Yiğit'ten
Hastaneden çıktığımda Zeynep'i beklerken, depodaki adamlara Meriç'i oradan çıkarmamaların ve bunu kimseye söylememelerini emreden bir mesaj attım. Zeynep çıktığında onu eve bıraktım ve bir işim olduğunu söyleyerek geçiştirip soluğu depoda aldım. İçeri girdiğimde etraf temizleniş, bir tek Meriç'in cesedi duruyordu. Bir adamımız "Neden götürmemizi istemediniz?" diye sorduğunda Meriç'e doğru yürümeye devam ederken "Öldüğünden emin olmak istedim çünkü." diye yanıtladım. Yanına ulaştığım an bedenini tekmeledim. Arkamdan biri "Yiğit Bey adam ölü, farkında mısınız?" diyişiyle ona döndüm ve "Kısaca 'Mal mısın, ölü adama vuruyorsun?' desene." diye takılıp bir kahkaha attım. Sonra yeniden ciddileşip "Ulan yeğenimi öldürdü lan bu herif! Soğumuyor içim!" dedim sesimi yükselterek. Başlarını eğerek anladıklarını belirtmişlerdi. Ben de yeniden Meriç'e baktım. "Tamam, ölmüş olabilir ama onu gömüp bırakmayacağız. Leşini bile bulamasınlar. Depoyu yakıyoruz." dediğimde gözleri büyümüştü hepsinin. İçlerinden biri "Ama Batu Bey-" diye söze başladığında "Açıklamayı bana bırakın. Bir şey olmaz. Yakacağız diyorsam, yakacağız." diyerek araya girdim. Sonra da "Gidin, bana benzin bulun." diye ekledim. Çok geçmeden istediğim bidon elimdeydi. Kimseye bırakmadan depoya döktüm. En çok da Meriç'in üstüne... Boş bidonu da içeri atıp bir kibrit yaktım. İçimden geçen küfürlere rağmen sessiz kalıp kibriti cesedin üstüne attım ve adamlarla depodan çıktık. Arabaların yanına geçtiğimizde "Gidebilirsiniz." dedim. Sorarcasına "Siz?" dediklerinde ise sert bakışlarımı üstlerine dikip "Gidin." diye yineledim. Elleri mahkum uzaklaştılar. Bensem arabanın kaputuna yaslandım ve deponun yanışını seyrettim.
Sonunda depo yerle bir olmuştu. İşimi şansa bırakmadan etrafı turladığımda da şüpheli herhangi bir şeye rastlamamıştım. Ben de gönül rahatlığıyla eve gittim.
Batu'dan
Telefonumun melodisiyle uyandığımda Sıla da uyanmasın diye sesi kapatıp yavaşça yataktan kalktım ve odadan çıkıp aramayı yanıtladım. Karşıdan Kuzey "Abi, Meriç'i götürdüğümüz depoyu yakmışlar." dediğinde yüzümü avuçlayıp "Ne? Kim yapmış?" diye sıraladım soruları. Oflayıp "İşte orası karışık... Depodaki adamlar Yiğit'in adını verdiler." diye yanıtladı. "Bekle." diyip bahçeye çıktım. İşte o zaman "Sen ne dediğinin farkında mısın Kuzey?" diye sesimi yükseltebilmiştim. Kuzey de "Farkındayım!" diye bağırdığında sinirlerimizin gergin olduğunu fark ettim. "Tamam, neyse, haber ver o ikisine de. Barda buluşalım." dedikten sonra telefonu kapattım. Yerine, Elif'i aradım. Normalde matrak bir şekilde açtığı telefonu tedirgin bir sesle "Batu?" diyerek açtı. "Bir şey mi oldu?" diye de eklediğinde Sıla'nın odasına doğru ilerlerken "Hayır, sakin ol." dedim. Sonra da "Bizim, çeteyle buluşmamız lazım da Sıla'nın yanına gelebilir misin diyecektim?" diye ekledim. Bu, ona derin bir nefes aldırmıştı. "Ha... Tamam tamam, olur. Gelirim yani. Orda görüşürüz." diyip telefonu kapadı. Odaya geri girdiğimde Sıla'nın hala uyuduğunu görünce rahatlamıştım. Dikkatli bir şekilde yüzünü okşayıp bir kez de başından öptüm ve yandaki koltuğa oturdum. Karanlığa rağmen onu izlemeye başladım.
Çok geçmeden kapı yavaşça açılmıştı. Koridordan vuran ışık sayesinde, gelenin Elif olduğunu anladığımda ayaklanıp yanına gittim. Dışarı çıktığımızda da arkamdan kapıyı kapatıp döndüm ona. "Hoş geldin." dediğimde "Hoş bulduk. Uyuyor muydu?" dedi. Başımla onaylayıp "Fazla işimiz yok zaten. Uyanırsa merak etmesin diye çağırdım. Eğer uyanır da sorarsa 'Çeteyle çıktı.' dersin." dediğimde de "Tamam." diye onayladı. İçeri beraber girdik. Sıla'yı son kez öpüp Elif'e de "Görüşürüz." dedikten sonra odadan ve hastaneden çıktım. Hızlıca bara geçtim. Adamlardan biri kapımı açtığında teşekkür edip indim ve orada kalmasını söyleyip kapıya ilerledim. Birol'a kısaca selam verip "Bizimkiler geldi mi?" diye sorduğumda başıyla onayladı ve "Buyurun." diyerek içeriyi işaret etti. Ben de içeri girip direk çalışma odasına geçtim. "Hoş geldin." karşılamalarına "Hoş bulduk." diye karşılık vererek yerime geçtim. Kimse konuşmadan hafifçe öne kaykılıp direk olarak Yiğit'e baktım ve "Anlatmanı bekliyorum." dedim. Derin bir nefes aldı ve "Dayanamadım. O bizim canımızı çok yaktı, ben de onu yakmak istedim. Leşi bile kalmamalıydı, kalmadı da... Eğer bunun için kızacaksan, kız abi. İnan, kabulüm." dedi. Sonuna kadar kaşlarım havada onu dinlemiştim. Kuzey'le Denizalp'e baktığımda onlar da omuz silktiler. Anlaşılan, üçümüz de ona hak vermiştik. Yiğit'in bir tepki beklediği belliydi. Çok da uzatamadan istemsizce gülümsedim. Üstüne, "Eyvallah kardeşim!" dediğimde o da sırıttı. Denizalp ise "İyi yapmış da... Dumanlar filan görünmemiştir inşallah." diyerek yeniden ciddileşmemizi sağladı. Kuzey "Yani, depo şehir dışında... Kolay kolay gözükmez. Zaten Yiğit de beklemiş son ana kadar. Bir şey çıksa, o zaman çıkardı." dediğinde başımı da sallayarak "Haklı. Sonradan çıkarsa da hallederiz bir şekilde." diye onayladım. Sonra ayağa kalkıp "Eh, bunu da hallettiğimize göre... Ben, karımın yanına dönüyorum. Ha Kuzey, sen de gel benimle. Elif'i çağırmıştım yerime hastaneye, onu eve bırakırsın. Uğraşmasın bu saatte." diye ekledim. Hep beraber bardan çıktık. Birol'a da veda edip arabalara dağıldık.
Çok geçmeden hastanedeydim. Kuzey'le birlikte yukarı çıkıp odaya geldiğimizde Sıla hala uyuyordu, bu da beni rahatlatmıştı. Elif'i de alıp dışarı çıktığımızda "Kuzey seni almaya geldi." diye açıkladım. Başıyla onayladığında da "Sağ ol bu arada." diye ekledim. O da "Lafı olmaz eniştecim. Hadi, biz gidelim. Görüşürüz." dediğinde Kuzey'le de vedalaştım. Onlar gittiklerinde direk odaya girdim. Ceplerimi komodinin üstüne boşaltıp tekrar Sıla'nın yanına yattım. Ona nasıl sarılsam diye düşünürken kendiliğinden kollarını belime dolayıp başını da göğsüme yaslayarak bana sokuldu. Şaşırsam da sessizce kıkırdamadan edemedim. Ben de ona sarıldığımda "Telefonun çaldı, odadan çıkıp konuştun. Gitmen gerektiği için de Elif'i çağırmışsın. Bir süre beni izledin, sonra o gelince gittin. Kuzey'le döndün. Şimdi o ikisi gitti, sen de yanıma yatıyorsun. Her şeyden haberim var sevgilim." diye mırıldandı. Uyuduğunu düşündüğüm için daha çok şaşırmıştım. Şok içinde başımı eğip ona baktığımda bunu da hissetmiş gibi o da başını kaldırdı. "Hep sen mi bileceksin her şeyi? Bırak da yanımda olduğun zamanla olmadığın zamanı ayırt edebileyim." dediğinde sırıttım. "Sana bayılıyorum ben ya..." diye mırıldanıp dudaklarımızı birleştirdim. Tok bir sesle geri bıraktığımda başını tekrar göğsüme yaslayıp "Uykum var, uyuyalım." dedi. Ben de sustum ve uykuya bıraktım kendimi.
&
Düzenlenmiştir.
Yayın Tarihi: 27 Ağustos 2016
Düzenlenme Tarihi: 30.08.2020
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)
Teen FictionOnlar, birbirlerini biraz geç buldular. Kız, onu bekleyen hayatın farkında bile değildi. Erkek ise bu hayata doğmuştu ama kaçıyordu ondan. Başlarda her şey normaldi. İki liseli aşıklardı. Hikayelerinin adı klasikti: "Bir Aşk Hikayesi" Sonra ise her...