İyi seneler sevdicekler!
Geri sayımda birlikte değildik, ben uyuyordum kaçırmışım o kısmı. Ama zamanımız o andan ibaret değil, bunu biliyorum artık. Kalabalık bir ekiple yazdığımı hissediyorum bu hikayeyi. Bir süredir böyle ve çok mutluyum bundan! *buraya kalp emojisi gelecek*
Neyse, gelelim seksili cümlelere: 2019'da "Oha, dilek hakkım boşa gitti" demeyeceğiniz, çünkü sevgili Murphy'nin sürekli beklenilmeyeni yaparak sizi mutlu edeceği bir yıl yaşayın. Sağlık, para, sevgi üçlüsü de bonusu olsun! Öpücük.
***
Ethan, uzun süredir beklediği ve birkaç saat önce eline ulaşan kitabı dikkatle okurken geçen zamanın farkında dahi değildi. Sayfalar birbirini kovalıyor, odada bazen içilen kahvenin sesi ve sayfaların birbiriyle yarışı dışında ses duyulmuyordu. İşi zamanla sınırlı olan bir adam için zamanın unutulduğu ender bir andaydı.
Kaybolan zamanın içinde bir sayfa daha çevirmişken kapının yavaşça tıklatılmasıyla başını kaldırdı ve yanıtsız bırakıp bekledi. Sekreteri yavaşça kapıyı aralayıp konuştu.
"Saat üç randevunuz geldi."
"Neden bir süredir telefonla arayıp bilgi vermek yerine kalkıp odama geliyorsun?"
"Çünkü sizi aramamdan nefret ettiğinizi söylemiştiniz."
"Artık etmiyorum. Lütfen bundan sonra telefo- Saat kaç dedin?"
Kadının kafası karıştı.
"Üç."
"Carl nerede?"
"Gelmedi."
Ethan iç çekti.
"Danışanımı içeri gönder ve bize kahve getir lütfen."
Kadın başını sallayıp odadan çıkarken hızlıca telefonunu kontrol etti ancak ne bir arama ne de bir mesaj gördü. Bir süredir devam eden rutin sona ermişti anlaşılan.
***
Carl, sessiz evin belki de en sessiz noktasındaydı. Evet, içindeki teknolojik aletlere rağmen. Evet, belli aralıklarla masada ritim tuttuğu parmaklarına rağmen. Bakışlarıydı sessiz olan. Öyle sessizdi ki tüm sesleri bastırıyordu. Bu kez ortaya çıkması çok uzun sürmüştü. Diğer uzun, çok uzun bir süre ortadaydı ve çok şey olmuştu...
Sandalyeyi geriye çekmiş, yaslanarak oturuyordu. Ayakları her iki yana açılmış, bir eli boşlukta sallanıyor, diğeri de masada ritim tutma görevini titizlikle yerine getiriyordu.
Gözleri ise tek bir yere bakıyordu. Masanın tam ortasına bıraktığı, bitmek üzere olan viski şişesine... İçmeyi aklından bile geçirmedi. Yudumlar onun için değildi. Şişe ona bırakılmamıştı. Ona bırakılan bir kadeh yoktu. Ancak taşıdığı mesaj onu da ilgilendiriyordu. Gözlerini kaçırsa da kulaklarını kapatamıyordu buna.
Uzun süreden sonra ilk kez bakışlarını şişeden koparıp buzdolabına çevirdi. Kâğıdı yerinden almamıştı. Oturduğu yerden görebiliyordu. Diğeri öyle büyük puntolarla yazmıştı ki cümleleri, herhangi bir efor sarf etmesine gerek kalmıyordu.
Garip, bir yarış hissetmiyordu bu kez, diğerinin mesajı netti. Balıklardan biri gidecek diğeri kalacak gerçeğini yok eden cümle önündeydi.
"İkimiz de aynıyız" diyordu ondan farklı olan bilinç. "İkimiz de aynı derecede kaybedecek ya da kazanacağız. İkimiz de yaşayacağız, ikimiz de seveceğiz. Hayal kırıklıklarımız olacak, bazen de yenileceğiz." demek istiyordu belki de ama bunun yerine sadece bir cümle yazmakla yetinmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN DE KİMSİN? (TAMAMLANDI)
Lãng mạn32 yaşında, genç yaşına rağmen kariyeri başarılarla dolu, mükemmeliyetçi, sıkıcı derecede iyi olan Carl'ın, terapisti ve yakın arkadaşı dışında kimsenin bilmediği ufak bir problemi vardı. Bazen bilmediği yerlerde uyanıyor, gardrobunda tarzı olmayan...