İYİ OKUMALAR CANIMLARIM... GÜNAYDINLAR....
Mehmet son bir aydır ilk defa gece deliksiz uyumuştu. Uyanır uyanmaz da acaba Mine'yle ne zaman birlikte uyanacaklardı. Öpüşmüş olmalarına rağmen onu reddetmeye çalışmasına güldü. Öyle güzel karşılık almıştı ki onu bırakmayacaktı. Onu korkularına esir etmeyecekti. Bugüne dek ne yaşadıysa unutturmak için elinden geleni yapacaktı. Neden kendi kendine gülüyordu. Kahkaha atarak duşa girdi.
Mine çok geç uyandı. Annesinin babasının fısıltılarıyla uyandığında tek gözünü açtı. Kıkırdadı. Hafif doğruldu.
"Ne yapıyorsunuz?"
"Dün gece gerçek miydi rüya mı? Emin olmaya çalışıyoruz."
Mine ayağa kalkıp, pijamalarıyla uzun saçlarını sallayarak önlerinde döndü. Kollarını açtı ve tekrar döndü. Kahkaha atıyordu ama bir taraftan da gözleri doldu. Koşup aynı anda anne babasına sarıldı.
"Teşekkür ederim. Bütün huysuzluklarıma rağmen beni hep sevdiğiniz için teşekkür ederim."
"Güzel kızım sen bizi hiç üzmedin."
"Üzdüm çok üzdüm babacığım. Anne bundan sonra ne istersen kabul, seninle alışverişe çıkalım, altın günlerine geleyim. Düğünlerde yanından ayırma beni..."
"Minee!"
"Ağlama anneciğim ben hatamı anladım. Bu akşam amcamları da alıp boğaza gidelim mi?"
"Gidelim yavrum gidelim. Hadi kahvaltı için seni bekliyorduk."
"Tamamdır Belgin Hanım, elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."
Banyoya döndüğünde hala annesinin şükürlerini duyuyordu. Adağım vardı hemen kurbanını keselim Ayhan Bey, artık gözüm açık gitmez diye heyecanla konuşması burukça gülümsemesine neden oldu. Bundan sonra kimsenin zorbalığına izin vermeyecek, aileme bir daha bunu yaşatmayacağım aklından geçirdikleriyle banyoda işini bitirdi. Alışkanlıkla saçlarını toplayacakken tokayı geri bıraktı. Saçlarını taradı. Türkan'la aldıkları eşofman takımlarından birini giydi. Mutfağa indiğinde amcası ve yengesinin heyecanla ona bakmasıyla utandı bir an sonra gidip onlara da sarıldı.
Annesi Düzceliydi. Bir kız kardeşi ve abisi vardı. Onların çocuklarının da Mine'yi üzdüklerini görünce ailesiyle arasına mesafe koymuştu. Sadece bayramlarda düğünlerde gidiyordu. Teyzesinin iki kızı, dayısının bir kız iki oğlu vardı. Dayısının büyük oğlu hariç hiçbiri Mine'yi sevmez küçük görürlerdi. Küçükken okullar tatil olunca çoğu zamanlarını Düzce de geçirirlerdi. Anneannesi ve dedesi ölünce annesi pek gitmek istememişti.
Çınarcık'tan amcalarıyla aynı siteden birer yazlık almışlardı. Daha çok onlar geliyordu. Teyzesi hep ona soğuk davranmıştı. Dayısı mesafeli bir adamdı ama küçük çocukken bile saçlarını okşaması yetiyordu. Ancak çocukları her yerde onu sıkıştırıp, onun çok çirkin şişko beceriksiz pısırık olduğunu söyleyip, hırpalıyorlardı. Türkan bir defasında kuzenlerini dövmüştü. Teyzesi de Türkan'ı dövmüştü. İşte o zaman annesi onları evden kovmuştu.
Mine sadece okullarda mahallede değil birinci derece aile üyeleri tarafından da küçümsenmiş zarar görmüştü. Onu sadece kendi ailesi dışında amcasının ailesi ve Oya Hanım abisinin ailesi sevmişti. Türkan'a hep imrenmişti. Dayısının iki oğlu vardı. İkisi de onlardan bayağı büyüktü ama hep bebek gibi sevmişlerdi. Onu da hiç ayırmamışlardı. Hele bir Zeki abileri vardı ki karısıyla hep ona destek olmuşlardı. Zeki abileri doktor olduğu için artık İzmir'de yaşıyordu. Artık senede bir iki defa görüşüyorlardı. Ancak sık sık telefonda Şeyda yengeleriyle görüşürlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK GECE (TAMAMLANDI)
General FictionMine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru kendi bedeninden büyük giyinen şişe gözlükleri kitap kurdu sessiz halleriyle çevresi tarafından çok sıkıcı bulunan biriydi. Tarih seven Yeşilçam karakterleri ile büyümüş kendi halinde bu kadının iki yıldır te...