Bora Bey bugün her şey güzel giderken ve kendisinin gelişi unutulmuşken yine ortaya çıktı. Güya Denizalp ve Yiğit'i görecekmiş. Denizalp ve Yiğit, bizim Damla ve Zeynep'in sevgilileri. Onlarla oradan tanışıyoruz. Bora'yla birlikte, üçünün yazlıkları yan yanaymış Bodrum'da. Onlar da oradan tanışıyorlarmış. Bora bugün sınıfa geldi ve biz o sırada Batu'yla gülüşüyorduk. Yine Bora'nın "Sıla!" seslenişiyle ayırdım bakışlarımı ondan. Kapıya baktığımda onu görür görmez ise "Senin ne işin var ya burada?" diye tısladım. Pişkince "Arkadaşlarımı görmeye geldim." diyerek beni yine sinir ettiğinde göz devirdim ve "Sen şuna 'başına bela olmaya geldim' desene!" diye söylendim. Yavşak yavşak "Sen istersen neden olmasın?" dediğinde bu sefer Batu "Bana bak, git buradan. Sevgilimi rahat bırak fena olacak!" diye atıldı. Bu Bora'nın umurunda olmamıştı ki "Ah pardon da ne yapacaksın?" diye takılarak bunu belli etti. Batu ise sırıtıp "Dikkat edersen bu okul bizim, benim de bir çevrem olduğunu biliyoruz... Kısacası ya şimdi siktir olup gidersin ya da ev yerine morga gidersin!" dedi. Bora onu takmayarak bir kez daha alayla "Sakin ol şampiyon!" dedikten sonra bana döndü ve "Sıla, sevgilinden izin alabilirsen konuşabilir miyiz biraz?" diye ekledi. Batu "Konuşamazsınız!" diyerek ona doğru bir adım attığında kavga çıkarmasın diye kolundan tutup durdurdum. Sonra da şaşkın bakışları arasından Bora'ya dönüp "Tamam konuşalım ama son bir kere!" dedim. Kafasından Batu'ya gol attığını filan düşünüyordu herhalde ki yüzündeki gülümsemeyi genişleterek "Tamam, söz." dedi. Göz devirip "Şu piç gülüşünü kaldır yüzünden sinirimi bozuyorsun!" diye tıslayarak kapıya doğru ilerliyordum ki Batu tuttu. Onun bir şey demesine fırsat vermeden "Aşkım biz bir konuşalım, geliyorum ben." dedim. O ise kaşlarını çatıp kısık sesle "Niye ya? Burada konuşun, ben yabancı mıyım?" diye tısladı. Onu ikna edebilmek için gülümseyerek "Aşkım yapma ya... Hem sen bana güvenmiyor musun? Bir şey olmaz, gelirim birazdan." dedim. Zaten Bora'yla da sırf bizi rahat bıraksın diye gidiyordum. Neyse ki Batu da sorun çıkarmadı çok fazla. Hemen yandaki sınıf boştu, biz de o sınıfa girdik. Kollarımı göğsümde birleştirip "Evet seni dinliyorum. Son kez!" diyerek ona baktığımda "Bence dinlemeden karar verme." dedi. Hala sırıtıyor oluşuyla "Ne dedim ben? O suratındaki gülüşü sessize al önce, sonra konuş!" diye sesimi yükselttim. Sonunda bozulmuş olacak ki o da göz devirdi ve "Tamam ya! Sen herhalde o Batu'yla takıla takıla asabi olmuşsun!" diye karşılık verdi. Ya sabır çekerek "Sana ne? Allah Allah, sana ne ya? Ne diyeceksen de ve git hadi!" dedim son bir kez ve o da "Tamam, bak anlatıyorum-" dedikten sonra anlatmaya başladı;
"Bak, biz en son kavga ettikten sonra ben üzgün bir şekilde eve gittim. Hatırlarsın belki zaten kavga yüzünden biraz erken ayrıldık o gün. Neyse ben eve gittim, kimse beni öyle üzgün görmesin diye anahtarla açtım kapıyı. Eve girdiğimde içeriden konuşma sesleri geliyordu. Ben de merak ettim tabi. Biraz yaklaşınca sese doğru annemin telefonda olduğunu gördüm. Sonra durup dinlemeye başladım. Telefondaki kişi ne dedi bilmiyorum ama galiba doktordu. Babamın beyninde tümör varmış ve tedavisi sadece Amerika'da olan bir şeymiş. Annem telefonu kapattıktan sonra arkada beni görünce bunları kimseye söylemememi, babama akşam haber vereceğini ve yarın sabah ilk uçakla Amerika'ya gitmemiz gerektiğini söyledi. Birine, yani sana, haber vermem gerektiğini söyledim, ismini vermeden tabi, ama bunun gizli kalması gerektiğini söyledi. Ben de çaresiz kaldım. O gün aslında bir kaç saatliğine geri gelip buluşmadan sonra geri gitmeyi planlıyordum ama sonra düşündüm ki sen uzak ilişkileri sevmiyordun, onun için ben de bu düşüncemi gerçekleştirmedim. Zaten bir-iki ay sonra da sen 'Zaten beni bırakıp gittin, karşıma da çıkmadın bir daha. Ben de ne bekliyorum diye düşündüm ve bu mesajı atmaya karar verdim. Yanlış anlama, sonra geri gelip de 'aşkım' deme diye söylüyorum. Ayrılalım!' İşte bu mesajdan sonra da geri kalan aylar geçti ve şimdi buradayım."
Sözlerini bitirdiğinde bana gram etki etmemişti. Ben de "İyi tamam anladık buradasın da, ne diye benim yanımdasın? Bak mesajı da hatırlıyorsun işte. Bir daha görüşmeyelim demişim, neyi uzatıyorsun? Hem ayrıca arayıp "Babamın tayini çıktı biz onun için Amerika'ya taşındık. Üzgünüm sana cevap veremedim..." falan filan diyebilirdin ama yapmadın!" diyerek kafamdakileri aktardım ona. O ise çok suçsuzmuş gibi hala üste çıkmaya çalışıyordu. "Tamam da sana yalan söylemek istemedim ne yapayım?" deyip omuz silktiğinde ben de "Şimdi daha mı iyi oldu?" diye bağırdım kendimi tutamayıp. "Hayır, ama en azından belki bir şansımız daha olabilir ne dersin?" diyerek sırıttığında ellerimi saçlarıma daldırıp ya sabır diledim ve sonra "Gülme karşımda! Ayrıca sana geçen gün de dedim; ben Batu'yu seviyorum, seni değil!" diye bağırdım. Tam o sırada Batu "Yeter lan yeter! Kız istemiyorum, seni sevmiyorum, Batu'yu seviyorum diyor anlamıyor musun?" diye bağırarak içeri daldı. Bora'ya doğru hızlı adımlarla ilerlerken yanına uçup kolundan tuttum ve biraz da sakinleşebilsin diye "Tamam aşkım sakin ol. Bora da gidecekti zaten şimdi. Bir daha da karşımıza çıkmayacak. Değil mi baş belası?" dedim. Bora ise oflayıp "Aman iyi tamam, gidiyorum. Ama bir şeyde yanılıyorsunuz; bu daha başlangıç!" diye tısladı ve kapıya doğru ilerledi. Batu ise arkasından "Elinden geleni ardına koyma!" diye bağırdı ama o çoktan kapıyı açıp çıkmıştı bile. Batu da biraz arkasından kötü kötü baktı. Sonra kapıyı kapatıp bana döndü. İki elini omuzlarıma koydu ve "Ben sana 'burada konuşun' demiştim!" dedi. Hemen savunmaya geçip "Evet ama ne yapayım, kıskanıp bir şey yaparsın diye korktum. Hem sen de biz Buse'yle kavga ettikten sonra onunla beraber dışarıda konuşmadın mı?" dedim. Batu da karşı atağa geçip "Onu karıştırma! Hem ben kıskanmadım seni, sadece o çocuğu gözüm tutmadı..." dedi ama tabii ki yememiştim. "Yaa tabi (!)" diyerek bunu belli ettiğimde "Öyle sırıtıp durma karşımda!" diye tısladı. Gözlerini de etrafta dolaştırıyordu. Çenesinden tutup gözlerimizi birbirine sabitledim ve "Neden?" dedim. Omuz silkti ve açıklamak yerine "Sırıtma işte." diye geçiştirdi. Ben de inadına daha büyük sırıtıp "Sırıtacağım. Sen itiraf edene kadar sırıtacağım." dedim. Anlamaza yattı ve "Neyi itiraf edene kadar?" diye sordu. Ben de gocunmadan "Kıskandığını..." diye yanıtladım. Sırıtıp dudaklarını yaladı. Sonra da "Ha o mu? Tamam..." dedi ve yaklaştı. Artık nefeslerimiz birbirine değiyordu. Bunu hissedebiliyordum. Hem o nasıl göz ya öyle? Bu kadar muhteşem olmak zorun da mı? Amaaan ne diyorum ben ya! Konumuza dönelim... Evet, yaklaştı ve ellerini omuzlarımdan indirip kollarını belime doladı. Sonra benimkileri aldı ve boynuna götürdü. Kalbim çok hızlı atıyordu ama aynı zamanda da kollarında olmaktan çok mutluydum. Biraz öyle kaldı ve gözlerimin içine baktı. Sonra tam gözlerimin içine bakarak fısıltıyla "Kıskandım. Evet kıskandım. Sevgilim değil misin? Kıskandım. Elimde değil ne yapayım. Tatlılığınla, güzelliğinle beni baştan çıkardın; başkalarını da çıkarırsın diye ödüm kopuyor." dedi. Ben de memnuniyetle gülümseyip onun aksine canlı bir ses tonuyla "Valla canım baştan çıkarmak istediğim tek kişi sendin. Diğerleri beni ilgilendirmiyor." diye şakıdım. Gülümsemeye başlarken "Öyle mi?" diye sordu. Ben de "Öyle..." diye yanıtladım. Bunu dememle dudaklarını dudaklarımda hissetmem bir oldu. Gözlerimi kapattım ve kendimi ona teslim ettim. Bir süre öpüştük. Sonra ayrıldık ve doğal olarak konuşmadık. Alınlarımız birbirine değiyordu. Ben boynuna sarılıyordum, o da belime. Alın alına durduktan biraz sonra ayaklarım yerden kesildi. Beni kucağına alıp etrafında döndürmeye başlamıştı. Doğal olarak gülmeye başladım ve daha sıkı sarıldım. Düşmek istemiyordum yani. Hoş zaten düşürmezdi de ne yapalım refleks... O arada koridordan hocaların bağırmalarını duyduk ve baş başa olduğumuz sınıftan çıkıp kendi sınıfımıza gittik. Kapıdan girince bizim kızların yanına yürüyordum ki belimde bir el hissettim. Beni çevirmeden kendine çekti ve kulağıma "Seni seviyorum." diye fısıldadı.
&
Düzenlenmiştir.
Yayın Tarihi: 24.03.2019
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Novela JuvenilOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...