimizi sattırmayı kafasına koymuştu. Babama, "bu evi sat buradan gidelim, başka bir yerden ev alalım" diyordu. Şimdi de evimize, bahçemize göz koymuş, bizim hakkımızı bizden almaya çalışıyordu. Konumu Beykoz gibi, bilinen bir semtte bulunan evimiz satıldığında, elllerine yüklü bir para geçerdi. Kadın, bu işi aklına koymuştu, mutlaka babama evimizi sattıracaktı.
Bir insanın; içinde kötülük üremişse, önüne çıkan her fırsatı değerlendirir ve karşı tarafın tuzağına düşmesini bekler. Çünkü hırsları gözünü kör etmiştir, amacına ulaşmak için her yolu deneyecektir.
Kadın, sırf babama evimizi sattırmak için, babamın evinden çocuğunu alarak ayrılmış, baba evine dönmüştü. Bu gidiş, hedefine ulaşmak için kesinlikle bir tuzaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Non-FictionKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...