52. Bölüm: Deniz Olmak

1.5K 209 63
                                    


Bayram şerefine bir gün erken olsun dedim. Hepinizi çok öpüyorum, minnoş mu minnoş bir bayramınız olsun. 

İyi okumalar!

***

Yeni bir gün. Bir sabah. Ya da öğle. Ya da akşamüzeri.

Zaman dilimini hayatınızdan çıkardığınızda güneşin yerinin de bir öneminin kalmaması çok ilginç, değil mi? Ya da olağan. Hele perdeleri sıkı sıkı kapatmışken. Telefonun kablosunu çekmişken. Bilincinizi kapsama alanının dışına çıkarmışken.

Dışarıdan görünen katıksız bir sessizlik değil mi? Değil. Eğer kafanızın içindeki düşünceler bir orduya bedelse değil. Kendiniz ile bitmek bilmeyen bir konuşmanız varsa değil. Zaman kavramını yitirmişken dahi bağımsız bir anda saymaya çalıştığınızı fark ediyorsanız değil. Hislerin hepsini yollamışken umudun olmadık yerlerden fırladığını görüyorsanız değil.

Beynininiz sizi tek bir şeye odaklamaya çalışsa da kalbiniz vücudunuzda bir devrim yaratıyorsa hiç değil!

Dışarıdan sakin bir denizsiniz ama kimse dalgalarınızın yirmi metreye ulaşabileceğini bilmiyor. Hatta tüm şehri yok edebileceğinizi. Akıntınıza kattığınız her şeyde daha da büyüyebileceğinizi.

Tüm bu vahşilikte içinizde yaşayan balıkları öldürmemeye çalıştığınızı düşünün bir de. Her bir balığa yaşayabileceği alan bırakmayı, aç kalmamalarını sağlamayı, dışarıdan gelebilecek zararlardan korumayı.

Küçük kara balıklarınızı korumaya çalıştığınızı düşünün. Siz korudukça onların yol alacağını. Onlar yol aldıkça karanlıkta kalan bir yerin daha aydınlanacağını. Ne olursa olsun o bilmek denen yarışın durmaması için dalgalarınızı öfkeyle değil sakinlikle okşadığınızı.

Carl, bir süredir içinde bulunduğu ruh halini kâğıda dökmek istemişti. Tam olarak günlük yazmak değildi yaptığı. Kafasını hafifletmek istemişti sadece. Henüz biriyle konuşmaya hazır değildi. Herhangi bir karara varmamıştı. Kendinden ortaya ne çıkaracağını bilmiyordu. Şekil almaya çalışan bir oyun hamuruna benziyordu. Bir türlü bir kaba sığamayan, bazen aşırı sert, bazen de aşırı yumuşak bir hamura. Yavaş yavaş kıvamını alıyordu. Sürecin sonunda hangi şekilde bir kaba gireceğini henüz bilmese de...

Asla susmayan düşüncelerine artık alışarak yataktan çıktı. Pencereye ilerledi ve sıkıca kapattığı perdeleri açtı. Güneş karşılamıştı onu. Başını çevirip duvardaki saate baktı. Telefonunun nerede olduğunu bilmiyordu ve hâlâ umurunda değildi.

Tekrar başını çevirdi ve dışarıyı izledi.

***

Aşağıya inerken attığı her adım temkinliydi. Her basamakta sessiz olmaya özen gösteriyordu Carl. Gelebilecek herhangi bir sese karşı dikkat kesilmişti. Evde yalnız olup olmadığını bilememek kadar boktan bir durum yoktu.

Salona girmeden önce kapının köşesinden yavaşça başını uzattı. Tıpkı Tom'dan kaçan Jerry gibi. Salon boştu. Geri dönüp mutfağa yöneldi. Aynı boşluk orada da mevcuttu. Derin bir nefes aldı. Sonra buzdolabının üstündeki kâğıdın orada olmadığını gördü. Kaşlarını çattı. Birkaç adım atmıştı ki kâğıdın daha da yukarıda olan başka bir dolabın üzerine asıldığını fark etti. Ayakları üzerinde yükseldi ve zorlanmadan kâğıdı aldı.

Selam bebekler. Yüce, ulu ve uzun varlığımı vurgulamak için bu yeri seçtim, sizce de hoş değil mi? Romantik cümlelerim için hazır mısınız?

SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin