Sabah sevgilimin parfümüyle donanmış, kollarıyla sarmalanmış bir şekilde uyanmak çok güzeldi. Dünkü koşuşturmadan, ağlamadan-zırlamadan sonra daha da iyi gelmişti onunla huzurlu bir uyku çekmek. Yattığım yerden doğrulup yüzünün her yerine öpücükler kondurdum. Dudaklarını da öpüp geri çekilecektim ki elini enseme götürüp engelledi. Karşılık vermeye başladı ve beni geriye yatırıp üstüme çıktı. Dudaklarımızı ayırdığında piç gülüşü atarak bana bakmaya başlamıştı. Sırıttım. Kısık bir sesle "Günaydın." diye mırıldandığında şirince "Günaydın." diye karşılık verdim. "Şimdiii sen beni böyle güzel güzel uyandırdın ya, ben altta kaldım. Olmadı. Öcümü almam lazım." dediğinde yutkunup "Ne gerek var canııım." dedim ama engelleyemedim. "Var var, gerek var." diyip benim yaptığım gibi yüzümü öptü. En son da boynuma gömdü kafasını. Gıdıklanınca kıkırdamaya başladım. Duraksadı. "Kıkırdayıp durmasana ya, içimiz gidiyor burada! Bu da can!" dedi ve ben tekrar kıkırdayarak omuz silkince bu sefer gıdıklamaya başladı. Kahkaha atarak durdurmaya çalıştığım sırada aşağıdan gelen cam kırılma sesiyle ikimiz de durduk. Önce kapıya, sonra tekrar Batu'ya döndüğümde o da bana döndü. "O neydi?" diyip korkarak ona bakarken "Bilmiyorum ama öğreneceğim." diyerek üstümden kalktı. Dikkatli adımlarla odadan çıkarken "Ben de geleceğim!" diye fısıltıyla bağırıp ben de ayaklandım. Beni "Dikkatli ol." diye uyarırken odadan çıkıp sessiz adımlarla aşağı indik. Orta katta çalışma odasının önüne geldiğimizde "Bekle." diyip içeri girdi ve elinde silahla çıktı. Gözlerimi büyütüp "Onunla ne yapacaksın?" dediğimde de eliyle 'sus' yapıp "Bizi koruyacağım." dedi ve merdivenlerden inmeye başladı. Peşinden gittim. Salona girdiğimizde camların sağlam olduğunu gördük. Batu "Bekle burada, mutfağa bakacağım." dediğinde salonun ortasında kaldım. Arkasından, mutfağa girişini izledim. Gözden kaybolduğunda da aynı noktaya bakmaya devam ediyordum ki yüzüme kapatılan şeyle bu eylemim yarıda kaldı ve daha gıkımı bile çıkartamadan karanlıkla buluştum.
Batu'dan
Mutfağa girdiğimde kırılma sesinin bu camdan geldiğini anlamıştım. Ama içeride de dışarıda da kimse yoktu. Silahı belime yerleştirirken "Aşkım sakinleşebilirsin, kimse yok." diye seslendim içeriye. Sıla'dan cevap gelmediğinde "Aşkım?" diyerek mutfaktan çıktım. Onu salonda da göremeyince kaşlarım çatılırken "Güzelim yukarda mısın?" diye bağırdım. Yukarı çıkmaya başladığımda hala cevap yoktu. Defalarca seslenerek evin her yerine baktım ama bulamadım. "Nerede lan bu kız?" diye düşünerek her yeri bir daha gezdim. En son tekrar salona geldim. Etrafımda dönerken koltuğun üstünde duran kağıt parçası dikkatimi çekti. Hızlıca alıp okudum.
"Sevgilini çok arama Batu. Bulamazsın. Defalarca söylememe, uyarmama rağmen beni dinlemedin ve onunla olacağını söyleyip durdun. Onu bırakmak istemediğini biliyorum ama ne yazık ki mecbursun. Bunu yapmak istemezdim oğlum, inan bana. Ama artık her şey için çok geç. Şimdi, ya sen Sıla'dan ayrılacaksın ya da ben genç yaşında onu öldürerek ayıracağım sizi. Hangisini tercih edersin Batu? Sevdiğinin hayatı için ondan vazgeçmeyi mi, yoksa inat edip hayatından olmasını sağlamayı mı? Ben seninle tekrar iletişime geçene kadar, seçimini yap!
-Adnan Arslan"
Notu okuduğum an sinir, çaresizlik, üzüntü ve merak duyguları bir araya toplandı içimde. Kağıdı, sinirle yumruk yaptığım elimin içinde buruşturdum. Sinirimi atmam lazımdı. Bu sayede düşünebilirdim anca. Kağıdı yere atıp yukarı çıktım ve üstümü değiştim. Gerekli eşyaları da yanıma alıp evden çıktım. Villaya koşup alt kapıdan eve girdim ve yukarı çıkan merdivenlerin önündeki kapıyı kapatıp kilitledim. Işıkları açtıktan sonra sargıyı ellerime sarıp kum torbasının başına geçtim. Sanki o, babamdı. Bugüne kadar ona karşı biriktirmiş olduğum bütün sinirimi ve nefretimi kusarcasına, hayvan gibi ter dökene kadar yumrukladım torbayı. Bir yandan da ne yapacağımı düşünüyordum. Sevdiğimin hayatı için ondan vazgeçip hayattayken ölmemizi mi sağlayacaktım, yoksa onu göz göre göre ölüme mi itecektim? Hangisiydi? İki türlü de, ikimiz de ölecektik. O ayrıldığımızda yaşarken, ayrılmazsak gerçekten ölecekti. Bense her türlü yaşarken ölecektim. Ama şöyle bir durum vardı, ondan ayrıldığımda hayatta kalacaktı. Bu durumda da beni seveceği ve hala hayatımda bir yerde var olacağı için onu koruyabilecek, fark ettirmeden yanında olabilecektim. En azından gözümün önünde olacaktı. Tamam, belki bağımlısı olduğum kokusunu içime en yakından çekemeyecek, belki aşık olduğum gözlerinde her zaman kırgınlığı hissedecek, belki hapsolduğum dudaklarını doya doya öpemeyecek ya da belki ona benimmişçesine dokunamayacaktım. Hatta belki o, bana ait olan tek güzellik olmayacaktı. Ama yaşayacaktı. Ve belki ileride yine birleşebilecektik. Çünkü biz birbirimize aittik. Biz birbirimize mecburduk. Eksilirdik bir kere. İçimize işlemiştik artık. Alışkanlık yapmıştı başta. Emindim. Evet, ondan ayrılacaktım ve o yaşayacaktı. Ama gözüm her zaman üstünde olacaktı. Her zaman onu koruyacaktım. Ve ilerde... İlerde bir gün mutlaka onu geri alacaktım. Ne yapalım? Bu da aşkımızın sınavı olsun.
&
Düzenlenmiştir.
Yayın Tarihi: 8 Haziran 2016
Düzenlenme Tarihi: 12.01.2020
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Ficção AdolescenteOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...