*Bölüme başlamadan önce bölümü oylamayı unutmayın ve paragraf aralarında beni yalnız bırakmayıp bol bol yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar*
______________________________________🌙
*Görkem'in Anlatımıyla Hafızalarını Kazanmadan Bir Hafta Önce*
Bir yanım yıldızlar içerisinde, kalan yarım ise karanlığa tutsak olmuştu. Bu gerçek miydi yoksa rüya mıydı bilmiyordum çünkü her ikisinde de hiçbir zaman tamamen aydınlığa kavuşamıyordum. Yıldızlar bir nebze de olsa beni rahatlatıyordu ama karanlığımı alıp götürmüyorlardı. Yeterli değildi. Karanlığın içerisinde boğulmaya devam ediyordum. Bana yıldızlardan çok daha fazlası lazımdı. Sanki ölümle yaşam arasında ki o çizgideydim fakat çizginin üzerinde olan bedenim daha çok ölüme doğru sürükleniyordu. Hiç mi kurtuluşum yoktu?
Ben ne gibi bir günah işlemiştim de Tanrı beni bu şekilde cezalandırmıştı? Ben ne zamandan beri böyleydim? Ben on sekiz yaşındaydım ve neden hayatımın daha öncesini hatırlayamıyordum? Beynimin içi adeta bir labirentti ve istilaya uğruyordum. Ama sanki çok daha öncesinde bir zamanlar mutluydum. Yıldızlardan daha çok hayatımı aydınlatan ve bana hayaller ile umut veren bir şey vardı. Şimdi ise o yoktu ve ben bu yüzden kanıyordum.
Ama her ne olursa olsun onu bulacaktım. Beni mutlu eden, kaybettiğim nefesime ve gözüme rağmen bana hayata tutunmayı, hayaller kurmayı ve gülmeyi sağlayacak şeyi bulacaktım. Gerekirse can yakacaktım veya ellerimle toprağı deşecektim. Koca yılların içerisinde sadece bir aydır bu haldeydim ve bunu kaldıramadığımı biliyordum. Böyle devam edemezdim. Ya o yıldızları tamamen söküp karanlığa atlayacaktım, ya da onu bulacaktım.
Ve yıldızların arkasından bir şey belirdi. İpince beyaz bir beden. Küçücüktü ama o bedenine bir sürü güzel şeyi sığdırmıştı. Kahverenginin en güzel tonunu alan gözleri. Sadece onlar bile yeterliydi yıldızlardan daha çok ışık saçmaya. Dolgun kuru dudakları genişçe gülümsüyordu ve hep gülümsemesini istiyordum. Onu gülümseten ben olmalıydım. Ve rüzgarın etkisiyle arkaya doğru savrulan simsiyah saçları. O dağılan saçlarının arasında gezinmeyi isterdim. Kokusu aramızda ki uzun mesafeye rağmen geliyordu ve sürekli içime çekesim geliyordu. O narin ince parmakları yıldızları fırlatıyordu. Komple ortaya çıkıyordu. Gözleri beni buldu ve o anda karanlık denen şey kalmadı. Tamamen aydınlandım. O bir güneşti. Onun adı Zeynep Ünsal'dı. Zeynep. Zeynep...
Ve ona bakarken bir yabancıya bakarmış gibi değildim. Ben bu kızı ilk kez gördüğümü düşünüyordum fakat öyle değildi. Kalbim ve beynim onu tanıdığını haykırıyordu. Hatta bulanık ve silik birkaç anıyı gözlerimin önünde bir film şeridi gibi geçiriyordu. Ben bu kızı tanıyordum. Ve tam önümde durduğunda elimi tuttu. Kalbim şiddetle atmaya başladı. Hızla nefes alıp veriyordum. Terliyordum. Gözlerimi ondan alamazken o ise eşsiz sesiyle tek bir cümle söyledi. "Başka bir evrende karşılaştık, bir tanem."
"Zeynep!" İsmini bağırarak söylemeye çalıştım fakat bir fısıltıdan ibaret olduğunu rüyadan uyandığımda anladım. Yattığım yerden doğrulduğumda göğsüm hızla inip kalkıyordu. Terlemiştim ve nefeslerim kesik olduğu için elimi boğazıma götürerek kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Bu da neydi böyle?
Gözlerimi loş odanın içerisinde gezdirmeye başladım. Çıt dahi çıkmıyordu. Herkes derin bir uykunun içerisindeydi. Haftalar sonra sadece birkaç saniye süren rüya ile beni tekrardan heyecanlandıran ve yaşadığımı hissettiren o kızı görmeliydim. Ve gördüm de. Barış'ın yatağının hemen yanında ki yatakta uyuyordu. Üzerinde olması gereken battaniye aşağı düşmüştü ve üstü açık uyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstila
Acción"Buradan ikimizin bedeni sağ çıkamayabilir ama sen ikimizin kalbini yaşatıyor olacaksın." Bir yaz kampına eğlenmek için giden yüzlerce genç. Orman da hepsi on beşer gruplara dağılmış. Fakat başlarına geleceklerden hiçbirinin haberi yok. Bir istila...