Bu sabah karnıma saplanan ağrıyla açtım gözlerimi. Canım acıyordu, yataktan bile kalkamıyordum ancak nedeni hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Anneme seslenecekken baş ucumda duran kağıt dikkatimi çekince acıma rağmen komodine uzandım. Kağıtta "Sılacım ben Sevtap ve Filiz'i almaya gidiyorum. Merak etme çok gecikmeden geliriz." yazıyordu. Şansıma o da evde değildi. Bir acı daha hissedince bağırarak elimi karnıma bastırdım. Komodinin üstündeki telefona güç bela uzanıp Batu'yu aradım. Çok geçmeden açtığında konuşamadan bir kere daha "Ah!" diye çığlık atmak zorunda kaldım. Batu hemen "Ne oldu?" diye bağırdı telefonun ucundan. Acıdan kesilen sesimle "Batu çabuk gel!" diyebildim. Ayak seslerini duymaya başlamamla onun "Geliyorum, hemen geliyorum. Sakin ol, bekle geleceğim bebeğim." demesi bir olmuştu. Telefonu kapatıp doğrulmaya çalıştım çünkü aşağı inip ona kapıyı açmam lazımdı. Hatta belki giyinmem... Hala yataktan kalkmaya çalışırken kapı çalmaya başladı. Gayret edip zor olsa da kalktım ve karnımı tutarak iki büklüm olmuş şekilde aşağı indim. Kapıyı açtığımda Batu "Sevgilim ne oldu?" dedi hemen. Karnıma bastırmaya devam ederken "Ağrım var." dedim. Anında "Hastaneye gidiyoruz, yürü." diyerek beni kolumdan tutup yanına çekti. Botlarımı önüme koyduğunda zorlanarak da olsa giydim. Askıdan montumu ve ev anahtarını da alıp kapıyı çekti. Kapıyı kilitleyip montu omuzlarıma attı. Sonra da beni sarıp arabaya ilerletti. Koltuğa oturtup kendi tarafına bindi ve hastaneye doğru hızla sürmeye başladı.
Hastaneye geldiğimizde "Bekle." diyip indi ve benim tarafıma dolaşıp kapımı açtı. Beni kucağına aldı. Ayağıyla kapıyı kapattı ve içeri girdik. Annesinin bulduğu doktorun odasına geldik. Biri var mı yok mu umursamadan içeri daldı. Allahtan kimse yoktu. Doktor ayağa kalkarken o beni sedyeye yatırdı. Doktor "Batu Bey? Hayırdır?" dediğinde elimi tutup ona döndü ve "Hayır olsa doktora niye gelinsin ulan?" diye azarladı. Doktor "Sakin olun. Neyi var?" diyerek yanımıza geldi. Batu "Ağrısı var, ne olduğunu anlayamadık." diye onu yanıtladığında da "Ultrasondan bakalım." diyip monitöre bastı. Bana dönüp pijamamı sıyırmaya başladığında Batu tarafından durduruldu. Pis pis bakarak "Sen dur, yaparım ben." diyince adam da ellerini çekti. Batu pijamamı yukarı sıyırdığında doktor da elindeki jelle döndü bu sefer bana doğru. Sonunda zımbırtıyı karnımda gezdirerek monitöre bakmaya başladı. Çok geçmedense "Tahmin ettiğim gibi, korkulacak bir şey yok. Rahminiz büyüdüğü için bu ağrıyı yaşamanız gayet normal." dedi ve bir peçete yırtıp uzattı. Biz de derin birer nefes alırken doktor ayaklandı ve "Toparlanıp çıkabilirsiniz." diyerek yanımızdan ayrıldı. Ben de karnımı silip sedyeden doğruldum ve pijamamı düzelttim. Batu elimden tutup sedyeden indirdi beni. "İyi misin?" diye sorduğunda gülümseyip "Geçti." diye cevapladım. Derin bir nefes alıp verdi ve kapıya yöneldi. Çıkmadan da doktora "Sağ olun, iyi günler." demeyi ihmal etmemişti. Hastaneden de çıkıp arabaya yerleştiğimizde Batu'nun telefonu çalmaya başladı. Bluetooth'a takıp yanıtladı. Yiğit'in "Abem neredesin beya? Yatağın bile toplanmamış." demesiyle Batu gözlerini devirdi. "Sana ne oğlum? Siz niye geldiniz yine?" diye terslediğinde bu sefer sözü Denizalp devraldı. "Abi düğünün var bugün, yanında olmayacak mıyız? Hem saat zaten geç oldu, hazırlanman gerekirken nerdesin sen?" diyince Batu'nun yumuşadığını gördüm. "Yoldayım, geliyorum. Daha mekana geçmeye çok var zaten." diye yanıtladı Denizalp'i. Onlar da "Tamam." dediler ve telefonu kapattılar. Batu bana döndü ve "Demek sonunda evleniyoruz?" dedi. Ben de gülümseyip "Aynen." dedim. Siteye geldiğimizde önce beni eve bıraktı. Arabadan inerken "Beş buçukta sizdeyiz." demeyi de ihmal etmemişti. Ben de "Tamam." diyip kapıyı kapattım. O hala beklerken eve girdim. Kızlar da annemler de yoktu. Oyalanmadan odama çıktım. Bugün duş işim yoktu, dün halletmiştim. Üç buçukta kuaföre gidecektik ve o yüzden, çok vaktim de yoktu. Yatağımı toplayıp giyinme odasına geçtim. Her şey valizlere doldurulduğundan dolaplarım neredeyse boştu. Üstüme kolayca kot pantolonumu ve tozpembe kazağımı geçirdim. Ayağıma da yine pembeli mavili, boğazlı Nike spor ayakkabılarımı giydim. Odaya dönünce aynanın karşısında, dağılmış sarımı düzelttim. Sonra da telefonumu alıp aşağı indim. O sırada gelen mesajı mutfağa girerken açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Roman pour AdolescentsOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...