Bu zamana kadar yazdığım en zor bölümü yazdım. Sadece bunu bilin.
Yorumlarınızı bekliyorum.
Ebru.
***
Carl, Central Park'ın bulabildiği en sakin yerindeydi. Yağmurun uğramadığı bir bank bulmuş ve tam ortasına oturmuştu. Burayı kimseyle paylaşmak istemiyordu. Zaten beklediği biri vardı.
Uzaktaki insanları izledi. Bir saat önce hissettiği paniği ardında bırakmıştı. Garip bir dinginlik hissediyordu. Ya da boşluk. Kaçtığı şeye yakalanmış biri gibi değildi. Ama ölümü kabullenmiş bir hasta da değildi. Tam olarak bir hiçliği yaşıyordu. Ya da öyle sanıyordu.
Yüzüne vuran rüzgarı hissetti. Sanki rüzgar bir kameraydı ve etrafında dönerek tam tur atıyordu. Rüzgar hangi açıdan bakarsa baksın Carl aynı yöne bakıyordu. Bacakları hafif aralık, ellerini önünde birleştirmiş, sırtını banka yaslamıştı. Üzerindeki kot ceket rüzgarın verdiği hissi yumuşatıyordu.
Ethan, suyun az olduğu yerlere basmaya dikkat ederek yürüyordu. Carl'ı göreli birkaç adım olmuştu. Gördükten sonraki her adımını da özenle atmış, biraz da yavaşlamıştı.
Adamın onu aramasını, nazik ses tonunu ve dışarıda buluşmayı teklif etmesini beklemiyordu. Üstelik arar aramaz hangi Carl olduğunu da belirtmesi ilginçti. Tabii bunu "Ben Carl" ile başlayan bir açıklama ile yapmamıştı. Tek bir cümle yetmişti kim olduğunu anlamasına.
Sana o kafese nasıl girdiğimi anlatacağım.
***
Carl, tepesindeki karaltıyla başını kaldırdı. Ethan, yüzünde saklayamadığı bir merakla ona bakıyordu. Gülümsedi ve yavaşça bankın sol tarafına doğru kaydı. Başka da bir şey yapmadı.
Ethan yanına oturduğunda adamı izlemeye devam ediyordu. Üzerine giydiği eşofmanlara bakıp konuştu.
"Çalışırken eşofman giyer misin?"
"Hayır."
"Ben bir iş değil miyim?"
"Değişir."
"O yüzden mi eşofmanların kırmızı."
"Olabilir."
"İkinci kelimeyi duyabilecek miyim?"
"Olabilir."
Carl sinirlenmedi. Gülümsemedi de. Adamın ilginç bir tarzı vardı ama tarzını tartışmak ya da dikkat etmek o an için pek umurunda değildi. Başlamak istiyordu. Her şeyin durduğu anı geriye sarıp yeniden oynatmak istiyordu. Ama kaset öylesine paslanmıştı, tuşuna basıp geriye sarmak öyle zordu ki eli bir türlü gitmiyordu.
Ethan dikkatle adamı izliyordu. Adamın ürkek, utangaç, bir şeylerden kaçan ve endişeleriyle boğuşan halini görmemek mümkün değildi. Kuracağı bir cümle ya da düşüneceği her bir anı tonlarca ağırlıkmış gibi üzerine çökmüştü. Profesyonel olup olmayacağını umursamadan hareket etti. Sol eli Carl'ın sırtına gitti. Herhangi bir güç kullanmadı. Tek güç destek olmaktı. Ötesi yoktu.
Carl, sırtında hissettiği el ile başını kaldırıp Ethan'a baktı. Adam yavaşça başını salladı. Sanki "Hadi" diyordu ama asla sesini çıkarmıyordu. Evet, bu adama para veriyordu. Evet, belki bu bir işti. Ama tüm bunlara rağmen gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Sırtındaki eli unutmayacaktı. Birden konuşmaya başladı.
"Görmezden geldiklerim, sahiplenmediğim, tanımlamaktan kaçtığım, gün ışığına çıkarmak istemediğim için karanlıkta bıraktıklarım var. Bu karanlıktaki şeyler başıma gelmiş en kötü şey belki de. Daha büyük, daha korkunç, daha akla hayale sığmaz bir acı varsa bile onu henüz tanımıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)
Romansa32 yaşında, genç yaşına rağmen kariyeri başarılarla dolu, mükemmeliyetçi, sıkıcı derecede iyi olan Carl'ın, terapisti ve yakın arkadaşı dışında kimsenin bilmediği ufak bir problemi vardı. Bazen bilmediği yerlerde uyanıyor, gardrobunda tarzı olmayan...