Aylar Sonra...
(Kasım)
Bolu'ya dönüşümüzden bir hafta sonra çete, yanımıza gelmişti. Elif'le Kuzey hariç hepsi bir hafta kalıp giderken onlar bir ay bizimlelerdi. Arada sırada ziyaret etmeye devam ederken ben, kontroller için ayda bir gidiyordum. Batu ise ya barın, şirketin, çetenin işleri için ya da aşermelerim için gidip geliyordu. Tabi belki biraz nefes almak istiyor da olabilir. Aylar geçtikçe 'hamilelik duygusallığı' dediğimiz şey ortaya çıkmaya başladı. Onu da sıktığımı fark ediyordum. Her söylediğine bir şey buluyordum mesela. O da çareyi cevap vermemekte bulmuştu en son. Ama ben ona da "Sen benim ses tonumdan rahatsız oluyorsun, o yüzden ben konuşmayayım diye sen de susuyorsun." diye trip atmıştım. Şimdi düşününce, ne saçmalamışım be!
Böylece aylar geçti ve biz dün, eve döndük. Döndüğümüz gibi herkes bizde toplanmıştı. Yahu hamileyim, beni neden yoruyorsunuz? Bugün de yorgun uyandım. Aşağıda kanepede yayılıyordum. Batu'yu yanımda istemiştim. Ne şirkete ne de çalışma odasına göndermiştim. Eli mahkum karşımda oturmuş, dosyalarla boğuşuyordu. Şuan aklıma geldi de... Adnan Baba neden bu çocuğa bu kadar iş veriyordu ki? Evet, artık 'amca' ve 'teyze' yok. E evleneli kaç ay oldu, bitsin gari. O değil de... Ben iyice Ayşe Abla gibi konuşmaya başladım. 'Gari' ne be? Düşüncelerle yüzümü ekşitmiştim. Batu'nun "Neyden iğrendin?" diyen sesiyle ona döndüm. Tebessüm edip "Hiç, öylesine... Bir şeyler düşünüyordum." diye yanıtladım. Tekrar sessizliğe gömüldük...
Batu'dan
Sevgili karım dışarı çıkmama izin vermemişti. Ben de yine şu 'hormonlar' devreye girmesin diye bir şey dememiş, şirkete gitmemiştim. Ama çalışma odasına göndermemek nedir? Tamam, sakinim. Sonuçta onun da elinde olan bir şey değil, farkındayım. Normalde olsa işime karışmazdı. Ben dosyalarla boğuşurken o da anne-bebek dergileri okuyordu. Bu pozisyonumuzu hiç değiştirmeden akşamı yaptık. Yemekten sonra da aynısına dönecekken "Ya Batu, farklı bir şey yapalım. Sıkıldım ben." diye sitem etti. Biraz durup düşündüm. Haklıydı. "E hadi gel, film izleyelim aşağıda." dediğimde gülümseyerek elini uzattı. Eh bir zahmet, o karın bende olsa ben de yürüyemezdim zaten. Merdivene gelmiştik ki birden "Ah!" diye bağırınca duraksayıp ona döndüm. Panikle "Ne oldu?" dedim. Bir eliyle karnını tutarken diğer eliyle de elimi sıkıyordu. Tekrar bağırınca dayanamayıp "Ne oldu lan?" diye bağırdım. Bir çığlığında daha sabrım yavaşça tükenirken Ayşe Abla'nın "Oğlum hastaneye götürsene, belli ki sancısı başlamış!" dediğini duydum. Anlayamayıp "Ne sancısı durup dururken?" diye sordum. Ona kalmadan Sıla "Doğum sancısı geri zekalı! Ah!" diye bağırdı. Ben de paniklerken "Ne? Dur! Ne yapayım? Ne getireyim? Lan, bir şey söyleyin!" diye zırvaladım. Ayşe Abla "Hastaneye götür hemen!" diyince Sıla'yı kucaklayıp koşmaya başladım. Ayşe Abla'nın açtığı kapıdan hızla dışarı çıktım. Sıla'yı arabaya yerleştirip kendim de sürücü koltuğuna geçtim ve aynı hızla yola koyuldum. Normalde gayet sakin sürerdim ama arka koltukta karım çığlık çığlığayken bu, pek kolay olmuyordu. "Dayan güzelim, dayan!" diye mırıldandığımda sinirlendirmiştim onu. Dişlerinin arasından "Kolaysa sen yap! Sus ve sür arabayı! Ah!" diye bağırdı. Onunla ilgilenmeyi bırakıp Bluetooth'tan doktoru arayıp bilgilendirdim. Acilin önünde durduğumda konuştuğumuz gibi doktor da kapıda bekliyordu. Beni beklemeden arka kapıyı açıp Sıla'yı çıkardılar. Sedyeye yatırıp içeri götürürken ben de arabayı orada bırakıp peşlerinden koşturdum. Doğumhanenin önüne geldiğimizde doktor beni içeri almadı. Bunun üzerine "Ne yani karım doğururken yanında olamayacak mıyım? Şaka mı bu?" diye karşı çıkınca "Anlıyorum sizi ama Sıla Hanım'ın yaşı küçük olduğu için, doğum biraz riskli olacak. Öyle bir durumda sezaryene karar verirsek sizin içeride olmamanız gerekecek. Şimdi lütfen sakin olun ve izin verin, karınızın yanına gidiyim." dedi. Riskleri elbette biliyordum ve zaten stresliydim. Yüzleşmek de canımı yakmıştı. Bir şey diyemediğimde doktor içeri girdi. Çok geçmeden bağırma sesleri yükselmeye başladığında kulaklarımı kapatıp volta atmaya başladım. O sırada Sıla'nın telefon melodisi doldurdu kulaklarımı. İki telefonu da evden çıkmadan zor zar atmıştım cebime. Annesiydi arayan. Meraklandırmamak için "Efendim Mehtap Anne?" diyerek açtım telefonu. "Batu? Oğlum, Sıla nerde?" diye sordu hemen. Derin bir nefes alıp "Hastanedeyiz. Doğum başladı." dediğimde "Ne?" çığlığının ardından "Biz hemen geliyoruz!" dedi ve kapattı. Telefonu tekrar cebime koymuştum ki bu sefer de benimki çaldı. Annemle de aynı konuşmayı yapmıştım. Onu bırakırken yine Sıla'nınki başladı. Artık küfredecektim ama Elif'i de sabırla yanıtladım. Ona söylediğimde "Ay, yeğenimiz geliyor gençler!" diye şakımıştı. Çetenin sevinç nidaları eşliğinde "Geliyoruz." diyip telefonu kapattığında en sonunda sessizlik sağlanmıştı. O sırada yanıma gelen korumayla meraklanmıştım. Arabanın anahtarını bana uzatıp "Bir şeye ihtiyacınız olur diye sizi takip etmiştik. Arabanızı otoparka çektik. Sıla Hanım'ın kaydını yaptırdık, odasını ayarladık ve çantayı da odaya bıraktık." diye açıkladı kendini. Sağlam adamlar tuttuğumu anlarken gülümseyerek omzunu sıktım ve "Eyvallah." diye mırıldandım. Onun hemen ardından ailelerimiz geldi. Mehtap Anne "Batu, kızım nerede?" diye sorunca istemsizce sorunun saçmalığına göz devirsem de sonra düzelip "İçerde." diye yanıtladım. Babam "Ne zamandır buradasınız?" diye sordu. "Çok olmadı." diye geçiştirdiğimde sessizlik oldu. Sıla'nın çığlıklarını hala az az duyuyor olmamız beni telaşlandırıyordu. Çok geçmeden çete de gelmişti. Benzer bir konuşma yapıp beklemeye devam ettik. Hala volta atarken dayanamayıp oflayarak duvara tekme attım ve "Of, bu ne böyle ya?" diye sitem ettim. Babam ise oturduğu yerden "Sakin ol oğlum biraz." dedi. Ona ters bir bakış atıp "Ne sakini ya? Kız bir saattir bağırıyor içeride ve daha bebek yok ortada. Ne yapsın, kıçını mı yırtsın?" diye söylendim. Hep birlikte bu tepkime gülerlerken çeteye de sert bakışlar atınca kısa kestiler. Ben de yine volta atmaya başladım. Ta ki çığlık kesilinceye kadar... Panikle kapıya döndüm ve "Ne oldu?" diye bağırdım. Saniyeler sonra ağlama sesi duyduğumuzda ağzım aralanmıştı. Babam önceki sorumu "Baba oldun oğlum." diyerek yanıtladığında sersem sersem gülümseyip onlara döndüm ve "Ben oldum değil mi? Ben?" diye adeta sayıkladım. Çeteyle sarılırken kapının açılma sesini duyunca hızla arkamı döndüm. Hemşire "Karınızı ve kızınızı görebilirsiniz." diyince ise içeriye koştum. Girer girmez karşımda Sıla'yı ve kucağında gülümseyerek baktığı kızımızı görünce gülümsemem genişledi. Doktor "Babamız da geldi." diye mırıldandığında Sıla bana baktı. Gözleri dolup "Batu?" dediğinde "Aşkım!" diyip yanlarına gittim ve başını okşadım. Alnına uzun bir öpücük bırakıp Gece'ye döndüm. Büyülenmiş gibi onu izlerken Sıla kısık sesle "Çok güzel değil mi?" dedi. "Çok güzel." diye karşılık verdim. Öylece bebeğimize bakarken doktor "Hadi artık, hemşireler bebeği temizleyip Sıla Hanım'ı odaya alsınlar. Batu Bey, sizi dışarı alalım." diye araya girdi. İstemeden kabullendim ve karımın alnına bir öpücük daha kondurup dışarı çıktım. Herkes başıma toplanınca gülümseyerek iyi olduklarını söyledim. "Kızımın da güzelliği hani!" diye şakımayı da es geçmemiştim.
Sıla'dan
Biraz zor olsa da sonunda bebeğimle buluşmuştum. Doğumhaneden çıkarıldığımda herkesi dışarıda görmek beni gülümsetmişti. Batu "Güzelim?" diyerek yanıma geldi ve elimi tutup öptü. Gülümseyerek karşılık verirken pembelerle donatılmış odaya geçtik. Sedyeden yatağa transfer edildiğimde en çok dikkatimi çeken, yatağın karşısındaki duvara asılmış olan "Hoş Geldin Ailemizin Küçük Prensesi!" yazısıydı. Gülümseyerek "Bunu kim yaptı?" diye sorduğumda Yiğit "Tabisi ben!" diye atlamıştı. Ona dönüp "Sağ ol." diye mırıldandığımda ise "Reca ederim Yengaların Gülü!" diye şakıdı. Annelerim dolaba eşyalarımı yerleştiriyorlardı. Batu ise yatağın ucuna oturmuştu ve elimi tutuyordu. Arada sırada da öpüyordu. Odada bir sevinç hakimdi. Çok geçmeden kapı tıklatıldı ve hemşire kucağında Gece'yle içeri girdi. Herkesten "Oy..." efektleri duyulurken Gece'yi kollarıma aldım. Gülümseyerek onu izlerken "Bileklik takacağız, isim düşündünüz mü?" diyen hemşireyi takmamıştım. Benim yerime Batu "Gece." diye yanıtlamıştı. Ardından dikkatini bize çevirdi. Bebeğimizin, pembe şapkasından yarısı kapanmış olan alnını öptü. Sonra da benimkini... Annem "Hadi biz çıkalım, biraz yalnız kalsınlar. İhtiyacınız olursa çağırın." diyince oda boşaldı. Bu sefer hemşirenin "Emzirmeniz gerekiyor." sözünü dikkate almıştım. Onun da yardımıyla, biraz çekinsem de kızımı doyurmaya başladım. Hemşire "Birkaç dakika sonra geleceğim." diyip odadan çıktığında "Babamız yanımıza gelsin." diyerek Batu'yu çağırdım. O da gülümseyerek yatağa uzandı. Gece'nin eline parmağını tutturduğunda gülümseme genişledi. Geri çekecekken duraksayıp "Tutuyor." diye mırıldandı. Ben de gülümserken kızımı öptüm ve elimi yavaşça yüzünde gezdirdim. Uyuyordu. Şaşkınca "Bu bizim kızımız mı şimdi?" diye mırıldandım. Batu'nun başını salladığını hissederken "Her şeyiyle bizim." diye karşılık vermişti. Çok geçmeden hemşire geri döndü. Gece'yi Batu almıştı. Kırılacak bir şeymiş gibi tutuyordu. Toparlanmama yardım eden kız bizi tekrar yalnız bıraktığında yorulduğumu hissetmiştim. "Uykum geldi." dediğimde Batu "Ben annemleri çağırayım, Gece'yi yatırsınlar." diyerek bebeğimizi bana doğru uzattı. Kızımı almadan "Batu." dediğimde hemen "Söyle bir tanem." diye karşılık verdi. Koyduğu sıfat beni gülümsetirken "Sen yatırsana." diye ekledim. Anlamış olacak ki panikledi. Gülümsememi genişletip "Korkma, bir şey olmaz. Ben de alışamadım. Dikkat et sadece, hadi." diyerek ikna etmeye çabaladım. O da yavaşça doğruldu. Beşiğin başına geçtiğinde kızını öpüp "Çok güzelsin ya." dedi ve hüzünlü hüzünlü bakarak yatağına yerleştirdi. Bir kez de yatarken öptü. Oflayarak geri çekilip "Bırakamıyorum ya, nasıl bir şey bu?" diyerek bana doğru ilerlemeye başladı. Gülümsemekle yetinip "Benimle yatsana, beraber uyuyalım. Karnımdan dolayı sarılıp uyuyamıyorduk, özledim." dedim. O da piç gülüşü atıp "Canım, uykusuz geceler bizi bekler!" diyip yatağa girdi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdıktan sonra alnımdan da uzunca öpüp "Seni seviyorum, bana bu duyguyu yaşattığın için teşekkür ederim." diye fısıldadı. Kollarımı beline sarıp karşılık verdim. Sonra da Gece'mize dönük bir şekilde birbirimize sarılarak uykuya daldık...
&
Düzenlenmiştir.
Yayın Tarihi: 29 Mart 2016
Düzenlenme Tarihi: 17.12.2019
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Genç KurguOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...