-18- "Merhaba Bodrum!"

185 5 0
                                    

Okullar biteli iki hafta oldu. Bodrum maceramıza kaldı üç gün. Geçtiğimiz hafta Mete ve Cenk'siz ilk haftamızdı. Dikkat ettim de sayımız giderek azalıyor. Önceden on dört kişiydik, şimdiyse on... Mete ve Cenk Bodrum'a gelmeyeceklerini kesin bir dille ifade ettiler. Ben de oteli arayıp odalarını iptal ettim. Uçak biletleriyse yandı.

Geçen haftalarda grupla sadece dört kere buluştuk. Onun dışında biz genelde Elif, Batu, ben takıldık. Aynı sitede olmamızın büyük etkisi var tabi. Arada sırada Kuzey de katıldı aramıza ama dediğim gibi grubun geri kalanıyla telefondan konuşmak veya mesajlaşmak dışında çok görüşmedik.

Çarşamba sabah on birde uçakta olacağız. Kalkmamız gereken saat ise sekiz. Tabi grubumuz biraz uykucu olduğu için bu saat pek de bize göre değil ama ne yapalım bir gün katlanacağız artık.

*******

"Sabah sabah neden çalıyor bu telefon ya?"

Yatakta doğrulup komodine uzanırken tam olarak söylediğim şeydi bu. Telefonumu elime aldığımda çalma nedeninin alarm olduğunu gördüm ve aklıma gelen şeyle gözlerimi büyüttüm.

"Üç saat sonra uçaktayız!"

Alarmı kapatıp telefonu komodinin üstüne koydum. Ayağıma pandiflerimi yarım yamalak geçirdikten sonra odadan çıktım ve banyoya koştum. Neyse ki sadece tuvalet işim vardı. Banyomu dün yapmıştım. İşimi halledip elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve odama geri döndüm. Valizlerimi de dünden hazırladığım için tek işim giyinmekti. Tek saçmalık kıyafetlerimi hazırlamamış olmamdı. Gardırobumun başına geçip kapaklarını açtım. Askıların yarısından çoğu valizde olduğu için bir şeyler bulmak çok zor olmadı. Sabah serin olabileceği için taytı andıran siyah eşofmanımı, üstüne de beyaz kısa kollu tişörtümü çıkardım. Giyindikten sonra siyah-beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim ve aynanın karşısına geçip saçlarımı siyah tokayla atkuyruğu yaptım. Tuvalet masasının, çoğu küçük bavuluma aktarılmış olan çekmecesinde kalan siyah güneş gözlüklerimi ve beyaz saatimi çıkarıp gözlüğü kafama, saati de koluma yerleştirdim. Küçük siyah çantamı askıdan aldım. İçine kulaklığımı ve cüzdanımı koydum. Telefonumu da içine koymak için elime aldığımda çalmaya başladı.

Arayan; Öküzüm...

Sıla: Aşkım?

Batu: Aşkım.

Sıla: Efendim?

Batu: Ne yapıyorsun?

Sıla: Hazırlanıyorum. Sen?

Batu: Ben de hazırlanıyorum.

Sıla: Neden aradın?

Batu: Sesini özledim...

Sıla: Zaten en fazla yarım saat sonra duyacaktın.

Batu: O kadar beklemek istemedim.

Sıla: Tamam o zaman, duyduğuna göre kapatabiliriz değil mi artık? Çünkü hazırlanmam lazım. Daha kahvaltı edeceğim.

Batu: Tamam. Görüşürüz o zaman, öpüyorum seni.

Sıla: Görüşürüz hayatım, ben de öptüm.

Telefonu kapatınca çantama koydum ve fermuarını kapadım. Çanta da hazır olduğuna göre mutfağa inebiliriz! Odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Güzel kokular gelmeye başlamıştı. Aşağıya indiğimde ilk önce çantamı kapının önündeki bavulların yanına bıraktım. Sonra mutfağa girdim. Babam masada oturmuş gazete okurken annem de omletle meşguldü. Babamın yanağına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra masadaki salatalıklardan ağzıma attım ve annemin yanağını da aynı şekilde öptüm. Yerime oturup "Günaydın!" diye şakıdım. Onlar da gülümseyerek "Günaydın kızım." diye karşılık verdiler. Annem tavadaki omletten tabaklara doldururken "Eee hazır mısın bakalım?" diye sordu. Tavayı bırakıp yerine oturduğunda omletime yumulurken bir yandan da "Hiç olmadığım kadar." diye yanıtladım.

THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin