-52- Bebeğim...

276 6 0
                                    

Birkaç Hafta Sonra...

Bu sabaha da sevgili kocam tarafından öpülerek uyandırıldım. Gözlerimi açtığımda gülümsedi. Ben de gülümsedim. Önce alnıma, sonra da artık hafiften belli olmaya başlamış karnıma birer öpücük bıraktı. Tekrar bana baktığında "Kontrol var bugün." diye şakıdı. Doğruydu. Hatta belki bebeğin cinsiyetini de öğrenebilecektik. Derin bir nefes alarak başımı salladım. O da "Aşağıda bekliyorum." diyip öpücük atarak odadan çıktı. Ardından kalkıp yatağı topladım. Tuvalete girip işlerimi hallettim. Oradan da giyinme odasına geçtim. Dediğim gibi artık karnım belirginleşmeye başlamıştı. O yüzden çok dar giyinemiyordum. Salaş pembe bluzumu ve siyah taytımı giydim. Ayağıma boğazlı Nike geçirdim. Üstüme de havalar sıcak olduğundan sadece spor yeleğimi aldım ve odaya döndüm. Saçlarımı tepeden atkuyruğu yaptım. Dudağıma da hafif bir parlatıcı sürdüm. Son olarak da telefonumu alıp yeleğin cebine koydum ve odadan çıktım. Aşağı indiğimde Batu'nun evin içinde tur attığını görünce gülümsedim. Ayak seslerimi duymuş olacak ki merdiveni bitirdiğimde bana döndü. Hemen tur atmayı bırakıp yanıma geldi ve yanağımdan öpüp "Hazırsan çıkalım?" dedi. Gülümseyerek elini tuttum ve "Çıkalım." dedim. Evden çıkıp arabaya yerleştik ve hastanenin yolunu tuttuk.


Doktorun odasının önüne geldikten biraz sonra içeri girebilmiştik. Doktor kısa bir hoşbeşten sonra sedyeye geçmemi söyledi. Uzanıp karnımı açtığımda da jeli döktü ve zımbırtıyı karnımda dolaştırmaya başladı. Birkaç saniye sonra odayı bebeğimin kalp atışları doldurunca gülümseyerek, diğer yanımda elimi tutan Batu'ya baktım. O da gülümseyip elimi öptü. Doktor "Evet, bebeğiniz gayet iyi." diyince ikimiz de rahat bir nefes almıştık. Batu aklımı okumuş gibi "Peki cinsiyeti belli mi?" diye sordu. Ben de merakla doktora döndüğümde "Bakalım." diyerek monitörde göz gezdirdi. Biraz sonra "Bir prenses geliyor." dedi. Gözlerim parlayarak "Kız mı?" diye şakıdım. Doktor monitörü kapatıp bana peçete uzatırken "Evet, kız." diye yineledi. Karnımı peçeteyle silip toparlandım. Doktor masasına geçerken Batu'ya baktım. Ona da "Kızımız olacak." diye şakıdığımda gülümsemesini genişletti ve "Prensesimiz olacak." diyip sarıldı. Ben de kollarımı ona sardıktan kısa süre sonra ayrılıp doktorun yanına geçtik. "O zaman gelecek ay görüşürüz." dediğinde uzattığı kağıdı da alıp teşekkür ettik ve odadan çıktık. Ağzımız kulaklarımızda hastanenin çıkışına doğru ilerliyorduk ki Batu'nun telefonu çalınca kısa süre durduk. Telefonu çıkartıp yanıtlayınca devam ettik. Kapıdan çıktığımızda beni durdurup kulağındaki telefona "Çok mu acil?" diye sordu. Karşıdakini dinledikten sonra ise oflayıp "Tamam, görüşürüz." dedi ve telefonu kapatıp asık suratla bana baktı. "Ne oldu?" diye sorunca da tekrar oflayıp "Yiğit bara çağırıyor. Acilmiş." diye mırıldandı. Her ne kadar gitmesini istemesem de bozuntuya vermeyip "Tamam hayatım, git." dedim. Yüzünü ekşitip "Seni bırakmak istemiyorum." dediğinde gülümseyip elimi yanağına koydum ve "Git hadi, ben taksiyle dönerim." diye ikna etmeye çalıştım. Bu sefer kaşlarını çatıp "Saçmalama. Gideceksem de seni eve bırakıp geçerim." diye itiraz etti. Gülümsememi genişletirken elimi çektim ve "Eve gidince ararım seni ben, merak etme olmaz bir şey. Git hadi, bekletme." dedim. Oflasa da son anda kabullendi ve "Peki, tamam ama önce sana bir taksi bulalım." diyip beni de elimden çekiştirerek yola doğu ilerledi. Şansımıza yoldan bir taksi geçiyordu. Batu onu durdurup bana döndü ve "Eve gidince ara. Ayrıca kapıdaki adamlara söyle, taksiyi ödesinler. Tamam mı?" dedi. Başımı onaylar biçimde sallayıp tekrar "Merak etme." dedim ve o da alnımdan öpüp bir kez daha "Direk eve gidiyorsun bak." diye uyararak arka kapıyı açtı. Elimi bıraktığında ben de taksiye bindim. Kapımı kapattı ve ön camdan şoföre adresi söyledi. Doğrulduğunda birbirimize el salladık ve taksi hareket etti. Telefonumu çıkartıp kızların mesajlarına baktım. Sorulara gülümseyip Batu'yla beraber söylemek için hepsini akşama, eve davet edip kapattım. Tam Instagram'a girecekken araba toprak yola girmiş gibi yalpalanınca başımı kaldırdım. Tahmin ettiğim gibi yol topraktı ve burası hiç tanımadığım bir yerdi. Araç durunca "Adresi yanlış anladınız galiba, biz burayı tarif etmedik." diyerek şoföre baktım. Ama o, beni takmadan arabadan indi. Korkmaya başlarken hızla Batu'yu aramıştım ki kapım açıldı ve adam telefonu elimden alıp kapattı. "Ne yapıyorsun?" diye bağırıp telefonu almaya çalıştığımda da beni kolumdan tutup dışarı çekti ve telefonumu koltuğa atıp kapıyı kapattı. Beni sürüklemeye başlarken "Ya bıraksana!" diye bağırıp kolumu çekmeye çalıştım. İzin vermeyip "Yürü!" diyerek çekiştirmeye devam etti. Artık net olarak görebildiğim, tapınağı andıran yerden içeri girdik. Merdivenlerden indik ve boş bir alana geldik. Beni minderlerin üstüne savurduğunda sert düşmemek için çabaladım. Başarmıştım da. Canım acımamıştı. Tabi yavaşlayacağım diye, bütün ağırlığımı üstüne verdiğim kolum hariç... Kolumun bedenimin altında kaldığı pozisyonumu düzeltip kaşlarımı çatarak adama döndüğümde "Sen şimdi uslu uslu otur burada, akşama bir işimiz var." dedi ve merdivenleri çıktı. Tepeden de kapıyı kapatıp kilitledi. Korkuyla etrafıma bakındığımda ileride, aşağıya inen üç basamak gördüm. Ayağa kalkıp merakla oraya ilerledim ve dikkatlice basamakları inip yukarı bölümdeki ışığın aydınlatmadığı bölmeye geldim. Karşıma ne çıkacağını bilmeyerek ışıktan gözüken duvarlara bakındım. Sağda gördüğüm düğmeyle biraz yana kayıp elimi düğmenin üstüne koydum. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım ve düğmeye bastım. Onunla birlikte gözlerimi de açmıştım. Tek tek açılan spotların sesini duyduğumda başımı sola çevirdim ve ufak bir çığlık atıp ellerimi ağzıma kapadım. Gözlerim dolarken ellerimi ağzımdan çektim ve kollarımı bedenime sardım. Daha çok karın bölgeme... Karşımda bir sedye, yanında bir sehpada ameliyat eşyaları, kenarda da kapalı duran bir paravan vardı. Gözyaşlarım benden bağımsız akmaya başladığında dayanamadım ve ışıkları da kapatıp koşarak oradan çıktım. Tekrar mindere döndüğümde korkuyla ellerimi karnıma koyup derin nefesler almaya başlamıştım. Bununla birlikte de "Korkma. Onlar başka bir şey için. Bizimle alakası yok bebeğim, korkma. İkimize de bir şey olmayacak. Ayrılmayacağız biz, tamam mı? Sen doğacaksın, büyüyeceksin ve ben hep yanında olacağım. Tamam mı bebeğim? Baban kurtaracak bizi." diye fısıldayarak kızımla konuştum. Korkuyordum ve belki saçmalıyordum ama bunu umursamayıp kızımla konuşmaya devam ettim. O sırada kilit ve kapı sesi gelince susup girişe baktım. Merdivenlerden birkaç adam indi. En öndekini tanıyordunuz. Melih... Gülümseyerek yanıma geldi ve önümde dizlerini kırarak eğildi. "N'aber Sıla?" dediğinde korkuyor olmama rağmen kaşlarımı çatarak ona baktım ve "Ne istiyorsun benden?" diye tısladım. Kahkaha atıp "Demek sadede geleyim istiyorsun ha?" dedi ve "Tamam ama önce biraz tercihlerin hakkında konuşalım, ne dersin?" diye ekleyerek ayağa kalkıp arkasını döndü. "Mesela-" dedi ve bana bakıp "Sevmek için Batu'yu tercih ettin ve bu senin için pek yararlı bir tercih olmadı." diye bitirdi sözlerini. Bu sefer ben gülümseyip "Batu'yu sevdiğim için pişman değilim. Bunların olacağını bilseydim yine de severdim onu." diye meydan okudum. Doğruydu. Onun için her şeyi yapardım. Evet, belki ölürdüm de. Ama aslında şuanki durum çok farklıydı. Evet, onu seviyordum ve onun için her şeyi yapardım ama buna bebeğimi feda etmek de dahil miydi? Melih de düşüncelerimi okumuş gibi "Peki onun için bebeğini feda eder misin?" diye sordu. Buna bir cevabım yoktu. Karşısında tek yaptığım susmak oldu ama o kahkaha atıp "Çok yazık! İstesen de istemesen de o bebeğe bugün veda edeceksin. Son bir kaç saatiniz, biz gidelim de siz anne-kız vedalaşın." dedi ve arkasını dönüp uzaklaştı. Diğer adamlar da onu takip etti. Kapı kapandığında daha şiddetli ağlamaya başladım. O sırada da karnımı sıkıyordum. Kafamda dolaşan tek şeyse "Batu gel, ne olur! Bul bizi, bırakma onlara!" oldu.

THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin