47-Alınanlar Geri Veriliyor

169 13 152
                                    

*Bölüme başlamadan önce bölümü oylamayı unutmayın ve paragraf aralarında beni yalnız bırakmayıp bol bol yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar*
______________________________________

🌙

*İki gün sonra*
Orkun hocanın ölümünün üzerinden iki gün geçmişti. Ancak o iki gün bize göre iki seneyle eş değerdi. İki gün öncesine kadar her şeyden habersiz bir şekilde gülerken saatler içerisinde bir can vermiştik. Hepsi de hayatları boyunca ilk kez yas tutuyor olduklarını zannediyorlardı ancak onun ikinci kez ölüp ikinci defa onun adına yas tuttuklarından haberleri yoktu. Fakat ben, Emir ve Ayaz her şeyden haberdarken çok daha beter bir haldeydik çünkü kimsenin ölmesine izin vermeyeceğimize inanırken hiçbir şey yapamamıştık ve Ayaz'ın amcasını ellerimiz arasında kaybetmiştik. Üstelik bu sefer başka bir evrenimiz veya şansımızın olmadığını da biliyorduk. Oyun sonlanmıştı, bir daha başlamamak üzere.

Fakat sanki tek ölen kişi Orkun hoca değildi. Onunla beraber Ayaz da soyutlanmıştı. Orkun hocanın cansız bedenine dakikalar boyunca ağlayarak sarılmıştı ve o kare o kadar can yakıcıydı ki vicdanım daha fazla bunu izlemeyi kaldıramadığından Emir'e gözyaşları içerisinde Ayaz'ın ceketinin cebinden bayıltıcı iğneyi alıp ona sokması için yalvarmıştım. Emir de istemeye istemeye Ayaz'ın ceketinden iğneyi aldığında Ayaz'ın bundan haberi bile olmamıştı. Sonrasında Emir de iğneyi onun omzuna geçirdiğinde bu sefer Ayaz, Emir'in üzerine atlayarak kendisini uykuya sokmaması için yalvarmıştı. Ancak saniyeler içerisinde Ayaz, Emir'in üzerinde uyuya kalmıştı.

O kadar çok ağlamıştı ki yorgunluktan günün yarısını uyuyarak geçirmişti o gün. Ancak uyandığında ölü bir ruhtan farksızdı. Ne yemek yiyordu, ne konuşuyordu ne de çadırından çıkıyordu. Sadece yatıyor ve gözleri her zaman bir yerlere kenetlenmiş oluyordu. Her saat başı yanına gitmiştik ilk gün ancak ne tepki vermişti bize, ne de gözlerimize bakmıştı. Heykel gibi kayıtsız kaldığında Emir onu bir gün boyunca yalnız bırakmamız gerektiğini söylemişti. Her ne kadar Barış ile ben bunu kabul etmemekte diretsek de eninde sonunda dediğini dinleyerek dün hiç yanına gitmemiştik. Kafasını toparlamalıydı ve kendi başına bunu yapabileceğine inanıyordu Emir.

Fakat bunun dışında iki gün önce Emir dudakları arasından yanlışlıkla büyük bir şey kaçırmıştı ve bunlar Zeynep ile Görkem'in de kulağından kaçmamıştı. Dün güneş batarken kilimin üzerinde otururken hiç beklemediğimiz ve hazırlıksız yakalandığımız bir anda Emir'e "Sen, Zeynep ile beni ne zaman kurtarmaya çalıştın ve nasıl bizi kurtaramadın?" diye sordu.

O anda Emir ile gözlerimiz buluştuğunda kaskatı kesilmişti. Yüzü bembeyaz olurken benden yardım istercesine bakıyordu. Fakat ben de bu ana hazırlıksız yakalanmıştım. Görkem ile Zeynep meraklı gözleri ile Emir'e bakarken yanı başımda duran Barış ise çatık kaşları ile bana bakıyordu. Fakat saniyelerin sonunda Emir soluk kahverengi gözlerini benden çekip Görkem ile Zeynep'e döndüğünde "Rüyamda... O gün rüyamda sizi kurtarmaya çalışmıştım ancak kurtaramamıştım ve ölmüştünüz," diyebildi kekeleyerek. Hiçbir zaman kekelemeyen ve kendinden emin olan Emir'in bu yanıtına karşı şaşırmışlardı ve kendi süzgeçlerinden geçirmişlerdi ancak ben de hızla konuyu bambaşka yerlere çekerek buradan da sıyrılmamızı sağladım. Bunun karşılığında ise Emir göz ucuyla bana bakıp minnet dolu bir göz kırpmayı bana bahşetti. 

Ve gün nihayetinde gelip bugünü çatmıştı. Kafamın içerisinde geçen bu özetleri bir kenara fırlatarak hızlıca yattığım yerden doğruldum. Üstümü başımı umursamadan kalkıp çadırımdan çıktım ve o anda beklemediğim bir manzara ile karşılaştım. Zeynep, Barış, Görkem, Emir ve Büşra çadırımın tam önünde girmek için eğilmişlerdi ve burun buruna gelmiştik.

İstilaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin