45. Bölüm: Gülüyordu Kadın

1.7K 245 38
                                    

Rachel mutfakta kahvaltı hazırlarken Annalisa da çok sevdiği omleti yapıyordu. Omlet hazır olunca tabağa aldı ve koklayarak orgazma yakın sesler çıkarmaya başladı. Rachel gözlerini devirirken salondan gelen telefon sesi ile dikkatini işine çevirdi. Onun telefonu değildi. Onun telefonunun böyle iğrenç bir melodisi yoktu.

Salona gelip telefonu cevaplayan Annalisa bir yandan da omleti masaya götürüyordu.

"Selam bebek."

Gelen yanıtı dinlerken doğruldu ve karşı taraf sustuğu anda konuştu.

"Acaba ne zaman sağlıklı bir iletişim kurabileceksin Mike?"

Karşı taraf homurdanırken dayanamayıp omletten bir parça aldı.

"Evet, öncesinde selam demeliydin."

Kendini koltuğa attı.

"Hımm, kursa yeteri kadar katılamadığımı biliyorsun, değil mi?"

Dalgınca ayaklarını sallıyordu.

"Provalar ne zaman başlıyor?"

Artık sabit bir noktaya bakıyordu.

"Bu amatör bir oyun olacak, değil mi?"

Karşı tarafın kinayeli sesini işitti. Gülümsedi ama neşeli bir gülümseme değildi bu.

"Gelebileceğimi sanmıyorum Mike. Burada işler biraz karış-"

Telefon aniden elinden alınınca cümlesini tamamlayamadı. Şaşkınca başını kaldırıp Rachel'a baktı. Anlaşılan kadın onun yerine cümleyi tamamlayacaktı.

"Geliyor. Seni sonra arayacak."

Rachel, telefonu kapattıktan sonra aleti arkadaşına uzatırken oldukça sakindi. Annalisa da telefonu alırken... Ne diyeceğini bilemiyordu. Geldiğinden beri bir şekilde Rachel'a destek olmaya çalışmıştı. Çoğu zaman vermesi gereken tepkileri kaç filtreden geçirdiğini o dahi bilmiyordu. Rachel'ın kaç kere onu görmezden geldiğini de. Hatta bazen bir varlık dahi sergileyemiyordu. Her akşam yatağa girdiğinde neden hâlâ burada olduğuna mantıklı sebepler arıyordu. Kendini işe yaramaz hissetmek bok gibiydi.

Öfkeleniyordu. Ona. Kendisine. Kaybettikleri zamana. Yaşayabilecekleri zamana.

Sanki Rachel düşüncelerini duymuş gibi konuştu.

"Provalar ne zaman başlıyormuş?"

Annalisa cevap verirken isteksizdi.

"Üç gün sonra."

"Neredeymiş?"

"Uzakta."

"Nerede?"

"L.A."

"Bir amatör için çok uzak değil mi?"

Annalisa gözlerini devirdi. "Senenin yarısında zaten orada olduğumu bilmiyormuşsun gibi."

"Eh, üç gün toparlanman için yeterli olur."

"Rachel-"

"Hayır Annalisa, yıllardır ertelediğin, sonunda cesaret edip başladığın şeyi bir de benim bok olmuş ruh halim yüzünden ertelemene izin vermeyeceğim."

Annalisa gülümsedi. Tabii içinden.

"Hayır, onu söylemeyecektim."

"Ne söyleyecektin?"

"Mutfaktan yanık kokusu geliyor."

Rachel'ın gözlerinin büyüdüğünü ve hızla mutfağa koştuğunu gördüğünde bu kez gülümsedi. Sonra gülüşü büyüdü. Acaba Rachel'ı onunla gitmeye ikna edebilir miydi?

***

İki kadın, bir masada karşılıklı oturmuş kahvaltılarını yapıyordu. Birisi sadece yiyor, diğeri de kafasındaki onlarca fikirden birini seçmeye çalışıyordu. Evet, bunu çok yapardı. Önce kafasında bir senaryo yazar, sonra bundan hoşlanırsa onu yaşar ve sonuçlarını hem kendisine, hem de çevresine yaşatırdı. Hatta geçmişte sırf şu senaryolardan biri yüzünden Rachel ile üç hafta konuşmamıştı. Tabii, sebebinden Rachel'ın haberi olsa daha etik olabilirdi.

Tıpkı o zamandaki gibi, bir senaryo seçti. Cevapları ve olasılıkları izledi. Sonucu da fena değildi. Omletten aldığı koca dilimi ağzına götürdü ve lokmasını yutmadan konuştu.

"Son do bonomlo goloyorson."

Rachel cevap vermek yerine sadece gözlerini devirdi. Annalisa ağzındakini hızlıca midesine yolladıktan sonra cümlesini tekrar etti.

"Sen de benimle geliyorsun."

Rachel'ın cevap verirken girdiği temkinli ruh halini görebiliyor ve daha çok keyifleniyordu.

"Neden?"

"Çünkü tenise başlamam gerek."

"Ve ben de gelmeliyim çünkü?"

"Çünkü, hocalarıyla sevişmeden nasıl tenis oynanacağını bana öğretmen gerek."

Rachel'ın attığı kahkaha ile iyice keyiflendi. Kadının kahkahası henüz üst kattaki komşulara ulaşacak kadar şiddetli değildi belki. Ya da bir tutam inleme yoktu. Elleri bir yere de vurmuyordu. Ama gülüyordu kadın. Ve o gülüş ikisine de iyi geliyordu.

***

Carl, kulağında çalan yüksek ritimli müziğe uydurduğu adımlarla koşuyordu. Evet, bok gibi besleniyordu. Evet, sistemine alkolün girmesi ile de bir problemi yoktu. Evet, yemek yiyip üzerine de uyuyabilirdi. Ayrıca geç saatlerde yemek yemek oldukça seksi bir hareketti.

Ah işte o kelime! Seksi. Seksi. Seks. Sevişme. Meme. MEME.

Ritmini hızlandırdı. İşte bu yüzden koşuyordu! Madem artık kadınlar yoktu, fazla enerjisini atması lazımdı.

Rahibe falan değildi. Ya da yeteneklerini kaybetmemişti. Hormonları da zirvedeydi. Ama istemiyordu. O açlığı hem yaşıyor, hem de açlığının gerektirdiğini yaptığında gelecek şeyin doygunluk değil de şişkinlik olacağını hissediyordu.

Bir şeyleri fark etmediği şekilde kabullenmesinin üzerinden çok geçmemişti. Kimsenin hayatına bir etkide bulunmak istemiyordu. Anlaşılan buna bir kadının bedeninde oluşturacağı izler de dahildi. Gittikçe yalnızlaşıyordu. Mutsuz falan değildi. Aslında hiçbir şey değildi. Hiçbir şey hissedemiyor-

Görüşüne giren iki kadınla adımları aniden tökezledi, sonra yavaşladı, en son da durdu. Bu Rachel'dı. Peşinden sürüklediği de bir valiz. Diğer kadını tanımıyordu. Ayrıca ne ara buraya gelecek kadar koşmuştu?

Ve bu kadın nereye gidiyordu?

Yüksek ritimli koşudan sonra eve girdiğinde oldukça terli olmasına rağmen adımları banyo yerine mutfağa yöneldi. Dönüş yolunda defalarca düşünmüş ve sonunda diğerlerine de haber vermesi gerektiğine karar kılmıştı.

Dolabın üzerindeki kâğıda uzandı. Kalem her zamanki yerindeydi. Uzatmadı. Söylemek istediğini oldukça net olarak yazdı. İki cümle yetmişti. Sonra kalemi aynı yere bıraktı. Kâğıdı dolabın üzerine astı. Tüm karışıklıkları da mutfakta bırakarak duşa ilerledi. Kalanı ile takımın diğer elemanları ilgilenebilirdi.

***

Carl hızla gözlerini açtı ve panikle doğruldu. Bir süredir günlere başlarken hissettiği tek şey buydu. Acaba diğer piç güne nasıl başlıyordu? Ya da sonradan ortaya çıkan ve henüz ona yakışacak herhangi bir küfür bulamadığı eleman?

Onlar da korkuyor muydu? Onlar da her an, her şeyi kaçıracakmış gibi hissediyor muydu? Mesela bugün günlerden neydi? Ne kadar süredir yoktu? O yokken neler olmuştu?

Bu konu çişinden bile önemliydi. Yataktan fırlayıp aşağıya koştu. Mutfağa girerken gözleri çoktan kâğıttaydı. Hızla kaldığı yerden yazılanları okumalıydı. Ama anlaşılan gözlerinin başka bir planı vardı. Yazılan son iki cümleyi okuyordu. Gördüğüne inanmak istemiyordu. Sandalyeye yığıldı ve boş bakışlarla elindeki kâğıda ve o iki cümleye bakmaya devam etti.

Rachel'ı gördüm. Gidiyordu. 

SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin