O gecenin başlangıcında hepimizin kulağını İstilacı'nın gökyüzünden gelen paslı sesi doldurmuştu. Herkes duyduğu şeyle korkuyla çaresiz bir şekilde etrafına dilini yutmuş gibi saniyeler boyunca baktı. Herkesin aklında bin bir farklı kıyamet senaryosu geçiyordu. Fakat hiç kimse kıyametin kendi içimiz de olacağını bilmiyordu. Düşmanımız gökyüzünde veya su da değildi. Karadaydı. Bizimle aynı oksijeni soluyordu ve hemen yanıbaşımızdaydı. Biz sadece her şeyden habersizdik. Saflığımız yüzünden kendi kıymetimizi ortaya çıkarmıştık. Biz kıyamete doğru ilk adımımızı atmıştık ve bundan geri dönüş yolumuz yoktu.
-Saniyeler birbirini götürmeye devam etti. Hepimiz gökyüzüne baktık düşmanımızı görme umuduyla. Oysaki görsek bile hiçbir şey değişmeyecekti. Biz düşmanımız için küçük bir karıncadan farksızdık. Bir o kadar zavallı, bir o kadar da korunmasızdık.
Ta ki gökyüzüne doğru çevirmiş olduğumuz başlarımızı bir anda fırtınadan farksız derece de olan rüzgarın ormanın içerisini saniyeler içerisinde almasıyla son buldu. Rüzgar adeta bir hortum gibiydi ve önüne gelen ne varsa onu olduğu yerden alıp fırlatacak cinsttendi. Bu rüzgar hiçbir rüzgara benzemiyordu. Bir o kadar soğuk, bir o kadar da keskin, sesli ve hızlıydı. Karşı koymak ise imkansızdı. Vücudumuzu saniyeler içerisinde buzdan farksız hale getirmişti. Ve o an anladım ki İstilacılar bize rüzgarla savaş açıyordu.
Hepimiz başımızı gökyüzünden çekip birbirimize çevirdiğimiz de gözlerimiz birbirimizle buluştu. Benim gözlerim ilk olarak birbirlerinin koluna giren ve birbirlerine bir şeyler fısıldayarak konuşan Pelin ile Sefa oldu. Yüzlerinde gerginliğin yanı sıra daha önce görmediğim yabancı bir ifade vardı. Gözlerinde ki anlamlar bizden fazlasıyla uzaktı.
"Derhal ateş yakmamız gerek yoksa İstilacılar yüzünden değil soğuktan donup öleceğiz!" diye bağırdı Ayaz sesini rüzgara inatla karşı koymaya çalışıp bağırarak.
O an bakışlarımı ona çevirdiğimde ormanın içerisinde ki derinliklere telaşla baktığını gördüm ve bu durumun gerçekten tahmin ettiğimden de kötü olduğunu anladım.
"Ayaz haklı. Herkes ikişer gruplara ayrılsın ve ormanın içerisinde ne kadar dal toplayabiliyorsak toplayalım." Barış Ayaz'a katıldığını gösterdi.
Ayaz bakışlarını ormanın içerisinden çekip bize döndüğünde gözleri benimle buluştu. Mavi gözleri adeta buz tutmuştu ve net bir şekilde görülen endişeye şahit olmuştum.
Fakat bu bakışma sadece üç saniye sürdü. Üç saniyenin sonunda Ayaz bakışlarını benden çekti ve diğerlerine kısa bakışlar attı. Rüzgar ise aramıza sanki büyük duvarlar örmüştü ve bu fırtınayı anımsatan uğultulu sesle iletişime geçmek imkansız bir hale gelmişti. Rüzgarın uğultulu sesleri kulaklarımızı dolduruyordu. Bu yetmezmiş gibi birde vücudumuzu fırlatmak istercesine hızla gücünü bize vuruyordu. Ayakta hareket etmeden durmak zorlamaya başlamıştı. Dengemizi kaybedecek hale gelmiştik.
"Herkes topladığı dalları çadırların olduğu yere getirsin. Fazla uzaklaşmayın. Beş dakika olmadan hemen gelin. Zamanımız kısıtlı." dedi Emir sesini bize duyurmak için elinden geleni yaparak.Ve o an bakışlarımı siyahlara bürünen Emir'e çevirdiğimde kahverengi gözleriyle gözlerim buluştu. Gözlerinde Ayaz'ınkinden kat ve kat daha fazla olan endişe vardı. Bu endişe o kadar büyüktü ki sanki arkasında bambaşka sebepler yatıyordu. Bunu o an sormak istemiştim fakat hiç sırası değildi. Şuan tek mesele yaşamaktı. Başka hiçbir şey bunun önceliğinde değildi.
"Pelin ve Sefa, siz ileriye doğru gidin." Ayaz parmağıyla ikisini işaret ederken başıyla karşımızda ki sık ağaçların olduğu ormanlığı gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
Action"Buradan ikimizin bedeni sağ çıkamayabilir ama sen ikimizin kalbini yaşatıyor olacaksın." Bir yaz kampına eğlenmek için giden yüzlerce genç. Orman da hepsi on beşer gruplara dağılmış. Fakat başlarına geleceklerden hiçbirinin haberi yok. Bir istila...