Rachel oturduğu yerde dikleşti ve konuştu.
"Bana güveniyor musun?"
"Hayır."
"Ne dersem yapacak mısın?"
"Hayır."
"Kontrolü bana verecek misin?"
"Kesinlikle hayır."
"Harika, o halde başlıyoruz."
***
Carl, yatağın üzerine attığı kıyafetleri giymeye başladığında delirdiğini düşünüyordu. Başka bir sıfat bulamıyordu. Tüm sıfatlar tıpkı ruh hali gibi korkup kendilerini odalarına kilitlemiş geriye bir tek marjinalliğiyle nam salan delilik kalmıştı.
İşin mantıken kabul edilebilir hiçbir yanı yoktu. Birisi çıkıp "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" dese söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Rachel'ın söylediklerini hatırladı.
Carl, senden bir buluş beklemiyorum. Savaşa da gitmiyoruz. Sadece rahatlaman lazım... Bunu bana anlattığına göre sen de bir şeyler yapmak istiyorsun ve ben de buradayım. Bir deneyip göreceğiz, ne kaybedersin?
Ne kaybederdi? Prensiplerini? Tarzını? Kişiliğini?
Rachel'ın "Onları içince de kaybediyorsun Carl" tepkisini duyar gibi olmuştu. Bu kadının her şeye bir cevabı olmasından da sivri yorumlarından da nefret ediyordu. Ancak bu kendine karşı açtığı bir savaşsa, nefret ettiği şeye gerekirse kucak açmalıydı. Kucak olmasa da en azından yüzüne bakmalıydı. Sonuçta kucak biraz abartılı olabilirdi. Kucak da neydi gerçekten? Ne yani sarılırken bir yandan da kulağına "Umarım geberirsin" falan mı diyecekti?
Yatağın üzerinde kalan son parçayı aldı. Aynadaki aksini izlerken kahverengi deri ceketi giymeye başladı. Derinin üzerine yapışan bu etiketten de rahatsızdı. Her deri giyen serseri, hoyrat ve piç olacak kuralını kim koyduysa uykusunda altına sıçmasını diledi.
Son kontrollerden sonra artık hazırdı. Cüzdan, telefon ve araba anahtarlarından oluşan bir erkeğin harika üçlüsünü alıp odadan, sonra da evden çıktı.
***
Bir mekâna gir ve sevdiğin bir içki söyle. Etrafa ilgisiz gözlerle bakarken içkini yavaşça iç. Acele etme! O lanet kaşlarını da çatma. Sadece otur ve zıkkımlan.
Carl, bir mekâna girmiş, boş bir masaya oturmuş, sevdiği bir içki söylemiş ve kaşlarını çatmadan içmeye başlamıştı. Tam anlamıyla denileni yapmanın vermiş olduğu rahatlığı inkâr edemezdi. Altıncı sınıfta öğretmeninin verdiği tüm ödevleri yapmış bir çocuğun huzurunu hissediyordu.
Parmakları belli bir ritimle bardağına vururken çalınan berbat müziği dinliyordu. O esnada yanına yaklaşan birini fark etti.
Bu tiple çok yalnız kalmazsın. Yanına gelen insanları bakışlarınla öldürme. Hey bana öyle bakma, biliyorsun ki haklıyım. Beni kaç kere bakışlarınla öldürdüğünü sana şimdi burada sayabilirim. Her neyse, kadın yanına yaklaştığında sakin ol ve tepki vermeden bekle.
Ancak bir problem vardı. Yaklaşan kadın değil, adamdı. Homofobik biri hiç olmamıştı ama tercihlerinden emindi. Adam masasına geldi ve son derece cilveli bir sesle konuştu.
"Merhaba."
Carl, içkisinden yudumunu almadan önce cevap verdi. "Hayır."
"Ama-"
"Hayır."
"Göt herif!"
Carl bardağını şokla masaya koyarken akşamın ilk küfrünü hazmetmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)
Romance32 yaşında, genç yaşına rağmen kariyeri başarılarla dolu, mükemmeliyetçi, sıkıcı derecede iyi olan Carl'ın, terapisti ve yakın arkadaşı dışında kimsenin bilmediği ufak bir problemi vardı. Bazen bilmediği yerlerde uyanıyor, gardrobunda tarzı olmayan...