Yeni bir iş

1 0 0
                                    

     Sıcak yaz günü akşamı, denizden esen meltemin serinliğinde, görmüş geçirmiş iki dinç ihtiyar lâflarken, hizmetçi tepsi ile verandanın ucunda göründüğünde, hemen konuyu değiştirdiler. "Efendim ne derseniz deyin, bir sandala binip balığa çıkmak bana göre değil, bağışlayın." Bir Numara, sandal ile balığa çıkma konusunda zorluyordu İki Numara'yı. "Bak; bir kere tadını al, her geldikçe çıkalım diye sen ısrar edeceksin." deyince, ellerini iki yana açtı olmazlanarak. "Aman aman kalsın efendim. Benim ayaklarım toprağa basmalı, denizin üzerinde huzursuz olurum. Neme lâzım, bir dalga filan... Yok yok, istemem. Eksik olsun."
     Bu sırada hizmetçi bayan sessizce, acele etmeden, ustalıkla, buz gibi meyve sularını sürahiden bardaklara doldurup terbiyeli bir şekilde uzaklaşınca, asıl sohbet kaldığı yerden tekrar başladı. "Haa... Ne diyordum, bu hükümetin yumuşak karnı ise İslâm. Arada sırada dini eylemler yaparak, periyodik olarak yıpratmayı sürdürmemizi istiyor Amerikalı dostlarımız." dedikten sonra eli sehpadaki bardağa uzandı. "Eğer böyle yapmaya devam edersek, AB ülkeleri de bu islâmi saldırılardan tedirgin olacağından, değişik yaptırımlar isteyip, Türkiye'nin AB'ye girme süresini bir müddet daha uzatacaklar. Dolaylı olarak bu durum, bizim müttefikimiz olan Amerika'nın işine gelecek. Tabii ki ordunun... Hem de bizim. Ordu zaten oldum olası bu AB'nin onlara karşı tutumundan rahatsız olmuştur."
     İki Numara koltuğunda şöyle bir geriye doğru kasıldı. "Öyle tabii efendim. Şanlı ordumuz, cumhuriyetin kurulduğundan beri yönetilmeye değil, yönetmeye alışmış. Öyle AB'nin dediği gibi, hükümetlerin memuru olmaya hiç gelemez. Hele Milli Savunma Bakanından emir almak, onlar için ölümden de beterdir." derken sesinin çatallaşmasından, öfkelendiği belli oluyordu. "Bu yüzden arada sırada, televizyonlarda kamuoyuna verdiği demeçlerle çıkışlar yapıp, balans ayarı yapmaları gerekiyor. Çünkü Türkiye'de darbe süreci bitti. Hepimiz biliyoruz. Artık demokratikleşme süreci içine giren Türkiye'de, darbe yapacak ordunun karşısına halk çıkar. Yaptırdığımız araştırmalardan bunu anlıyoruz. Şimdi bizim de çaktırmadan böyle müdahaleler yapmamız gerekiyor."
     Bir Numara iki eli ile tuttuğu kartal başlı gümüş bastonuna bakarak konuştu. "Merak etme aziz dostum, o konularla bizzat ben kendim ilgileniyorum." dedikten sonra elini dizine bastırarak, diğer eliyle bastonundan güç alıp doğruldu. İki Numara onun alaca karanlıkta, siluet şeklindeki görüntüsünün oturduğu yerden nasıl heybetli gözüktüğünü görünce, içinden sessiz bir saygı duydu. Gecenin karanlığındaki heybetli görünüşüne bakarken, konuşmasını sürdürdü Bir Numara. "Öyle diyorsun da mirim, AB'ye girişimiz er veya geç olacak," dedi sesine bir hoşnutsuzluk tınısı vererek. "Baksana, ekonomik yönden zaten Avrupa'ya entegre olmuş durumdayız. Bizim görevimiz, geçiş sürecini uzatabildiğimiz kadar uzatmak." dedikten sonra geriye döndü, "Araştır bakalım, İslâmcı kesimin üzerine atacağımız bir temizlik işi yaratabilir miyiz?" dedi kafasında yeni bir fikir belirmiş gibi. "Çocuklar çoktandır doğru dürüst bir iş bitirmediler. Onları fazla rahat bıraktık mı kendi dertlerine dalıp başımıza iş açıyorlar. Sakın kuyruklarından ayrılma. Gözün her zaman üzerlerinde olsun. Bugünlerde birisinin ayağına çivi batsa, bizden biliyorlar zaten."
     İki Numara saygılı bir şekilde konuştu. "Emriniz anlaşıldı efendim. Zaten benim yanımda her zaman bir 'B' plânı vardır." dediğinde, 'nedir o' gibi baktı Bir Numara. O anlatmaya devam ediyordu. "Güzel Karadeniz'in bir kentinde rahibin biri, 'Müslüman mahallesinde salyangoz satıyormuş' duyduğuma göre bu günlerde. O kesimin inançlı insanı biraz deli fişektir, darlandırmaya gelmezler. Oralarda biraz istihbarat çalışması yapıp, bu ihaleyi de temiz bir şekilde, yüzümüzün akıyla İslâmi bir örgüte devrederiz inşallah."
     Bir Numara, akşam güneşinin ufukta kaybolurken suların üzerinde bıraktığı kızıllığa bakarak, meyve suyundan büyük bir yudum daha aldı. "Tamam dostum, sana güveniyorum," dedi korkuluklara tutunarak. "Ama gelişmelerden de mutlaka haberim olsun." Niye böyle kinayeli konuştuğunu çok iyi biliyordu onun. 'Ah Sırtlan ah! Şu adamdan lâf işittiriyorsun ya bana' diye içinden geçirerek cevapladı İki Numara. "Merak etmeyin efendim, kafamda bu defa Sırtlan'la değil de daha başka halledeceğim bir plân var."
     Bir Numara ağır ağır gelip sallanan sandalyesine oturduğunda, İki Numara da ayağa kalkmış, gitmek için ondan izin istiyordu. "Efendim, vakit geç olmadan yola çıkmak istiyorum. Malum, araba yolculuğu... Geç vakitte yolculuk sakıncalı." dedi ve onun gülümseyen yüzüne bakarak devam etti konuşmasına. "Siz yine diyeceksiniz ki 'kal da yarın uçakla gidersin.' Emin olun, bir gün bu uçağa binme korkumu da yeneceğim."
     Bir Numara bıyık altından güldüğünü belli etmemek için, yan tarafa doğru dönüp hafifçe öksürdü. Şimdi ayağa kalkmış, iki samimi dost birbirlerine sarılarak ayrılıyorlardı. Geldi, dostça kucakladı onu Bir Numara.
     "Kendine dikkat et, bu ülkeye daha çok lâzımsın. Yapacak işlerimiz henüz bitmedi."
     İki Numara, villanın cilâlı tahta merdivenlerini hızlı hızlı inerek, avluda bekleyen siyah camlı makam arabasının arka koltuğuna binip, otomatik olarak iki tarafa açılan ağır demir kapıdan çıkarak, sahil yolundan yavaşça sola döndü. Işıklı şehir trafiğine karıştı.
     İstanbul'un bir yerinde, Sırtlan'ın cep telefonu komidinin üzerinde hem zırıltılı bir şekilde titreşmekte hem de televizyonda çok popüler olan bir dizinin jenerik müziği ile çalmaktadır. Sırtlan söylenerek istemeye istemeye telefona uzandı, telefonun açma tuşuna basarken kendi kendine, "Bu saatte de insan rahatsız edilir mi?" diye söyleniyordu. Telefonun öbür ucundaki, onun son söylediklerini duymuştu. "Ne oldu koçum, rahatsız mı ettik? Saat nerdeyse öğle oldu." diye bir ses geldiğinde, Sırtlan, telefondaki İki Numara'nın sesini tanımıştı hemen. Sanki telefonda değil de yanındaymış gibi yataktan bir çırpıda kalkıp oturdu. Demin söylediklerinin, karşı taraftan duyulmasının verdiği bir eziklikle cevaplıyordu. "Buyurun Sayın İki Numara, emirlerinizi bekliyorum." diyordu ama yakınması duyulduğundan, gerçekten çok mahcuptu. Ama İki Numara gayet neşeliydi. "Sırtlan görmeyeli nasılsın?" diyordu ona. Hâl hatır soruyordu. Sırtlan'ın sesi ise sitem doluydu. "Tabii, bizleri unuttunuz efendim. Eh artık kendi yağımızla kavruluyoruz."
     İki Numara, Sırtlan'ın sözlerindeki kinayeyi fark etmişti. "Hiç sizleri unutur muyuz koçum?" dedi onun gönlünü alırcasına. "Bu kutlu davayı siz ve sizin gibiler olmadan, biz asla masa başından götüremeyiz, anlıyor musun? Şimdiye kadar arayıp sormadıysak, sizi birazcık olsun kamuoyu baskısından gizlemek içindi. Ben sizi hiç işsiz bırakır mıyım? Şimdi bir iş daha var. Canın sıkılacak ama senin buna karışmanı istemiyorum. Ama tüm operasyon senin yönetiminde olacak. Hemen yarın gel ayrıntıları görüşelim. Hoşçakal."
     Telefon, metalik bir 'klik' sesiyle kapanıp mavi floresan ışığı yavaş yavaş sönerken, Sırtlan'ın yüzünde 'maske' şeklindeki o korkunç gülümseme belirivermişti.

ADIM SARI AÇIK SARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin