21-Huzur

413 84 228
                                    

Bölüm Şarkısı:Madrigal Seni Dert Etmeler

*Yukarıda ki şarkıyı dinleyerek bölümü okumanız tavsiye ediliyor.*
------------------------------------------------------------

Hayatımda ilk kez bayıldım. İlk kez bu kadar çok korkuyu derinlerine kadar yaşadım. Ve ilk kez ömrüm boyunca bu kadar çok koştum.

Bütün bunları kıyametten farksız bir günde gerçekleştirdim. O kadar çok ağlayıp titremiştim ki korkudan kalp krizi geçirip ölmeyi beklemiştim. Evet, o an öleceğime inandım. O kadar çok korkmuştum ki ilk kez ölümü bu kadar çok kendime yakın hissetmiştim. Ölümle burun buruna gelmiştim ve kılpayı ölümden kurtulmuştum.

Hâlâ nasıl yaşadığımı merak ediyordum. Fakat bundan çok merak ettiğim şey ise uçurumun orda koşuştururken bayıldıktan sonra neler olduğuydu...
-

Bacağımda ki ağrı ile gözlerimi açtığım da etrafımı boğuk bir şekilde görüyordum. Hiçbir şeyi tam olarak göremediğim de gözlerimi defalarca kez kırpıştırıp açtığım an bulunduğum ortamı tek tek incelemeye başladım. Bir evdeydim. Evet, bir evde. Fakat bir ev en fazla ne kadar eski ve harabe içerisinde görünebilirse o kadar kötüydü. Bulunduğum oda bile bu kadar kötüyse evin diğer odalarını tahmin bile edemiyordum. Duvarlar gri renkteydi. Fakat bunun ötesinde ise duvarlar boydan boya çatlak ve bomboştu. Önümde ki duvarın sol kenarında tahtadan kahverengi bir kapı vardı. Kapının bazı tahtaları fazlasıyla zarar görmüştü ki çizikler vardı. Kapının hemen yanında ki sol duvarda ise camları kirlenmiş bir pencere vardı ve perdesi yoktu. Yattığım yerde ayaklarımın baktığı yerin duvar kenarında ise turuncu bir koltuk vardı. Duvarlar kadar yıpranmış ve toz içersindeydi. Bunların dışında da yatağımın sol tarafında bir küçük masa, onun üstünde ise su şişesi, çalar saat ve bir kaç yıpranmış kitap vardı. Bu kadardı. Koca odada bulunan tek şey büyük eski bir koltuk, yatmış olduğum yatak ve gereksiz küçük eşyalardı. Fakat önemli olan şey yatmış olduğum yataktı. Yatak o kadar güçsüzdi ki sadece nefes alıp verdiğimde bile ayakları kulakları rahatsız edecek bir şekilde gıcırdıyordu. Aslında bunlardan ibaret sandığım odada bir anda yanı başımda birinin derin bir nefes aldığını işittiğim de gözlerimi odadan çekip nefesin sahibine döndüm.

Yattığım yatağın hemen yanında eski bir sandalyenin üstünde iri bir bedenle oturan bir kişi vardı. Üstünde koyu yeşil boğazlı bir kazak, altında ise açık kahverengi kot bir pantolon vardı. Üstünde kampa ilk geldiğimiz günden sonra asla siyah bir renk görmediğim kişi şimdi yine siyahtan tamamen uzak renklere bürünmüş bir şekilde göğsümün hizasında duran bir sandalyede oturuyordu. Mavi gözlerini ise benim gözlerime kenetlemişti fakat göz göze geldiğimiz an gözlerinde ki anlam hemen toz oldu. Fakat biliyordum ki bu mavi gözlerin sahibi bana ilk kez şefkatle bakmıştı.

Gözlerinde ki şefkatin yerini endişe alırken sandalyesini bana doğru yaklaştırdı ve "İyi misin?" diye sordu.

Yattığım yerden yavaşça doğrulduğumda "İyiyim." diye mırıldandım. Cümlemi gıcırdayan yatakta eşlik etti.

"Hep iyi ol." dedi kendinden emin bir ses ile. Gözlerini ise benden ayırmıyordu.

Fakat gözlerinde bana bakmış olduğu anlam beni şaşırtmaya yetmişti. Bana saklamaya çalıştığı bir şefkat ile bakıyordu.

"Kaç saattir uyuyorum?" diye sorduğumda elimi başımın arkasına götürüp sıvazladım. Başım biraz ağrıyordu.

Ayaz derin bir nefes alırken "Tam bir gündür." dedi.

Söylediği şey ile başımın arkasında duran elim dondu. Ardından kaşlarım benden kontrolsüzce havaya kalkarken "Ne, bir gündür mü? Bu nasıl olabilir? Bana ne oldu?" diye inanamayarak tüm soruları tek nefeste Ayaz'a yönelttim.

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin