8. Bölüm: Minik Kedi.

25 3 0
                                    

(Almila'nın Anlatımıyla)

Sonunda ilk haftamız bitmişti. Hafta sonu hızlı geçecek gibiydi. Uyanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra oturmuş ders çalışıyorduk. Daha doğrusu Aslı anlatıyordu, biz dinliyorduk.

"Ya bu nasıl bir konu! Hay başlayacağım şimdi radyanına, sinüsüne, kosinüsüne! Ah matematik... Neden böyle yapıyorsun güzelim? Gayet güzel bir derssin oysa..." Asya'nın isyanı sayesinde odaklanmamı kaybetmiştim.

Aslı ile ona boş bakışlar atarken, "Bari ara verdikten sonra söylenseydin be kuzum... Neyse, ben bir markete gideceğim kızlar. Birkaç eksiğimiz var. İstediğiniz bir şey var mı?" dedim.

Aslı başını iki yana sallarken sevgili Asya tabii ki tahmin ettiğim üzere, "Bana hayrına bir çikolata alabilir misin benim Bulunmaz Hint Kumaşı'm?" dedi.

Aslı büyük bir kahkaha atarken ben de kıkırdadım. Hazırlanıp dışarı çıktığımda harika, ılık bir hava karşıladı beni. Yavaş yavaş, huzurla yürüyordum İzmir sokaklarında...

Derken bir kaç adım ötemde duran çıkmaz sokaktan acı dolu bir miyavlama duydum. Korkuyla adımlarımı hızlandırıp sokağa baktığımda yüzü kapalı bir adam elindeki sopayla bir şeye vuruyordu. Önünde çöp kutusu olduğu için vurduğu şeyi görememiştim. Tekrar vurduğunda yine aynı acı miyavlamayı duyunca kan beynime sıçradı! Kediye şiddet uyguluyordu... Hızla onların olduğu tarafa koştum.

Adam beni fark ettiğinde sopayı bir kenara fırlatıp kaçmaya çalıştı. Çalıştı, çünkü kaçamadı... Sırtına atlayıp vura vura yere düşürdüm. Bir yandan da öfkeyle bağırıyordum.

"Seni adi herif! Utanmıyor musun lan Allah'n sessiz kuşuna böyle vurmaya! Bir de yüzünü kapatıyor!" Adam acı içinde inlerken bileklerini sımsıkı tutuyordum. Sokaktan geçen insanlar da boş boş bakıyordu. Ne bakıyorsunuz yardım etsenize! En sonunda şükür ki bir kadın koşarak yanımıza geldi.

"Abla, hemen polisi ara!" dedim telaşla. Kadın dediğimi yapıp polisi aradı. Şükür ki polis merkezi bize yakındı. Polisler gelene kadar adam kaçmasın diye ellerimi kelepçe görevi olarak kullandım. Sonunda biricik idollerim gelince ellerimi adamın bileklerinden çektim.

"Sizin de ifadenizi almalıyız. Bizimle karakola kadar gelmelisiniz." dedi orta yaşlı polis memuru. O an aklıma kedi geldi. Onu bırakıp gidemezdim...

"Dövdüğü kediyi burada bırakamam." dedim hüzünle.

"Giderken veterinere bırakırız." dedi diğerinden biraz daha yaşlı olan memur. Başımı sallayıp kedinin olduğu yere gittim. Yerde yatıyordu. Ona doğru eğildiğimde korkuyla miyavladı. "Şşş... Korkma, sana zarar vermeyeceğim." dedim dolu gözlerimle. Onu ürkütmeden, canını yakmamaya çalışarak kucağıma aldım. Bir Amerikan kedisiydi... Siyah çizgili gri-beyaz kirlenmiş tüyleriyle öyle masum görünüyordu ki... Ama çok kötü durumdaydı. Zar zor nefes alıyordu. Kirlenmiş tüylerinde ve sol ön partisinde kan lekeleri vardı ve bir gözü iltihap kapmıştı. Daha fazla oyalanmayıp polislerin yanına gittim.

"Gidebiliriz..."

Yolda giderken kucağımdaki minik kediye bakıyordum. Eğer kollarımda ölürse çok üzülürdüm. Hayvanları çok severdim. "Ne olur dayan miniğim... Daha çok küçüksün. Eğer yaşarsan söz veriyorum, en iyi şartlar altında bakacağım sana..." diye fısıldadım. Veteriner kliniğine geldiğimizde orta yaşlı polis memuru kediyi elimden aldı ve kliniğe bırakıp geldi. Merkeze ulaştıktan sonra hızlıca ifademizi aldılar ve beni bıraktılar. İlk yapmam gereken veterinere gitmek oldu.

Kediyi ameliyata almışlardı. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Ya ona bir şey olursa... Veteriner sonunda çıktığında umutla yüzüne baktım. Ne olur yaşamış olsun.

Altı KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin