GÜNAYDIN CANLARIM...
GEÇEN BÖLÜME GÖSTERDİĞİNİZ TEPKİLERE ÇOK GÜLDÜM YA :) LÜTFEN BOL BOL YORUM YAPIN BENİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.
LÜTFEN OKUMAYA BAŞLAMADAN YILDIZA DOKUNUN :) BÖLÜM SONUNDA BEĞENMEYİ UNUTUYORSUNUZ.
"Hizmetçi ruhlu bir kız için mi anneni bitiriyorsun. Görmedin mi sofra kurmaya yardım etti."
"Annee!"
"Sus Leyla senin gibi ailemize yakışan biriyle evlenmeli abinde."
"Ben zengin olmasam Leyla'ya layık değil miydim yani..."
Berker'in ayağa kalkarak söylediğinden sonra panikleyen kadın hemen ayağa kalktı. Aile üyelerinde gözlerini gezdirdikten sonra kimseyi değil sadece karun kadar zengin damadını önemsediğini herkese göstermiş oldu. Ekrem Bey ayağa kalktı.
"Leyla çocukları dışarı çıkar."
Çocuklar dışarı çıkana dek kimseden ses çıkmadı. Türkan'ın gözleri dolu başını eğmiş hali Baran'ı daha çok sinirlendirirken üç adam ve Tuğba Hanım ayakta birbirlerine bakıyorlardı. Berker oldubitti kayınvalidesini sevmezdi. Görgüsüzlükleri kendinden aşağı tabakada olduğunu düşündüğü kişileri aşağılayan tavırlarını gördüğü her andan nefret etmişti. Bir hizmetçiyi azarlarken ya da bir garsona laf söylediğinde kaç kere uyardığını hatırlamıyordu. Bunu yapan tek kişi de kendisi değildi üstelik ama kadın sonradan görmenin tekiydi. Baran'ın da Tuğba Hanım'a annesi olmasa neler diyeceğini tahmin ediyordu. Leyla ve Karan çok hatırlamasa da genç adam orta halli geçindikleri zamanları çok iyi hatırlıyordu. Şirketleri yirmi beşinci yıllarına girecekti. Kendisi sayesinde son on beş yılda lüks yaşamaya başlamışlardı. Babasının kurduğu şirketi büyüteceğim diye gece gündüz çalışmıştı. Annesi geçmişini unutmuş olabilirdi ama o yirmi yaşından beri babasıyla köpek gibi çalışmıştı. Berker'in desteği olmasa bu denli büyümeyeceklerinin de her zaman bilincinde olmuştu. Babasının sözleriyle oturdu.
"Oturun yerinize."
"Baba biz gidelim."
"Baran oturun dedim."
Leyla da gelmişti. Berker onu elinden tutup oturttu. Annesi yüzünden çoğu zaman utandığını biliyordu. Zaten Berker de en çok bu yüzden Tuğba Hanım'a kızıyordu. Leyla'nın çoğu zaman özür diler bakışları, annesi adına utanmasına katlanamıyordu.
"Bugüne dek üç çocuğumun annesi dedim. Birden zengin olduk ancak hazmediyor dedim. Son on yıldır yüzlerce kez seni uyarmama rağmen sen görgüsüzlüğüne devam ettin. Şimdi kırkına merdiven dayamış oğlun, pırlanta gibi bir kızı evlilik için yanımıza getiriyor ve onu layık görmüyor musun?"
"Pırlanta mı hah ilahi Ekrem!"
"Ben mühendisim, sen ne mezunusun Tuğba!"
"Ben, ben...."
"Türkan başını kaldır. Sen ne mezunusun kızım."
"Kamu yönetimi efendim."
"Ve ayrıca dört dil biliyor baba..."
Baran babasıyla gözleri kesişince ne olacağını anladı. Zaten beş yıl kadar önce sadece kendisiyle paylaştığı boşanma mevzusuna karşı çıktığı için pişman olmuştu ve bu pişmanlığını ilk defa yaşamıyordu. Babasının mutsuzluğunu bir kere daha görüyordu. Annesi hiçbir zaman değişmeyecekti. Sırf fakirliğini unutmak için bütün akrabalarıyla bağını koparmıştı. Aynısını baba tarafına da yapmak istemişti ama buna babası müsaade etmemişti. Hala karısından gizli, teyzelerine ve dayısına yardım ettiğini biliyordu. Dayısını her zaman çok sevmesine rağmen onları bir kere bile evlerinde ağırlayamamışlardı. Köylülerin bu evde ne işleri varmış. Ah annesini bu güne dek çoktan bir psikiyatriye götürmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK GECE (TAMAMLANDI)
General FictionMine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru kendi bedeninden büyük giyinen şişe gözlükleri kitap kurdu sessiz halleriyle çevresi tarafından çok sıkıcı bulunan biriydi. Tarih seven Yeşilçam karakterleri ile büyümüş kendi halinde bu kadının iki yıldır te...