Ben, yeni hayatıma alışmaya çalışırken; babamın evlendiğini duydum. Babam kendisini doldurup, evden kaçmamıza sebep olan, benden beş yaş büyük o kadınla evlenmişti.
Eşim, kardeşim ve ben bir karar alarak, babama gitmeye karar verdik. Hem eşim ve ben babamın elini öpmeye gidecek, hem de babamı tebrik edip, mutluluklar dileyecektik. Babama kardeşim haber verdi. Babam müsait olduğunu, gelebileceğimizi söylemişti.
Mavi boyalı evimizin önüne geldiğimizde, evimiz bize yabancı gibiydi. O bildik, tanıdık kokusunu kaybetmiş gibiydi. Sanki artık benim evim değil gibiydi. İçeri girmemizle birlikte bunu daha da fazla hissettim. Eşyalar, mobilyalar, koltuklar herşey değişmişti. Adeta babamın evine değil de, yabancı bir eve gelmiş gibi hissetmiştim. Evet artık kardeşim ve ben bu evin yabancısı olmuştuk. Evimiz bile bize ihanet etmişti.
Babam, bizi güler yüzle karşıladı. Elini öpüp, sarıldık. Bu sarılmanın hissi hala benimledir. İlk kez babam bana öylesine içten ve sıcak sarılmış, iki-üç saniye kadar bedenlerimiz ayrılmamış, babamın ve benim gözlerimizde belli belirsiz damlalar dalgalanmış ama düşmemişti. O kadar heyecanlanmış ve mutlu olmuştum ki babam, arada sırtımı sıvazlıyor, beni sakinleştirmek istiyordu. Sarılmamız bittiğinde, babamı eşimle tanıştırdım. Babam, düğünümüze gelmediği için eşimi ilk kez görüyordu. O da babamın elini öptükten sonra koltuklara geçtik.
Babamın yeni eşi, elinde çay tepsisi ile mutfaktan geldi. Birbirimizi ilk kez görüyorduk. Bu kadınla aramızda nasıl beş yaş olurdu. Sanki 30'larında gibi gösteriyordu. Gözlerinde şaşılık vardı, nereye baktığı, nereye güldüğü belli olmuyordu. Zayıf ve güzel bir fiziği de yoktu, kilolu ve bozuk bir fiziğe sahipti. Saçları boyalı ve simsiyahtı, yüzü boya kutusuna düşmüş gibi makyaja boyanmış, konuşması ise kalın ve erkeksi idi. Tıpkı bir cadıya benziyordu. Babamın bu kadında ne bulduğunu anlayamamıştık.
Birbirimizle tanıştığımıza memnun olmuş gibi yaparak gülümseyip, sahte bir şekilde sarıldık. Eminim o da bizlerle tanıştığına memnun olmamıştı. Evimizde bu cadı kadını görmek katlanılmazdı. Babamsa çok mutlu görünüyor, sürekli gülümsüyor, bize epey sevgi dolu ve sıcak davranıyordu. İçimden katlanılmaz sözcüğünü geri alarak babam, mutlu olacaksa katlanılır demeye başlamıştım.
Babam eşimle bahçeye inmiş, bizim için cennet hurması toplayıp gelmişti. Eşi meyveleri yıkayıp getirdi. Babam, "özlemişsinizdir bahçe hurmasını, hadi yiyin" diyordu. Evet dedemin benim için ekip, büyüttüğü meyve veren ağaçlarımı çok özlemiştim. Bir zamanlar, kardeşim ve benim olan bahçemizdeki ağaçların yemişleri şimdi bu kadına kalmıştı.
Ah dedeciğim! Çilem'im Çilem'im diyerek şu ağaçları dikip, göçen dedeciğim! Mezarından kalkta şu cadıya bak ama hayır kalkma, dünya sen gittikten sonra çok değişti dedeciğim. Bu gördüklerine dayanamazsın.. Kalkma sakın..
Babamda bir iki saat kadar oturup, babam ve eşinden müsait oldukları bir zamanda bize de gelme sözü alarak ayrıldık. Sonradan öğrendim ki babam, eşim için at s... demiş. Anladığım kadarıyla o da benim eşimi beğenmemiş. Olsun şimdilik 1-1 berabereyiz baba. Bakalım kim kazanacak?
Zaman hızla akıp geçiyordu ve hamileliğimin son aylarına girmiştim. Karnım burnumda iken, bir düğün yüzünden eşimle yolun ortasında birbirimize girdik.
Eşimin memleketinde şöyle bir adet vardır. Düğünden bir gün önce, kız kınasının olduğu gün, erkek kınası da yapılır. O akşam eşimin akrabalarından birinin, düğünden önce erkek kınası vardı. Kına düğün sahibinin evlerinin önündeydi. Eşimle birlikte gittik eşim, herkesi tanıyordu ancak ben, daha yeni gelin olduğum için çok az insan tanıyordum. Kadınlar balkonlara doluşmuş, oynayan erkeklere bakıyorlardı. Eşim, aşağıda kaldı bana, balkona çıkmamı oradan aşağıyı izlememi söyledi. Ben, balkondan aşağıyı izliyordum. Bir, iki saat kadar izledikten sonra sıkılmaya başladım. Hamile olduğum için ayakta durmakta beni yormuştu. Tam o sırada eşimin, laubali bir şekilde kadının biriyle halay çektiğini gördüm. Hamile halimle beni kınaya getirmiş, kendisi ise aşağıda keyif çatıyordu. Aşağı inip, gitmek istediğimi söyledim.
- Bu düğün bizim çok yakın akrabamızın bitene kadar gidemeyiz.
- Öyleyse beni niye getirdin? Yoruldum, ayakta duramıyorum, sense aşağıda keyif çatıyorsun, beni hiç düşündüğün yok. Sen oynamaya devam et, ben daha fazla duramayacağım. Otobüse biner, giderim.
Çantamı aldım, düğün sahiplerine hayırlı olsun dileklerimi iletip, yola çıktım. O kadar öfkeli ve yorgundum ki, eşim artık umurumda değildi. Kendi başıma eve dönebilirdim. Kısa bir zaman sonra eşim, peşimden geldi. Kolumu tuttu ve bana bağırıp, azarlamaya başladı. Ben de ona bağırmaya başladım. Yolun ortasında birbirimize girdik. Eşim bana orada ne söylese beğenirsiniz? "Açlıktan ağzın kokuyordu, seni ben aldım da evlendim." Bu sözleri şu yaşıma geldim ancak hala unutamadım.
Bazı sözler o kadar yaralayıcıdır ki, zaman bunları unutmaya asla izin vermez.
Herkes bize bakıyordu ama o an hiç kimse umrumda değildi.
- Sizin evinize dönmekten vazgeçtim, madem öyle kendi evime döneceğim.
Otobüse doğru öfkeyle ve ağlaya ağlaya ilerlemeye başladım. Eşim beni tekrar yakaladı, beni çekiştirip duruyor, gidemeyeceğimi söylüyordu. O suçsuzdu, bütün suçlu bendim. Sürekli olarak bağırıyor, beni eziyordu. Ona karşı koymaya daha fazla gücüm kalmamıştı, direnmekten vazgeçip, kaldırıma oturup, ağlamaya başladım. Bana söylediği o laf, hamile halimle bunları yaşamış olmak öylesine ağır geliyordu ki, sustum ve herşeyi içime attım. Uzaktan yaklaşan otobüsü gördüm. Bulunduğum yerden uzaklaşmak istiyordum. Acele ile otobüse bindim, eşimde binmişti. Yine onların evine döndüm. Direnecek, karşı koyacak gücüm yoktu.
Yaşananlar yatıştıktan sonra eşime, tekrar söylediği sözleri hatırlatıp, dargınlığımı belirttim. Özür dileyip, "öyle söylemek istemediğini, benim yanlış anladığımı" belirtti. Gayet de doğru anlamıştım sadece affetmiş gibi yaptım. Fakat içimde o sözü büyütüp büyütüp kocaman bir dağa dönüştürdüm.
Günler mecburi istikamette ilerlerken, annemden kız kardeşimin evleneceğini duydum. Uzun zamandır görüştüğü bir genç vardı ve evlenmeye karar vermişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI ÇİLEM HAYATI ELEM (Otobiyografi) TAMAMLANDI
Kurgu OlmayanKendi hayatımı; edebi bir dille kaleme aldığım, otobiyografik romanıma davetlisiniz arkadaşlar. Bu kitapta yazdıklarım tamamen gerçektir, kurgu değildir, herşey yaşanmıştır. Hiç çocuk olmadım, oyunlarım olmadı. Hep o pencere önünde kaldı düşlerim...