Soğuk su vücuduna çarpıp fayanslara sıçrıyordu. Fayanslar dahi suyun soğukluğu ile üşürken o hissizdi. Gözlerini kapatsa dahi duyuyordu. Nefesini tutsa dahi ciğerleri ona ihanet ediyordu. Başı öne eğik, soğuk suyun vücudunda yaptığı yolu hissediyor ama asla merak etmiyordu.
Rachel'ı gördüm. Gidiyordu.
Yaşamaları gereken her şeyi yaşamışlar mıydı ki? Yapılacaklar listesi bitmiş miydi? Çenesi kasıldı, elleri yumruk oldu ve o eller hızla, az önce soğuktan üşüyen fayansları acımasızca yumruklamaya başladı. Tüm gücüyle vuruyordu. Ama yetmiyordu. Bağırmaya başladı. Manasızca. Herhangi bir harfe ihtiyaç duymadan.
Durdu. Yorulduğu için değil, sıkıldığı için de değil. Yolunu kaybettiği için. Musluğa uzandı ve suyu kapadı. Ellerinin durumunu umursamadı bile.
Banyodan çıktığında içinde umutsuzluk ve ufacık boşluktan süzülen merak dışında bir duygu yoktu. Gitmeliydi. Rachel'ın yokluğunu kendi gözleriyle görmeliydi.
***
Yaklaşık on beş dakikadır sokağın karşısına park etmiş bekliyordu. Bekleyecek bir şey olmadığının, binanın dışı kadar içinin de artık renksiz olduğunun farkındaydı. Kesinleşen sonu ertelemek istiyordu sadece. Elleri hala direksiyonu tutuyordu. Çenesini de direksiyona dayamıştı. "Hadi" dedi sesli bir şekilde, "Hadi Carl."
Kapıyı açıp çıkarken üzerinden yıllar geçmiş gibi gelen anılar üşüştü gözlerinin önüne. Ona ilk dokunduğu gece gerçekten o kadar uzak mıydı artık?
Arabayı kitleyip yolun karşısına geçti. Kapıya yaklaşıyordu ve gözlerinin önüne gelen anılar durmuyordu. Apartmandan içeri girerken adımları duraksamadı. Sadece birkaç basamak çıkacaktı. Sonra tünelin sonundaki ışığı görecekti. Ya da o ışık kendisine çarpmak üzere gelen trenin ışığı olacaktı. Her iki şekilde de umurunda değildi.
Son on iki basamağı çıkarken kapıyı görüyordu. Adımlarını daha dikkatli atıyordu artık. Nefesini dahi dikkatli alıyordu. Ses... Herhangi bir ses duymaya bile razıydı. Musluktan akan bir su damlasına bile. Bir hayat belirtisine. Basamaklar bitti. Eli zile gitti ve düşünmeden bastı.
Düşeceksek de birlikte düşeceğiz.
Kafasını kapıya dayadı. Eli hala zildeydi. Ses, aralıksız bir şekilde apartmanı dolduruyordu. Carl'ın ise kafasında o gece, ona dokunmadan önce söylediği son cümlesi dönüp duruyordu.
Düşeceksek de birlikte düşeceğiz.
Düşeceksek de birlikte düşeceğiz.
Düşeceksek de birlikte düşeceğiz.
Yerdeydi. Dipteydi. Kalkacak takati yoktu. Ve yalnızdı. Cevap gelmeyeceğini bile bile mırıldandı. Bir süredir bunu yapıyordu ne de olsa...
***
Carl, sabah olup da gözünü açtığında hâlâ gitmediğini gördü. Yine. Artık sabahları panikle uyanmıyordu. Tarihe bakma ihtiyacı duymuyordu. Bir süredir sürücü koltuğundaydı ve süresi umurunda bile değildi. Sakindi, fazla sakin. Ya da hissiz. Aralarında öyle ince bir çizgi vardı ki ayırt edemiyordu. Etme gibi bir arzusu da yoktu.
Yavaşça doğruldu ve yüzünü ovaladı. Derin bir nefes aldı ve verirken karşısındaki duvarı izledi. Duvarda dikkatle izlemesini gerektiren hiçbir şey yoktu. Olay da buydu zaten.
Aynı sakinlikle telefonuna uzandı. Hareketleri planlı değil otomatikti. Mail kutusunu açtı ve hızla yazmaya başladı. Ancak yarısında vazgeçti. Bunu yapacaksa bizzat yapacaktı. Tabii, hâlâ orasıyla bir bağı varsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)
Romance32 yaşında, genç yaşına rağmen kariyeri başarılarla dolu, mükemmeliyetçi, sıkıcı derecede iyi olan Carl'ın, terapisti ve yakın arkadaşı dışında kimsenin bilmediği ufak bir problemi vardı. Bazen bilmediği yerlerde uyanıyor, gardrobunda tarzı olmayan...