-93- Gidiyorum

106 4 0
                                    

İki Yıl Sonra...

Batu'dan

Mezuniyet geldi çattı. Arslan Holding'in başındaki yerimi almanın zamanı geldi. Ama ondan önce karıma güzel bir mezuniyet partisi düzenlemem gerek.

Kızları tembihledim, onu oyalıyorlar. Bensem evdeyim ve akşam için hazırlanıyorum. Yemekleri tabii ki ben yapmadım. Evet, her şeye yetebiliyorum ama yapabildiğim tek yemek; makarna. Masayı ve salonu özenle hazırlamaya başladım. Her yere mumlar koydum ve beyaz gül yaprakları serpiştirdim. Müzik setini ayarladım. Getirilen yemekleri de masaya yerleştirip gül yapraklarından masaya da ekledim. Zaman da yaklaşmıştı zaten. Mumları yakıp yukarı çıktım ve üstümü değiştirdim. Aşağıya indiğim an kapı çaldı. Elime, ayırdığım tek dal gülü alıp kapıya gittim. Açtığımda Sıla tüm güzelliğiyle duruyordu karşımda. Gülü uzatıp "Hoş geldin." dediğimde "Hoş bulduk." diye karşılık verdi ve gülü aldı. Kapıdan hafifçe çekilip içeri girmesi için boşluk bıraktım. Peş peşe içeri geçtik. Önce şaşkınca etrafa bakındı. Sonra bana dönüp "Sen... Ne yaptın?" diye şakıdı ve boynuma sarıldı. Ben de belini sardığımda yanağımdan öpüp hafifçe geri çekildi. "Beğendin mi?" diye sorduğumda başını hızlıca sallayıp "Bayıldım be!" diye karşılık verdi. Dudaklarımızı birleştirdiğinde bir süre öyle kaldık. Ayrıldıktan sonra ise yemeğimizi yedik.

***

Yemekten sonra salona geçtik. Oturduğumuzda şarabı açıp kadehlere doldurdum. Kadehlerden birini ona verip diğerini de kendim aldım. Başını omzuma yaslayıp "Çok güzel olmuş her şey." diye mırıldandı. Buna karşılık başından öpüp "İyi geliyorsun bana." diye mırıldandığımda ise bana baktı. "Neden kötü hissediyorsun ki?" diye sorduğunda omuz silkip "İşlere kafam takılıyor. Babam öldüğünden beri hem okulla hem işlerle uğraşmaktan yoruldum. Şimdi tamamen başına geçeceğim. Daha kolay ama bir o kadar da zor olacak." diye dert yandım. Sıla ise gülümseyip dudaklarımdan öptü ve "Ben sana güveniyorum, halledersin sen." dedi. Ben de gülümseyip sarıldım.


Bir süre daha o şekilde oturduktan sonra kadehlerimizi sehpaya koyup ayaklandım. Müzik setini açtım ve yanına gidip elimi uzattım. "Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba Sıla Arslan?" dediğimde elimi tutup "Memnuniyetle Batu Arslan." dedi ve ayağa kalktı. Kollarını boynuma doladığında ben de beline sarıldım ve müziğe uygun bir biçimde sallanmaya başladık. "Zaman çok çabuk geçti." diye mırıldandığında başımı başına yaslayıp "Aynen öyle. Ve şimdiden söyleyeyim, çocuk istiyorum artık." dedim. Kıkırdayıp "O da olur." dediğinde ciddiyetle baktım bu sefer yüzüne. "Geçiştirme. Dört yıldır evliyiz ve hala çocuğumuz yok." diye sitem edince güldü tekrar ve "Okulumuz vardı. Şimdi rahatız, o da olur. Artık sussak da anın tadını çıkartsak?" dedi. Hal böyle olunca ben de mecburen ona ayak uydurdum.

***

Bizim baş başa olan kutlamamız bittiğinde çeteyle buluşmak için bara geçtik. Eğlenceye orda devam ettik. Danslarla ve içkilerle geceyi tamamlarken Zeynep, Yiğit, Damla ve Denizalp aynı anda, barın gürültüsünden dolayı bağırarak "Bir haberimiz var!" dediler. Biz de "Neymiş o?" diye sorduğumuzda sırıtarak "Haftaya çifte düğün yapıyoruz!" diye şakıdılar. Hepimiz şaşırmıştık tabi. Tebrikler havada uçuştuktan kısa süre sonra "Ben buna içerim!" dedim ve garsondan şampanya istedim. Geldiğinde ise "O zaman... Çifte düğünümüze!" diye bağırıp şişeyi patlattım. Bir sefer de şampanyayla kutlama yaptık böylece.

***

Gece biterken evlere dağıldık. İçeri girdiğimizde Sıla, kollarını boynuma dolayarak "Şimdi sen çocuk istiyordun değil mi?" diyip sırıttığında belini sarıp yüzlerimizi yakınlaştırdım ve "Evet, ne olacak?" diye karşılık verdim. "Bence çalışmalara başlasak fena olmaz." dedi ve dudağını dişledi. "Fena olur, çok fena olur." dedim ve dudaklarımızı birleştirdim.



Sıla'dan

Sabah uyandığımda Batu yanımda yoktu. Yerimden kalkıp kendimi duşa attım. İşlerimi bitirip giyindim ve aşağıya indim. Batu'yu iki katta da bulamayınca son çare en alt kata indim. Buradaydı. Boks torbasını yumrukluyordu. "Günaydın." diye şakıdığımda beni fark etti. "Günaydın güzelim." diye karşılık verdikten sonra elindeki eldivenleri çıkartıp havluya terini silerek yanıma geldi. Tek koluyla belimi kavrayıp bedenimi kendine yapıştırdı ve dudağımdan öpüp çekildi. "Bir duş alayım ben." dediğinde "Alma!" diyerek durdurdum. Kaşlarını kaldırıp sırıttı ve "Neden?" diye sordu. "E çünkü bana dövüşmeyi öğretmeni istiyorum." dediğimde "Yok artık!" diye tepki vermişti. Somurtup "Ya ama! Bak, artık mafya babasısın. Ya bana bir şey olursa? Kendimi korumak istiyorum ben!" diye ikna çabalarına giriştim. O ise "Aklından bile geçirme!" diye kızdı ve yukarı çıkmaya başladı. Arkasından giderken "İyi, o zaman cesedimi bir çöplükte bulursun sonra!" diye bağırdım ben de. O ise hışımla bana döndü. Gözlerinden ateş çıkıyor bir halde "Sana bir şey olmasına izin vermem!" diye kükreyip gitti. Kendini banyoya atıp kapıyı çarptığında ofladım. Sonra da elim mahkum mutfağa girip kahvaltı hazırlamaya başladım.




Bir Ay Sonra...

Mezuniyetten bir hafta sonra çifte düğünü gerçekleştirdik ve bizimkileri balayı için Marmaris'e uğurladık. Bizsek Batu'nun işleri yüzünden Ankara'ya tıkılıp kalmıştık. Bunalmalarım o zamandan başlamıştı. Çünkü Batu, işlerle ilgileneceğim diye eve gece yarısı geliyor ve kendini yine çalışma odasına kapatıyordu. O kadar ki, ayrı zamanlarda yatıyor ve birbirimizi oldukça az görüyorduk.

Bir ayın sonunda bugün artık canıma tak etti. Batu yine sinirle eve geldi. Ona rağmen sakin kalmayı seçtim. Ama "Hayatım ne oldu?" diye sormalarımı, belki sakinleşir diye sarılma çabalarımı görmezden geldiğinde daha fazla sabredemeyeceğimi fark ettim. Bunların üstüne bir de bağırarak sehpanın üstündekileri yıktığında dayanamadım ve "Batu!" diye bağırdım. Hızla bana döndüğünde bir süre sessiz kaldık. "Kendine gel! Ne bu tavırlar?" diye bağırmaya devam ettim. Batu ise "İş-" diye lafa girişmişti ki "İş, iş, iş! Sürekli iş! Kaç zamandır böylesin haberin var mı? Sürekli iş! Eski Batu'ya ne oldu ya? Hani baban gibi olmayacaktın sen? Hani nerde o Batu? Bana onu geri ver! Bana kocamı geri ver!" diyerek lafını bölüp merdivene yöneldim. "Böyle kestirip nereye gidiyorsun?" diye o da bağırdığında ise arkamı döndüm ve "Kendine geldiğinde konuşuruz!" diyip yola devam ettim. Odaya çıkıp kapıyı çarptım ve orda oturdum bir süre. Ama sadece bir süre... Sonra kafama esti ve telefonu açıp kaderimi etkileyecek bir şey yaptım.

***

Birkaç saat sonra bir valiz ve bir çantayla aşağıya indiğimde Batu yanıma geldi ve "Sakinleştin mi?" diye sordu. Ciddi bir şekilde ona bakıp "Sakinleşmesi ve bir şeyleri fark etmesi gereken sensin Batu. Ben artık tanıyamıyorum seni. Dört yıldır evliyiz ama ben o dört yıl önceki kocamı aramaya başladım. Dedim ya, bana onu geri verene kadar görüşemeyiz." dedim. Eşyalarımı önüme çektiğimde Batu da onları fark etti. "Ne yapıyorsun?" diye bağırdığında kapıya doğru ilerlemeye devam ettim. "Gidiyorum." diyip evden çıktım. Kapıyı da arkamdan kapattığımda peşimden gelmedi. Ben de arabama atladım ve... Ver elini İstanbul!

&

Düzenlenmiştir.

Yayın Tarihi: 11 Eylül 2016

Düzenlenme Tarihi: 16.07.2022


THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin