(Multimedya: Batu'nun odasınsaki tablo)
Üç Hafta Sonra...
Hastanede geçirdiğimiz günlerin üstünden tamı tamına üç hafta geçti. İlk hafta siteye uğrayamayıp günlerimizi bardan okula, okuldan bara şeklinde geçirmiştik. Ama artık ikinci hafta her şey normale dönmüştü ve üç hafta sonunda da işte tam bugün, ilk dönemin son günüydü.
Sabah yine alarmımla kalkıp yarı uyanık bir şekilde tuvalete girdim. İşlerimi halledip çıktıktan sonra dolabımın karşısına geçtim ve kıyafet ayarlamaya koyuldum. Koyu gri dar kotumu, krem rengine çalan kazağımı ve pantolonumun rengindeki bodymi alıp giyindim. Aynada üstüme çeki düzen verip ayakkabı dolabımdan açık gri, dizime gelen çizmelerimi alıp ayağıma geçirdim. Son olarak gri, kısa fularımı da boynuma sarıp saçlarımı saldım. Uygun birkaç takı da taktığımda hazırdım. Parfümümü sıkıp gerekli şeyleri de yanıma alarak odadan çıktım. Aşağı inip elimdekileri bıraktım ve mutfağa geçtim. Hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra kapıya gidip montumu giydim. Çantamı koluma taktım, anahtarlarımı ve telefonumu da alıp evden çıktım. Evi kilitleyip anahtarı çantama attım ve arabama bindim. Çantamı ve telefonu yan koltuğa atıp emniyet kemerimi de taktıktan sonra park yerinden çıktım. Çok geçmeden sitenin kapısına geldiğimde kumandayla kapıyı açtım. O günlerden sonra Adnan Amca bize de kumanda vermiş, şifreli içeri girmeyi ortadan kaldırmıştı. Tabi bizim çete veya ailelerin arkadaşları hala şifreyi kullanıyorlardı. Ama bu sadece güvenliğin dışarı çıkmasını sağlıyordu. Gelen tanıdık olunca güvenlik içeri girip kapıyı açıyordu.
Okula geldiğimde otoparkta boş yer bulup arabayı park ettim ve inip binaya doğru ilerledim. Hava soğuk olduğundan dışarıdaki masada oturamıyorduk. Onun yerine içerdeki amfide en üst basamakta, onun bir altındaki basamakta ve aradaki boşlukta oturuyorduk. İçeri girdiğimde Batu hariç bütün grubun orada olduğunu gördüm. Onlar da beni fark ettiğinde elimle selamlayıp çantayı hafif havaya kaldırdım ve bırakıp geleceğimin mesajını verdim. Başlarıyla onayladıklarını gösterdiklerinde ben de bizim kata doğru ilerledim. Dolabıma geldiğimde kapağını açıp çantamı ve montumu bıraktım. Ders eşyalarını ayarladım. Telefonumu arka cebime koyup dolabımı da kapattıktan sonra sınıfa gittim. Eşyalarımı bırakıp sınıftan çıktım. Amfiye, bizimkilerin yanına ilerledim. "Günaydın." diye şakıyarak yanlarına oturduğumda onlar da "Günaydın." diye karşılık verdiler. Kuzey'e bakıp "Batu nerede?" diye sorduğumda ise "Bilmiyorum yenge, ara istiyorsan." cevabını aldım. Bunun üzerine ben de cebimden telefonumu çıkarıp Batu'yu aradım. Birkaç çalışta telefon açılmıştı.
Batu: Efendim güzelim?
Sıla: Batu neredesin?
Batu: Yoldayım, geliyorum okula. Ne oldu?
Sıla: Ha, yok bir şey. Normalde Kuzey'le aynı anda geliyorsunuz ya merak ettim olmayınca.
Batu: Bara uğradım gelirken o yüzden geç kaldım. Geliyorum ama.
Sıla: Tamam hayatım.
Telefonu kapattıktan sonra cebime koyarken çetenin soran bakışlarını "Geliyormuş." diye yanıtladım. Sonra da sohbete katıldım. Çok geçmeden Batu kapıda göründü. Bir elinde kitap bir eli cebinde rahatça okula girdikten sonra yukarı bakmasıyla göz göze geldik. Gülümseyip merdivenleri çıkmaya başladı. Yanımıza gelip yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra "Günaydın millet." diyerek yerine oturdu. Hepimiz "Günaydın." diyerek karşılık verdikten sonra çete muhabbetimize döndük. Saatin gelmesiyle de sınıflara dağıldık.
***
Dersler bitip son ders olduğunda paylaşım sınıflarında toplanıp karneleri aldık. Sonra da İstiklal Marşı okundu ve okuldan çıktık. Çeteyle otoparka giderken ne yapacağımızı konuşmuştuk. En sonunda soğuğun da etkisiyle siteye, Batu'yla benim eve gitmeye karar verip arabalara yerleştik ve yola çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Teen FictionOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...