Derin Devlet iş başında

1 0 0
                                    

     Bu sırada ülkenin başka bir yerinde, Yalova'ya bağlı Kurtköy'de, Türkiye'nin önemli mafya babalarından Selahattin Çakmakçı'nın, on küsur kadar adamının deyim yerindeyse kuş uçurtmadığı, etrafta korumalık yaptığı dip köşedeki kuytu bir masada, dağda kurulan rakı sofrasında ızgara balık yemekte olan, Türkiye'nin kendi dalında bu üç önemli şahsiyetinden Güneydoğu aksanlı, fırça bıyıklı, gri takım elbiseli, yüzüne oranla büyük çerçeveli gözlüklü, ufak tefek adamın cep telefonu belli belirsiz cızırdadı. Telefonun ekranında yanıp sönen 'Maho' adını görünce, birden heyecanlanıp, "Maho, tamam mı?" diye sordu. "Paket(!) yola çıktı he? İyi, iyi. Ne? Anlamadım, yanlarında bir gâvur mu var dedin? Tahmin etmiştim zaten o piçin göt korkusuyla böyle bir işe tek başına kalkışamayacağını."
     Masadaki diğer iki kişi de yemek yemeyi bırakmış, pür dikkat bu telefon konuşmasına odaklanmışlardı. Uzun uzun konuştuktan sonra, telefonu kapatan ufak tefek adam, masaya otururken yüzü asıktı.
     "Abi, ne oldu? Kötü bir durum mu var?" diye sordu bir diğeri.
     "Olmaz mı? Ne yapacağız şimdi? İşe çokbilmiş Amerikalılar karıştı. Şerefsiz köpek! Amerikalı abisi ile yolculuk yapıyormuş."
     Masadaki elli yaşlarında, zayıf, sarışına yakın kumral, gür bıyıklı, kemikli yüzlü kişi söze karıştı, "Daha iyi ya işte," dedi kendinden emin bir şekilde. "Yanında CIA'dan biri olduğundan, güvenli bir şekilde, yerini bizim de bildiğimiz, Ege kıyısındaki hedeflerine sağ salim ulaşırlar. CA plâkalı olduklarındn, onları yolda kimse durduramaz. Onların nereden, ne zaman bota binip Yunanistan'a kaçacağının istihbaratını almamış mıydık? Niye canınızı sıkıyorsunuz ki? Yeter ki oraya bir ulaşsınlar."
     Hâlâ biraz önce gelen telefonun etkisinde olan ufak tefek adam, sinirli olduğunu belli eder bir şekilde elindeki Zippo çakmağı masaya vurarak ayağa kalktı, "Ne bileyim işte, içimde garip bir sıkıntı var," dedi canının sıkıldığını belli edercesine. "Amerikalı lâfını duyunca, bir şeyler ters gidecekmiş gibi bir his var."
     Rakı kadehini kafasına diktikten sonra, bardağı sert bir şekilde masaya vuran, hemen onların tam karşısında oturan, kısa boylu, hafif tombulcana, orta yaşlarda olsa da yaşını pek göstermeyen bir diğeri aniden, "Ulan Amerika değil feriştahı gelse, bütün dünya birleşip onu korusa da o orospu çocuğunu artık elimden kimse alamaz." diye kükredi. "Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Kalbinizi ferah tutun. Plânladıkları gibi hele Ege kıyılarına bir ulaşsınlar. Sabaha karşı bindiği botu ona mezar etmezsem, yuh deyin bana!" Başını sinirli sinirli sallıyordu. "O piçi öyle bir havaya uçuracağım ki gözü yaşlı babalara, eli böğründe kalmış garip şehit analarına 'evlatlarınızın katili işte bu adi köpektir' diye göstereceğimiz bir parça et bile kalmayacak. İşte tek üzüntüm bu benim!"
     Üçlü grup, sessizce kadehlerini kaldırdıktan sonra, bir dikişte içkilerini bitirip, deyim yerindeyse zengin kalkışı yapınca, masadakilerin böyle aniden kalkacağını hesaplamayan koruma ile şoförler, koşuşturup araç başındaki yerlerini alma telâşına düştüler. Mekân sahibi de değerli misafirlerini uğurlamak için saygılı bir şekilde kapıda duruyordu. Önde yürüyen, bıyıklı, ufak tefek, gözlüklü adam, elini cebine atıp yüklüce bir miktar doları masanın üzerine bıraktı ve arkasına bile bakmadan dışarı çıkıp, araçlara doğru gitti. Bunun üzerine telâşlanan lokanta sahibi, parayı masanın üzerinden kaptığı gibi arkalarından koşturdu, "Aman efendim, ne yaptınız böyle?" dedi çekinerek. "Siz Selahattin Bey'in misafirlerisiniz. Para aldığımı duyarsa keser beni. Ne olur bırakmayın, alın bu parayı, lütfen!" deyince, hemen arkadan gelmekte olan, kısa boylu, tombul yapılı genç adam dayı dayı yürüyerek, kabadayılar gibi omuzlarına aldığı siyah kaşe paltosunun eteklerini savurup, altından çıkardığı tesbihli eliyle mekân sahibinin yüzüne okşar gibi vurdu, "Korkma koçum," dedi onu sakinleştirmek için. "Biz Selahattin Bey'e söyleriz, üzülme. Zaten o bıraktığımız miktar, yemeğin hesabı değil. Bize yapmış olduğun hizmetlerinden dolayı bahşiş, çekinme. Al, al." Adam şaşkınlıkla bir elindeki paraya, bir çıkanlara bakıyordu. Eline dolar olarak sıkıştırılan para, nerdeyse bu lokantanın bir gecelik hasılatına yakındı.
     Manda kasa, siyah camlı, 06 plakalı metalik siyah renkli mercedese binen esrarengiz üç kişi, arkasından bir koruma aracı ve onun arkasından da Selahattin ve tahsis ettiği korumalarla birlikte, gecenin karanlığında konvoy halinde yola çıktılar. Bir müddet onlara eşlik eden, devlet yönetiminin kirli bürokrasisinde saygın bir yeri olan derin babalardan Selahattin Çakmakçı, Bursa sınırına girdiklerinde ağır misafirlerini uğurlayıp geri dönmüştü.

ADIM SARI AÇIK SARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin