-54- Gece

214 5 0
                                    

Batu'dan

Çete erkekler olarak yanıma geldiğinde düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi açtım. Soruları üzerine evde olanları anlattığımda abarttığımı söylediler. Sıla'nın yanında olmam gerekirken bağırıp çağırmıştım. Haklı olduklarını biliyordum ama yapacak bir şey yoktu. Sözümü dinlemeliydi. Konuya tartışırken Kuzey'in telefonu çaldı. Cebinden çıkartıp ekrana baktı ve bize "Salih arıyor." diyip açtı. Salih'i dinledikten sonra "Hangi depo?" diye sorunca kaşlarım çatılmıştı. O da bana bakarak telefona "Tamam, geliyoruz." dedi ve kapattı. Sorgulayan bakışlarımı "Batu, Melih'i bulmuşlar." diye karşıladı. Aniden sırtımı arabadan çekip doğruldum ve "Neredeymiş?" diye sordum. Arabasını açarken "Bizim depolardan birine götürmüşler. Vakit kaybetmeyelim, binin hadi." dediğinde arabaya yerleştik ve Kuzey motoru çalıştırdı. Bahçeden çıkmadan adamların önünde durmasını söyledim. Durduğunda da camı açıp adamlara "Bana silah verin." diye emrettim. Kulübeden yedeklerden birini getirip verdiklerinde vakit kaybetmeden yola koyuldum.


Çok geçmeden bana yabancı gelmeyen deponun önünde durduk. Araba durur durmaz Kuzey'in el frenini çekmesini dahi beklemeden indim. Bizi gören adamlar anında ayağa kalkıp kapıyı açtılar. Depoya girdiğimizde Melih ve doktor yan yana sandalyelere bağlı oturuyorlardı. O hızla yanlarına gidip Melih'e sert bir yumruk geçirdim. Kahkaha atmaya başlamıştı psikopat! "Lan ne gülüyorsun?" diye bağırıp bir yumruk daha attım. Sonra art arda birkaç tane daha... Sonunda nefes nefese kalıp durdum ve nefretle bakmaya başladım suratına. O da artık kesilmeye yüz tutmuş nefesleri arasından "Niye durdun Batu? Bu kadar mı gücün? Tükendin mi hemen?" dedi. Ben de hızla bir yumruk daha geçirdim. Arkadan Denizalp "Geri zekalısın sen, Melih! Birazdan öleceksin, hala kafa tutuyorsun." diyince gülüp "Mal çünkü. Kime bulaştığının farkında değil." dedim. Bu, Melih'i daha da eğlendirmişti. Yiğit "Yeter ulan, ne sırıtıyorsun?" diye bağırınca yine kahkaha attı. Gözlerimin içine bakıp "Beni öldürsen ne olacak ki? Ben senin bebeğini öldürdüm." diye tısladı. Cinlerim iyice tepeme çıkınca art arda, sağlı sollu yumruk atmaya başladım. Suratı dağılmıştı artık. Tekrar durduğumda gözüm doktora takıldı. İşte o, korkuyla bakıyordu bana. Ona da en tehlikeli bakışlarımı attım ve yumruğumu geçirdim. "Sen nasıl yaptın lan bunu? Sen nasıl bir pezevenksin? O kız sana yalvardı lan, yalvardı! Alma bebeğimi, diye yalvardı! Hiç mi vicdan yok sende lan? Hiç mi yok?" diye bağırarak yumruk atmaya devam ettim. Melih "Ona niye kızıyorsun ki? Yazık, emir kulu o." diye araya girince belimden silahımı çıkartıp ona döndüm. Namlunun ucunu alnına dayayınca "Ow!" diyip bir kahkaha daha attı. Bu sefer takmadım. "Son sözlerini duyalım." dediğimde gülümseyip "Beni öldürürsen gerçeği öğrenemezsin." dedi. Egosu hala yıkılmadığı için gerçekten tebrik ediyordum kendisini. Kuzey "Batu, doktor bir şey diyecek sanki." diyince Melih'le bakışmayı bırakıp doktora döndüm. Silahı ona doğrulttum ve "Söyle, ne var?" dedim. Korkuyla bir bana bir silaha bakıyordu. Emniyeti açıp "Söyle yoksa öbür tarafı boylayacaksın." diye üstelediğimde Melih "Sakın! Zaten yaptığın boku yumurtlama diye seni ben öldürecekken adamlar geldi. Şimdi söylersen de onlar öldürecekler, boşuna uğraşma." diye atladı. Bu sefer "Kes sesini!" diyerek ona döndüm ve bacağına ateş ettim. "Ah!" diye bağırsa da dik duruşundan ödün vermedi. Tekrar doktora döndüm. "Hadi, sıkıldım." dediğimde Melih, silah ve benim aramda bakışlarını dolaştırdı. En sonunda, tek nefeste "Bebeği almadım." dedi. Şaşkınca "Ne?" derken çete de bana katıldılar. Doktor "Melih Bey'e de aldığımı söyledim ama yalandı, almadım bebeğinizi. Hani vicdanımı sorgulamıştınız ya, buyurun size vicdan. Almadım bebeği." diye açıkladı. İstemsizce gülümsemeye başlamıştım. Çeteden de bir "Oh!" sesi duyulmuştu. Melih ağzının içinden "Geri zekalı!" diye söylendiğinde gülümseyerek ona döndüm. Bu sefer somurtan oydu. Silahı ona doğrulttum ve "Haberi de aldığıma göre seni büyük bir zevkle öldürebilirim." dedim. Melih'in son sözü de "Yapma Batu. Pişman olursun!" oldu. Gülümsememi genişletip "Hiç sanmıyorum." diye mırıldandım ve elimi tetiğe bastırmaya başladım. Tam silah patlayacakken "Batu!" diye bağıran sesle durdum. Arkamı döndüğümde babamla karşılaşınca kaşlarım çatılmıştı. "Baba?" dediğim sırada yanıma gelmişti. Elimden silahı almaya çalıştığında "Hayırdır?" diyerek geri çekildim. Sinirli bakışlarıyla "Ne yapıyorsun sen? Adam mı öldüreceksin? Hem de Melih'i?" diye bağırdı. Histerik bir kahkaha atıp "Bebeğimi almaya kalktı. Karım iki gündür perişan halde! Ne bekliyorsun?" diye adeta tısladım. Duruşunu bozmayıp "Sonuçta bebek yaşıyor. Gider karına da verirsin haberi, düzelirsiniz. Melih'i öldüremezsin." dedi. Onu takmayıp "Saçmalama." diyerek arkamı döndüm. Silahı Melih'e doğrultup vakit kaybetmeden tetiğe bastım ama babam kolumu yakalayıp yukarı kaldırdığı için kurşun ona isabet etmemişti. Babam bu hareketin üstüne bir de silahı alınca sinirle "Ne bok yediğini sanıyorsun sen?" diye bağırarak ona baktım. Sakince "Onu öldürmene izin veremezdim." diyince "Neden lan, neden?" diye bağırmaya devam ederek üstüne yürüdüm. Cevap alamadan depoyu telefon melodim doldurdu. Cebimden çıkartıp ekrana baktığımda "Hatunum; arıyor..." yazmasıyla "Ne haliniz varsa görün! Bize bulaşmayın yeter!" diyip depodan çıktım. Hemen aramayı yanıtlayıp sevgilimin heyecanla "Batu!" diye şakımasını duyduğumda gülümsemiştim. Ben de "Güzelim?" diye karşılık verdiğimde "Neredesin?" diye sordu. O sırada çete de yanıma gelmiş, arabaya binmiştik. "Yoldayım sevgilim, geliyorum." diye cevapladım karımı. O da "Tamam, çabuk ol. Sana bir şey söylemem lazım!" dedi. "Benim de... Görüşürüz evde." dediğimde telefonu kapattık. Rahat bir nefes almıştım. Bebeğimiz bizimleydi, üstüne Sıla'nın sesi eski sıcaklığına kavuşmuştu.

THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin