34-Yabancılaşmak

235 14 89
                                    

*Deneylerin bitmesinden bir ay sonra yazarın anlatımıyla*

Boğuk ve kasvetli bir odanın içerisi adeta buz kesilmişti. Dünyada ki tüm beyaz ışıklar adeta bir araya gelmişti ve tavan da sayısızca asılı olan floresanlar gözü kör edecek kadar rahatsız ediciydi. Floresanların çıkardığı tiz sesten başka hiçbir ses yoktu ve bu kocaman işkence dolu odaya ayrı bir ıstırap katıyordu. Odanın tam ortasında ise metal bir sedye vardı ve bitap düşmüş bir kız da üzerinde gözlerini kapatmamakla ve düşmanı bildiği kişilere karşı güçsüz durmamakla uğraşıyordu. Her ne kadar içinde büyük bir korku ve kederin düğümleri birleşmiş olsa da bunu kendi içinde tutup düşmanlarına zayıf görünmemek için elinden geleni yapıyordu. Ancak her geçen saniye kendinden emin bu direnişin kuvveti azalıyordu. Daha yaklaşık iki üç hafta öncesine kadar sedyenin üzerinde kelepçeleri adeta kırıp atmak istercesine çığlıklar atıp çırpınırken bunun bir işe yaramadığını ve kendini aciz göstermek -bunun onları tatmin etmesini- istemediği için vazgeçmişti ve şimdi ise gözlerine vuran ışığa rağmen yarı uyanık bir şekilde sedyenin üzerinde duruyordu. Bu süre zaafınca her saat serumu düşmanları tarafından değiştiriliyordu. Bu onun yaşamasını her ne kadar sağlasa da sadece bir ay önce bir deneyden uyanıp yaşadığı tüm şeylerin bir deneyden ibaret olduğunu bilmek onu yerle bir etmişti. Kardeşi ve dostu bildiği kişiler artık onu hatırlamıyordu ve bütün yükün kendisine bırakılmış olması aklını kaçırmasına neden olacaktı. Gerçi deneyler süresince akli dengesi artık tamamen yerinde değildi. Gözlerinin önünde sayısızca ölüm gerçekleşmişti ve bunu kaldırabilmek hiçte kolay değildi.

Gözlerinin önüne sevdikleriyle olan anıları ve ölümleri geldiğinde içinde çığlıklar kopuyordu. Dostlarını ve sevdiği adamı çok özlüyordu. Fakat onlar ondan bir haberdi. Arkasında yüzlerce yazı yazan ama tek bir kişinin görebildiği sayfanın önüne ise yeni bir başlangıç yazılacaktı. Bunların dışında ailesinin ölümünü düşünmek bile istemiyordu çünkü hissedemediği duygular onu mahvediyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi birde deneyler sonucu üç kişi ölmüş ve bir kişi de gözünü kaybetmişti. Ve bunların içerisinde hayatının merkezine aldığı beş kişiden birisinin olmasını asla kaldıramazdı. Görkem, Barış, Zeynep, Emir ve Ayaz. Onun yaşama sebebi onlardı ve onların kılına dahi zarar gelse yerle bir olacakken bir gözünü kaybeden ve ölen üç kişiden birilerinin olmasını nasıl kaldırabilirdi? Tüm bu düşünceler gözlerinin her saat başı dolmasına sebep olurken ağlamamak için kendisiyle çok büyük bir mücadele veriyordu.

Yüzü solmuş ve bitik düşen kız tavana kısık bakmaya devam ettiği esnada floresanlarda ki ışığın seviyesi bir anda yarıya indi. Bunu saniyesinde fark eden kızın kısık gözleri fal taşı gibi açıldığında içinde bulunmuş olduğu kocaman odanın demir kapısı kulakları paslandıracak kadar tiz bir sesle yavaşça açıldı.

Kız hemen başını kapıya doğru çevirdiğinde gördüğü kişiyle birlikte içinde söndürmeye çalıştığı ateş daha çok harlandı ve bağırmamak için kendisiyle mücadele atmaya başlamıştı. Ellerini yumruk haline getirmişti ve tırnaklarını avucunun içine bastırıyordu. Nefes alıp verişleri hızlanmıştı ve göğsü hızlıca inip kalkıyordu. Bu oydu, koyu kırmızı maske ve tulum giyen Mavi Göz.

Mavi Göz yavaş adımlarla kızın yanına yürümeye başladığında kızın tırnaklarını geçirdiği avuçlarına göz ucuyla iki saniye baktı. Daha sonra gözlerinin hedefi sedye de öfkeyle tutuşup yanan kız olduğunda kızın yanına ulaştı ve başını eğerek okyanus gözleriyle kızı incelemeye başladı. "Görüşmeyeli bir ay oldu Azra. Beni özledin mi?"

Azra ismini en büyük düşmanından duyduğu an kendini tutamadı ve ayakları ile ellerinde ki kelepçelerin kırılmayacağını bile bile tüm gücüyle çırpınmaya ve bağırmaya başladı. "Seni adi orospu çocuğu! Sen ne çeşit sadistsin böyle!"

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin