Dudaklarımı, onu öpmemi fırsat bilip kendine hapseden sevgilimden kurtardığımda deminden beri yaptığı gibi çenemden tutup kendine çekti yine beni. Dudaklarını dudaklarıma bastırıp çekmeye devam ederken sonunda durup alnıma, yanaklarıma ve boynuma öpücükler bıraktı. Dudağıma son, sesli bir öpücük kondurup "Özlemişim be!" diye şakıdı ve kocaman sırıtıp kemiklerimi kıracakmışçasına sarıldı bana. Ben de gülümseyerek karşılık verirken "Valla ne yalan söyleyeyim, ben de." diye mırıldandım. Saçlarımdan öpüp "Açık konuşayım mı? Bir ara benden ayrılacağını düşünmüştüm." dediğinde hızla yüzüne baktım ve "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedim. Kafasını iki yana sallayıp "Hayır. Uzaktın, soğuktun işte rüyadan sonra. Korktum ben de." diye cevapladı. Dudaklarından bir kez daha öpüp "Boşuna korkmuşsun. Seni ömrüm boyunca bırakmayacağım. Kurtulamazsın benden." diyerek sırıttım. Bir kahkaha patlatıp burnumu sıktı ve "Kurtulmak isteyen kim şapşiğim benim?" dedi. Koyduğu sıfat üzerine bu sefer ben kahkaha atarken dudaklarıma kapanan dudaklarıyla sessizleştim. Ayrıldığında "Her zaman 'Öyle güzel gülme fena olacak.' lafını tekrarlıyorum ama durmuyorsun, bu da can be güzelim!" diyince bir kez daha kahkaha atıp bu kez öpmesin diye başımı omzuna yasladım. O da anında bedenlerimizi -sanki mümkünmüş gibi- daha da yapıştırdı. Bir anda beni kucağına almasıyla ufak bir çığlık atıp boynundaki kollarımı sıkılaştırdım. "Ne yapıyorsun?" dediğimde gülerek bana baktı ve "E yeter o kadar dikilmek, gidelim de biraz yemek yiyelim. Gerçi ben biraz önce tatlı yedim, o da doyurdu beni ama olsun." dedi. Ben yeniden kahkaha atarken yürümeye başlamıştı. Verandaya geldiğimizde beni banka bıraktı. Yanağıma sulu bir öpücük kondurup yanıma oturdu ve kolunu omzuma atıp yine kendine çekti beni. Yiğit "Abi maşallah yani. Bu az oldu, az daha yiyişseydiniz? Valla Pembe Sultan'ı zor zar bahane bulup içeri gönderdik, kadın gelince dalacak size." dediğinde ben gülerken Batu şakağımı öpüp "Valla kim ne derse desin umurumda değil. Hem, bence de az oldu. Kesmedi beni, doyamadım." diyip sırıttı. Çeteden gelen "E yuh!" efektleri iyice güldürmüştü beni. Birkaç saniye sonrasında ise acıktığımı hissedip öne kaykıldım ve masadakilerden yemeye başladım. Çete de bana eşlik ederken kısa sürede yemek işi bitti. Muhabbet etmeye başladığımızda Pembe Sultan da bize katılmıştı. Kuzey birden yerinden kalkıp Elif'e elini uzattı ve "Kalk bakalım Maviş." dedi. Elif ona anlamazca bakıp "Nereye?" dediğinde göz devirmişti. Yine de her zamanki gibi sabırla "Ekşın yaşatacağım sana." diyip göz kırptı. Bizim kaşlarımız havalanırken Yiğit'ten "Oha! Aile var!" tepkisi geldi. Biz gülmeye başlarken Kuzey "Öyle değil geri zekalı. Dolaştıracağım sevgilimi, izin verirsen (!)" diyerek Yiğit'e ters bir bakış attı. Yiğit de "Verdim gitti!" diyerek güldüğünde ya sabır çekip Elif'le beraber yanımızdan ayrıldı. Pembe Sultan anlamazca bize bakarken Batu "Biz de gezelim az ya. Kalkın hadi." diyip elimden tutarak beni kaldırdı. Çete bize katılırken de "Görüşürüz Pembe Sultan!" diyerek beni de sürükledi. Arkamızda meraklı bir Pembe Arslan bırakıp evden ayrıldık. Çeteyle yürürken erkeklerden izin alıp kızlarla beraber öne geçmiştik. Biz geçerken kimsenin olmadığı bir sokakta tam ben gülerek önüme döndüğümde elinde silahla önümüzde duran kişiyi görünce gülümsemem anında silinirken olduğum yerde kaldım. Kızlar da görmüş olacaklar ki benimle birlikte durdular. Batu ise "Ne arıyorsun lan sen burada?" diye bağırarak beni kendine çekip koluyla arkasına aldı. Ben bu hareketle kendime gelirken kızları da Yiğit'le Denizalp tutuyordu. Karşımızdaki Meriç piç gülüşü atarak "Kanımız yerde mi kalsın Arslan? Aşk olsun yani!" diyip silahını Batu'ya doğrulttuğunda ve emniyeti açtığında panikle Batu'nun koluna tutundum. Böylece korktuğumu belli ettiğimde Batu'nun bir kez daha damarına basılmıştı. "Bana bak Gürman, hemen o silahı bırakıp siktir olup gidiyorsun!" dediğinde Meriç kahkaha attı ve "Saçmalama Batu. Seni öldürmeden gider miyim sence?" dedi. Batu sinirden yumruklarını sıkarken ona doğru hafif hafif yürümeye başlamıştı. Meriç ise "A-a-a-a! Öyle ilerlersen bu silah erken patlar. Sevgilinle de vedalaşamazsın." diyerek durdurdu. Kısa bir an sonra Batu "Bak, ne derdin varsa şu silahı kaldırıp gel. Demek ki onsuz gelemeyecek kadar korkaksın!" diyerek tekrar üstüne gitmeye başladı. Birbirlerinin damarlarına basıyorlardı ve ne kadar daha böyle devam edecekler kestiremiyordum. Batu hala yavaşça ona ilerlemeye devam ederken laf atışına da girmişlerdi. Derken Meriç iyice sinirlendi ve elini tetiğe bastırdı. Batu ise kaşla göz arasında kolunu yakalayıp silahın havaya patlamasını sağladı. Refleks olarak çığlık atıp kulaklarımı kapatarak yere çöktüm. Gelen bağırış ve yumruk sesleriyle yavaşça, korka korka gözlerimi açtığımda Batu, Meriç'i yere yatırmış dövüyordu. "Burada da mı buldun lan beni? Nereden geliyor oğlum bu cesaret? Seni geberteceğim bak en sonunda!" diye bağıra bağıra ona vurmaya devam ederken Yiğit'le Denizalp de engelleyemiyorlardı. İkisi de yardım istercesine bana baktıklarında ayağa kalkıp titrek sesimle "Batu!" diye çığırdım. Batu, Meriç'e bir yumruk daha atıp arkasını döndüğünde göz göze geldik. Ben hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu Batu'yu durdurmuştu. Ellerimle yüzümü kapattığımda Batu hemen yanıma uçup beni kollarının arasına aldı. Ben de ona sarılıp başımı boynuna gömdüm. Batu "Şş." diyerek saçlarımı okşayıp "Geçti, yok bir şey." diye ekledi. Başımı kaldırdığımda bizimkiler de sarılıyordu. Meriç ise yerden kalkmaya çabalıyordu. Tane tane "Gidelim buradan." diye mırıldandığımda Batu yanağımı öpüp benden ayrıldı ve ellerini yanaklarıma koyup yaşlarımı sildi. Gözlerimiz buluştuğunda "Ağlama bir tanem. Gideceğiz." dedi. Başımı aşağı yukarı salladım. O da alnıma uzun bir öpücük kondurup çekildi ve elimi tutup arkasını döndü. "Beyler, bırakın şunu. Gelin, bir yere oturalım. Sakinleşelim biraz." dediğinde onlar da ayrılıp bizimle birlikte yürümeye başladılar. Ayder'e geldik. Yamaca kurulmuş piknik masalarından birine yerleştiğimizde Batu bir ayağını masaya sokup, diğerini dışarıda bırakacak şekilde yanlamasına oturdu. Ben de ona simetrik oturduğumda yanağımı okşayıp "Daha iyi misin?" diye sordu. Pek sayılmazdı ama yine de başımla onayladım. Batu rahatlamış bir şekilde gülümseyip "İyi." dedi ve alnımdan öptü. Tam o sırada telefonu çaldı. Arayan Kuzey'di. Biraz konuştuktan sonra "Ayder'deyiz." diyip kapattı. Pozisyon değiştirip ona arkamı dönerek oturdum ve sırtımı göğsüne yasladım. O da kollarını bedenime dolayıp iyice çekti beni kendine. Dudaklarını şakağıma bastırdığında ona alttan bir bakış attım. Dudaklarını başımdan çekmeden gözlerini kapatmıştı. Ben de önüme dönüp akarsuyu izlemeye başladım. Kısa sürede Kuzey'le Elif de yanımıza geldiler. Merakla bizi süzüp "Ne oldu size?" dediklerinde Batu kısaca "Sonra." diye mırıldandı ve sessizlik içinde oturmaya devam ettik. O sırada Kuzey'in "Bari siz anlatın." fısıltısını duydum. Tabi Batu da duymuştu. Kesin bir dille "'Sonra.' dedim." dediğinde yeniden sessizlik oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Ficção AdolescenteOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...