55. Bölüm: Kalp Ağrısı.

6 1 9
                                    

(Aslı'nın Anlatımıyla)

Güven bir ilişkideki en temel duygudur, bilirsiniz. Güven olmazsa o ilişki sekteye uğrar, kısa sürede biter. Bizim ilişkimiz de böyle yıkıldı işte. Emre'ye olan güvenim sorgulamayacağım kadar fazlayken en beklemediğim anda öyle bir yerle yeksan oldu ki, hâlâ gördüklerimin etkisinden çıkamıyordum. Hayatımda beni en çok yıkan olay babamın ölümü olmuştu, ondan sonraysa kesinlikle bu geliyordu.

Hayatımda hiç bu kadar ani ve yoğun bir acı çektiğimi hatırlamıyordum. Acının ana kaynağı kalbimdi, kalbimden damarlarıma doğru bütün vücuduma yayılıyordu bu keskin acı. Öyle ki Emre'nin yanından ayrıldıktan sonra eve ulaştığım an dış kapıyı kapatmamla sırtımı kapıya yaslayıp kalçamın üzerine yığılmam bir oldu.

Kaç dakika öyle hareketsiz kaldım bilmiyordum. Ama bir şekilde kendime gelip ayağa kalktığımda başım çok ağrıyordu. Çünkü kafamın içinde biriken bütün duygular karmakarışıktı. Öfke, nefret, hüzün... Pozitif olan duygular harici bütün hisler içimde fokur fokur kaynıyordu.

En çok hangi duygunun ağır bastığını sorarsanız... En çok acı çekiyordum. Ve acı çekmekten her insan gibi nefret ederdim. Ama bu nefretimin sebebi birçok insanda olduğu gibi acının canımı yakması değildi.

Ben acı çektiğim zaman aptallaşırdım.

Evet, doğru duydunuz. Aptallaşırdım. Normal şartlarda asla yapmayacağım, saçma bulduğum ne varsa yapardım. Mesela babamın vefatında günlerce uykusuz kaldığım olmuştu. Oysaki ben uyku düzenime her zaman dikkat eden bir insan olmuştum. Asla planladığım saatten daha fazla veya daha az uyumazdım.

Şimdiyse içimde oluşan acı hüznümü geride bırakmamı sağlamış, ancak öfkemin tetiklenmesine sebep olmuştu. Şu an saçma veya mantıklı, herhangi bir şekilde bu öfkemi yenmek istiyordum. Her yanı yakıp yıkmak, yıktığım yerlerden derleyip toplamak ve tekrar yıkmak istiyordum. Emre'nin ihaneti bütün dengemi bozmuştu.

Ellerime baktım. Öfkeden titriyordu. Başımı kaldırıp hızlı adımlarla odama daldım. Emre'yle ilgili ne kadar anım varsa hepsini paramparça etmek istiyordum. Ama şu an için dinlemeyeceğim diğer yanım bunu yapmamamı söylüyordu.

Çalışma masamdaki çerçeveye ilişti alev alev yanan gözlerim. Nefretimi kusacağım kurbanımı bulmuştum. Hızla onu elime alıp içinde taşıdığı fotoğrafa baktım. Bana ihanet eden sevgilim kolunu omzuma atmış, kameraya gülümsüyordu. Ben de yanında başına geleceklerden habersiz, kaygısızca bakmıştım kameraya.

Çerçeveyi o kadar çok sıktım ki aynı ellerim gibi o da titremeye başladı. En sonunda öyle bir hızla yere fırlattım ki çerçeveyi, sanki içimde kaynayan öfkenin sebebi oymuş gibi...

Çerçeve bir sürü parçaya ayrılıp kırıldı. Ne yaptığımı bilmez şekilde yere çöktüm. Sol elime bir cam parçası aldım. Onu da çerçeveye yaptığım gibi elimde sıktım. Tabii bu sefer camın kırık kenarları avucumu çizince canım yandı, avucumdan yere kan damlamaya başladı. Delicesine sıktığım ve fiziksel acı çekmeme sebep olan büyük cam parçasının sivri köşesi sağ bileğime gitti. Acımasızca çizikler attım bileğime, içimi kavuran acıyı kan yoluyla dışarı atabileceğimi sandım kendimce.

Ancak yanıldım. Bu yaptığım yalnızca daha çok acı çekmeme sebep oldu. Daha fazla dayanamadım, ağlamaya başladım. Hayır hayır, elim ve bileğim acıdığı için değildi bu gözyaşları; içimdeki bu sonsuzmuş gibi gelen acı dinmediği için ağlıyordum. Ağlıyordum, ağlıyordum. Ama hiçbir işe yaramıyordu.

"Allah kahretsin!" diye var gücümle bağırarak yere fırlattım elimdeki kanlı cam parçasını. Ne yapacaktım şimdi, ne yapmalıydım?

Sorumu yanıtlayan, cebimde çalmaya başlayan telefonum oldu. Temiz olan sağ elimle telefonumu çıkarıp arayana baktım. Almila arıyordu. Kardeşlerim o an aklıma geldi.

Altı KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin