İnsanlar canlıların en acımasızıydı. Karşılarında ki hiçbir şeyi önemsemeden davranırlardı. Tek düşündükleri şey kendileriydi. Bu davranışları sadece insanlarla da kalmazdı. Diğer canlılara da acımasızlardı. Hayvanlar ve bitkilerde insanlardan çok ağır şeyler görüp yaşamıştı. Ama hiçbir zaman insanoğluna karşı bir direniş gerçekleştirememişlerdi ve buna boyun eğip kaderine razı olmak zorunda kalmışlardı. İnsanların yanında diğer canlılar bir melekti. İnsanlar ise diğer canlıların gözünde bir şeytandı.
🌙
Cebimden saate bakmak için telefonu çıkardığımda saatin 22.01 olduğunu gördüm. Gökyüzü tamamen kararmıştı ve gece de mahsur kalmıştık. Birkaç dakika önce Büşra'yı kulübeye girip Sefa'ya teslim etmiştim. Sefa, Büşra'yı ağlarken gördüğü gibi panikle tutmuştu ve sarılmıştı. Onu bağrına basmıştı. Sefa'dan önce ise kulübenin dışında Büşra'ya sımsıkı sarılmıştım. Büşra'da bana karşılık vermişti ve sessizce ağlamıştı. Onu teselli etmek için elimden geleni yapmıştım. Büşra ise Sefa'nın yanına gitmek istediğini söylediğinde inkar etmeden hemen Sefa'nın yanına götürmüştüm. Büşra onun yanında iyi hissedecekti ve onu sığınmayı tercih etmişti.
Büşra'nın yaşadıkları herkesin kaldırabileceği şeyler değildi. Daha hayatın başındayken insanlar ona düşman kesilip hayatını zindan etmişlerdi. Oysaki o küçücük ve zararsız bir kızdan ibaretti. Sessizliği ve güçsüzlüğü yüzünden insanlar kendi egolarını tatmin etmek için onu avı olarak tercih etmişlerdi. Zorbalığa ve dışlanmaya maruz kalmıştı. Üstelik bunları yaşarken sadece beş yaşındaydı. O yaşadığı şeyler her geçen yaşında onu daha küçücük ve korkak kılmıştı. Harap olmuştu. Sanki artık yiyeceği son darbe de paramparçaya ayrılacaktı. Dermanı kalmamıştı. Bu o güzel bitik yüzünden okunuyordu. Onun adına fazlasıyla üzülüyordum. Onu yanımda tutup bir abla edasıyla korumak istiyordum. Son darbeyi de Sefa'lardan yemesini istemiyordum.
Büşra ve Sefa'yı yalnız bırakmak için yanlarından ayrıldığımda Barış'ların yanına gittim ve Barış ile Görkem'in ortasına oturduğumda hepsi bana merakla bakıyordu. "Büşra'ya ne oldu? Neden ağlıyor?" diye sordu Zeynep. "Geçmişinde yaşadığı kötü şeyleri anlattı. Anlattıkları ona ağır gelince kendini tutamadı." Kısaca yanıtlamak zorundaydım. Büşra'nın geçmişini Büşra'ya sormadan kimseye anlatamazdım. Onlar da bunu anlamış olmalıydı ki bu konu hakkında başka bir soru sormadılar.
Ve dakikalarca kimse sesini çıkarmadı. Birkaç kişi uyudu uyuyacak gibiydi. Benim de onlardan farksız olduğum ve ailemi düşündüğüm sırada "Gençler herkes ortaya daire şeklinde oturup toplansın bakayım." dedi Orkun hoca birden. Herkes birbirine baktı ve birkaç saniye sonra itiraz etmeden ne yapacağımızı bilmeden ayaklanıp Orkun hocanın olduğu yere doğru yürüdük. Kim bilir şimdi bizi ne bekliyordu?
Karşıma İlsu'lar oturdu. Ben de yavaşça oturduğumda bir yanıma Emir, diğer yanıma da Barış geçti. Barış'ın diğer yanına da Görkem geçtiğinde Görkem'in yanına da Zeynep oturdu. Ayaz ise bir şeyler mırıldanarak Emir'in yanına oturdu. Tahmin etmesi zor olmasa da küfür ettiği apaçık ortadaydı.
Herkes oturunca Orkun hoca da Pelin'le Ayaz'ın arasına oturdu. Ellerini göğsünün önünde birleştirdi ve bize gülümsedi. "Birkaç gündür beraberiz ve kendimizi tam olarak anlatıp, tanışamadık. Şimdi herkes kendini ve hayat hikayesini kısaca anlatsın. Tanışalım."
"Çok erken oldu sanki ya." dedi Arda. İlsu ve Sefa kıkırdadığında onlara göz devirdim. Kaba davranarak komik olduklarını zannediyorlardı. Ama asla öyle değillerdi ve birinin ağzını açıp bir şeyler söylemesini beklediğim sırada hiç beklemediğim bir kişiden cevap geldi. "Bu kadar geç kaldığımızı düşünüyorsan önceden söyleseydin de erkenden tanışsaydık o zaman." dedi Orkun hoca bir kaşını havaya kaldırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
Acción"Buradan ikimizin bedeni sağ çıkamayabilir ama sen ikimizin kalbini yaşatıyor olacaksın." Bir yaz kampına eğlenmek için giden yüzlerce genç. Orman da hepsi on beşer gruplara dağılmış. Fakat başlarına geleceklerden hiçbirinin haberi yok. Bir istila...