Duyduğum sesle birlikte olduğum yerde irkildim. Barış'ın üzerinde ki ellerim sıcaklığını kaybetti ve gevşedi. Kollarımın arasında artık cansız bir beden yatıyordu. Her zaman yanında olduğum abimin yanından ayrılmam gerekiyordu. Artık o beni duymuyor ve görmüyordu. Gözlerimin önünde ölmüştü. Onu kaybetmiştim. Fakat intikamını almak benim elimdeydi. Burada durup bir zavallı olmayacaktım. Abimin yerde biriken kanının intikamını alacaktım. O boşuna ölmüş olmayacaktı. Bunu yapanın yanına kar bırakmayacaktım. Bunun bedelini en ağır şekilde ödeyecekti. Her ne pahasına olursa olsun. Bu yolda ölecek miydim? Eyvallah, ben zaten bir ölüden tamamen farksızdım. Ruhu ölü, bedeni canlı olan bir varlıktan ibarettim. Başka hiçbir şey değildim.
Silah patlamasının geldiği yere bakmaya devam ettiğimde gördüğüm tek şey koca bir karanlık ve ağaçlardı. Sanki orada hiçbir yaşam yoktu. Koca bir hiçlikten ibaretti. Oysaki öyle değildi. Karanlık tüm her şeyi saklıyordu. Orası iblislerle doluydu. Ve ben bundan asla kaçınmayacaktım.
Başımı oradan çevirip kollarımın arasında yatan bedene doğru eğdiğimde Barış'ın bedeninin buzdan tamamen farksız olduğunu daha ancak fark ediyordum. Bu tüylerimi diken diken etmişti. Kalbimi parçalamıştı. Fakat daha fazla burada duramazdım. Artık gitme vaktim gelmişti. Barış'ı son kez görecektim. Barış'a elveda edecektim.
İlk önce Barış'ın kanlar içerisinde olan elini tutan parmaklarımı ondan uzaklaştırdım. Temasımızı yitirdim. Bunu bir ağır, bir o kadar da hızlı yapıyordum. Bunu yapıyor olmak bana fazlasıyla acı veriyordu. Vücudum bana adeta onu bırakma ve kal diyordu. Gitmek zordu. Her bir hareketim bana yük oluyordu. Ve o an benim beklediğimden de fazla zor olacağını anlamamla birlikte gözümden bir yaş daha yanağımdan aktığında daha fazla burada duramayacağımı anladım. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Göğsüme bir bıçak saplanmıştı adeta.
Barış'ın başının arkasında ki elimi çekmek yerine yere doğru yatırdım. Ardından elimi Barış'ın arkasından çektiğimde Barış artık benim elimde değil, yerde yatıyordu. Bu anı görmek bile bana harıltılı bir nefes aldırdı. Fakat durmadım, duramazdım. Bacaklarımın üstünde yatan belini benden uzaklaştırdım ve tıpkı başına yaptığım gibi belini de yere yatırdığımda artık benimle hiçbir temas içerisinde değildi. Bedeni artık toprağa aitti.
Titrek bir nefes aldığımda ayaklarıma adeta yalvararak zar zor kalktım. Ayaklarım öyle bir titriyordu ki ayakta durmakta fazlasıyla zorlanıyordum. Fakat buna karşı koymam gerekiyordu. Zamanım daralıyordu. Artık gitmeliydim. Yoksa her şey için çok geç olacaktı. İntikam vakti gelmişti.
"Özür dilerim Barış." diye kekelediğimde gözümden bir yaş daha yanağıma doğru aktı. Barış'ın yerde kanlar içerisinde yatan bedeninin her bir yerine baktığımda kalbimde ki sızı daha çok arttı. Hareketsiz ve soğuk bir şekilde toprağın üzerinde yatıyordu. Fakat bunu katlanılamayacak boyuta getiren şey ise dakikalar önce gözünden akıp yanağına düşen gözyaşıydı. Hâlâ oradaydı. Varlığını ve sıvılığını koruyordu. Bu son noktaydı.
Dudaklarımı birbirine bastırıp bir elimi ceketimin cebinde ki fenere doğru uzattım. Feneri kavramamla birlikte çebimin içerisinden çıkardım ve fenerin ışığını yaktım. Diğer elim ise acımı dindirmek için kalbimin üstüne baskı uyguluyordu. Ardından arkama dönmemle birlikte koca bir hiçlikten ibaret olan karanlığa fenerimi tutup tüm gücümle merminin geldiği yere doğru hızla koşmaya başladım.
Ormanın içerisinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda kalbim öyle bir hızlı atıyordu ki adeta göğsümü parçalayıp vücudumdan çıkacaktı. Gözlerim ise yaşlar yüzünden buğulanmıştı ve etrafımı görmekte zorlanıyordum. Buna rağmen koşmaya devam ettim. Ayaklarım ritimsizce dağınık bir şekilde koşuyordu. Yere düşmüyor olmam tamamen bir mucizeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
Action"Buradan ikimizin bedeni sağ çıkamayabilir ama sen ikimizin kalbini yaşatıyor olacaksın." Bir yaz kampına eğlenmek için giden yüzlerce genç. Orman da hepsi on beşer gruplara dağılmış. Fakat başlarına geleceklerden hiçbirinin haberi yok. Bir istila...