Metin, site içindeki evlerini alel acele, neredeyse yarı fiyatına, açıkgöz bir emlakçıya 'keş' paraya verip geldiğinde, Şebnem'in ikazıyla gözü gibi sevdiği cipini de galeriye götürüp, onu da yok pahasına vermişti. Önce cipi satmaya karşı gelen Metin, Şebnem'in söylediklerini düşündüğünde hak vermişti. Eğer onları bulmaya kafalarına koyarlarsa, cipin plakasından yola çıkıp onlara ulaşmaları hiç zor olmazdı. Cipi sattıkları iyi olmuştu. Şimdi yeterince, hatta yeterinden fazla paraları vardı. Yarın ilk işleri şöyle temiz, ikinci el bir araba alıp, devrini üzerlerine hiç almamaktı. Ne olur ne olmaz, tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Şebnem tedbir konusunda Metin'den çok tecrübeliydi. Bu geçen on yıl zarfında ne tehlikeler atlatmıştı da içinden kolayca sıyrılmasını bilmişti. Ee, çocuk değillerdi artık. Şebnem yirmi altı, Metin de yirmi sekiz yaşında olmuştu.
Zaman ne çabuk geçip gidiyordu. Şebnem'in gözleri buğulanır gibi oldu. Daha dün gibiydi. Balıkesir'den apar topar kaçmış, başına gelmedik iş kalmamıştı. Ama Allah'a şükürler olsun ki bu zorluklardan güç de olsa sıyrılmayı bilmiş, bu arada karşısına Metin gibi iyi niyetli bir can yoldaşı çıkmıştı. O yüzden hiçbir gelecek kaygısı taşımıyor, birbirlerine destek oldukça her şeyin üstesinden geleceklerine inanıyordu. Yeni bir iş kurana kadar bol bol yetecek paraları vardı nasıl olsa. Hele bir köydeki evlerine yerleşsinler, ondan sonra düşünürlerdi artık gerisini. Zaten köylük yerin masrafından ne olacak. İki kişi değiller miydi? Ellerindeki paralarla gül gibi geçinip giderlerdi. Köy yerinde ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir işin ucundan tutsalar, kazanacakları para onlara bol bol yeter de artardı bile. Gerçi ne iş yapacaklarını da bilmiyorlardılar ama Allah büyük.
Metin salondan seslendi. "Şebnem daldın yine. Hadi bir tanem ikinci el eşya alan dükkânlardan birine gideyim diyorum da şu eşyaları elden çıkaralım. Biliyorsun köyde yeterli eşyamız var, bunlara gerek yok. En çok neye üzülüyorum biliyor musun, bu eşyalar senin ilk göz ağrındı. Özene bezene seçmiştin, şimdi ölü fiyatına vermek çok zoruma gidiyor."
Metin ve Şebnem, çok fonksiyonel olan bilgisayar ve diğer tüm elektronik bağlantılı sistemleri paketleyip, kitap kolilerini yığdıkları köşeye yerleştirmişlerdi. Şimdi ne kadar çok kitapları olduğunu hayretle gördüler. Kitaplıkta belli olmuyordu ama kaç kutu doldurmuşlardı öyle? Birkaç özel eşyalarından başka şey götürmek istemiyorlardı.
Metin, gazete ilânlarından baktığı, ikinci el eşya satın alan birkaç yeri telefon ile arayıp, bunlardan ikisi ile konuşarak, bir saat içinde eve gelmelerini sağlamış, şimdi uzaktan bu iki açgöz satıcının, eşyalar için birbirleri ile nasıl da çekiştiklerini seyredip, işlerine karışmıyorlardı. Bu işi de Şebnem akıl etmiş, satıcıların birbirleri ile kıyasıya rekabetinden, eşyalar yok pahasına gitmiyordu. Her ikisi de yepyeni ve pahalı eşyaları gördükçe, diğerine kaptırmamak için fiyat yükseltiyor, bu durum Şebnem ve Metin'in işine yarıyordu. Biraz sonra eşyalar, siteye girmesi için güvenlikten izin alınıp gelen iki kamyona, ayrı ayrı taşınmıştı.
Satılan eşyalardan elde edilen peşin parayı alan Metin geri döndüğünde, bomboş salonun ortasında Şebnem'in hüzünlü bir şekilde kolilerin üzerine oturduğunu gördü. Onun öylece boynu bükük beklediğini görünce içi bir hoş olmuş, arkasından Şebnem'in, "Nereye?" şeklinde seslenmesine kulak vermeden, kapıdan çıkıp kaybolmuştu.
Şebnem, ona çok uzun gelen bir beş dakika camın önünde bekledikten sonra, Metin'i kapılarının önüne gelen, küçük kamyonet tipi bir ticari taksiden indiğini görünce, önce bir anlam veremedi. Camdan aşağıya doğru seslenen Şebnem, "Metin, nereye gidiyoruz Allahaşkına, şaşırdın mı sen?" diye sordu. Metin hiç cevap vermeden yukarıya çıkıp durumu anlattı. "Bak canım, burada bir dakika durmamız bile hata, anlıyor musun? Şimdi hiç soru sorma, ben bir plân yaptım. Bana güven, ne olursa olsun takside hiç konuşma, ama hiç. Sakın! Şimdi acele etmeliyiz, vakit kaybetmeyelim."
Ne diyeceğini bilemiyordu Şebnem. "Ama... Şey."
Metin onu duymuyordu bile. Kitap kolilerinden birini yüklendiği gibi taksiye yollanınca, ister istemez Şebnem de kendine göre hafif bir koli seçip, arkasından gitti.
Az sonra takside gidiyorlardı. Taksiciye emlak dükkânını tarif edip, anahtarı emlakçıya teslim ettiklerinde, İstanbul ile bir bağlantılarının kalmadığını anlayan Şebnem, bu güzellikleri bir daha göremem endişesiyle etrafa aç gözlerle bakıyor, her güzel görüntüyü hafızasına resmetmeye çalışıyordu. Metin, sanki uzaklardan gelen bir ses tonuyla konuştu. Kendi orada, aklı başka yerde gibiydi. "Şoför Bey, terminal lütfen." dediğinde, Şebnem soran gözlerle Metin'e bakmış, 'niye köye taksi ile gitmiyoruz' diyecekken, Metin gözleri ile 'sus' işareti yapıyordu. 'Hadi hayırlısı, herhalde bir bildiği vardır' deyip, işin sonunu merakla beklemeye başladı.
Biraz sonra terminale gelip eşyaları indirdiklerinde Metin, Şebnem'i daha fazla merakta bırakmamak için durumu açıklama ihtiyacını hissetti. "Bak canım, izimizi kaybettirmeye çalışıyorum. Düşünsene, eğer bizi arayacak olsalar, küçük bir istihbaratla bu bindiğimiz taksiyi bulurlar, adamı bülbül gibi öttürüp, gelip köyde bizim gırtlağımızı keserlerdi, anladın mı şimdi beni?"
Şebnem şaşırmış gibiydi. "Anladım da..." Metin, onu rahatlatma çabasındaydı. "Anlamaması falan yok! İş bu kadar basit. Bindiğimiz taksiciye sorsalar bile ne diyecek ki? 'Ben onları terminale bıraktım' diyecek. Koskoca uluslararası İstanbul Terminali. Buradan hangi otobüse bindiğimiz meçhul. Ama biz otobüsle gitmeyeceğiz, yine taksiyle gideceğiz. Hem de nereye kadar? Ta Bursa'ya kadar. Oradan da bir taksi daha değiştirip, doğru köye. Oraya yerleşince, bir ara senin yaptığın sahte kimlikle, ikinci el araba alırız üzerimize almadan. Oldu mu şimdi benim fıstığım? Sen şimdi rahat ol! O piçler bizi istedikleri kadar arasınlar, avucunu yalarlar." deyince, Şebnem kocasının gözlerinin içine minnetle baktı. İşte onun Metin'i buydu.
Şimdi kamyonet şeklinde başka bir ticari taksi ile hareket ettiklerinde, terminaldeki çığırtkanların sesleri, satıcılar, korna sesleri, büyük bir insan seli uğultusu arasında, Şebnem başını Metin'in göğsüne yaslamış, o uğultulu dünyayı hiç duymuyor, huzur içinde geleceğe doğru gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADIM SARI AÇIK SARI
General FictionBu kitapta anlatılanlar tamamen hayal ürünü olup, Türkiye'nin 90'lı yıllarda içinden geçtiği, kaos ortamının kurgulanmış halidir. Anlatılanların; gerçeklerle, bahsedilen olaylarla ve kişilerle, uzaktan yakından hiçbir bağlantısı yoktur. Romanda geçe...